Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Peter Morbius

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Peter Morbius




Lakap : Wishbone
Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 07/04/13

Özel
Rp Puanı:
Peter Morbius Left_bar_bleue80/100Peter Morbius Empty_bar_bleue  (80/100)

Peter Morbius Empty
MesajKonu: Peter Morbius   Peter Morbius Icon_minitimePaz Nis. 07, 2013 12:48 am

Hayat; tozlu rafları olan, düzensiz, dev bir kütüphaneydi, harfiyen dizilmemiş sebeplerin binlercesi arasından aradığını bulmak zordu. Bir de ne aradığını bilemeyince, çaresiz bakakalıyor fakat bulamıyordum. Her bulduğumu aradığım zannediyor, bir şeyleri ararken kayboluyordum. Ne hissetmem gerektiğine takılır, aslında ne hissettiğimi unutuyordum, kalıplara uysam da, bunu dert etmiyordum, umursamıyordum. Sevdiğim insanların her yanlış lafında bir doğru, sevmediklerimin her doğru lafında bir yanlış aradım her zaman, duygularıma aldandım, yanlış anladım Gerçeği ve hayatı.

Yazın kışı, kışın yazı özlerdim. Islakken kurulanmak, kuruyken ıslanmak isterdim. Gözümden damlayan yaşlarla yaşlansa da hep geç kalmayı dilerdim. Hem büyümek, hem genç kalmaktı istediğim. Hata yapıp fark etmek büyümekti, oysa hep genç kalmak istedim bunca zaman.
Yalnızken kendimden, kalabalıktayken etraftakilerden sıkılırdım. Sessizken daralır, gürültüden nefret ederdim. Yaşarken yanımda kimseyi istemez, ölürken yalnız olma fikrine tahammül edemezdim. Yalnızken dinlemeyi, kalabalıkken susmayı severdim. Yaşarken bir an önce ölmeyi istesem de, ölürken azcık daha yaşamayı isteyecektim. Her şey yakındım belki de, ama hep uzakları düşledim. Hayatta her şey, herkes üstüme geliyor sansam da, belki de ters yönde ilerdim durdum. Mutlu olmak için çok fazla düşünsem de, bilmiyordum ki mutlu olmak için düşünmemek gerekirdi, sahip olduklarım zaten yeterliydi ama hep sahip olmadıklarıma yöneldim, sahip olduklarımı göz ardı ettim. Oysa mutlu olmak için ne istediğimi bilmek yeterliydi, ama ben bunu bile beceremedim.

Yalnızdım çoğu zaman. Kendimce bir açıklaması vardı yalnızlığın. Benim için yalnızlık yağmurdan umudu kesip, yağmur duası edenlere uzaktan tebessüm ederek, kurak bir çölün ortasında kurumayı, yaprakların düşmesini beklemekti bazen. Aslında bir yağmur ormanında olduğunu bile bile görmezden gelmekti her şeyi, memnun memnun sırıtıp kötü bir durumda olduğunu düşünmekten zevk almaktı. Ya da çölün ortasındayken yağmur ormanında gibi hissedip kendini kandırmaktı. Etrafındaki onca insana rağmen, seni seven, varlığına sevinen onca insana rağmen, ara ara yalnız hissetme ihtiyacının altında bu yatıyordu belki de…
Belki de yalnızlık gözümüzü kör etti ve bunun sonucunda bizler tüm bu saçma sapan dertleri, yalnız olduğumuz için mutsuz olduğumuz gerçeğini örtmek için kullanıyoruzdur. Belki de tek eksikliğimiz “yüzünden başlasam gitmeye uzaklara” diyeceğimiz birinin varlığıdır. Belki de başkalarından farklılaştığımızı zannedecek derecede geriye sürüklenmemizin asıl sebebi, her sabah yalnız uyanışımızdır. Putlaştırdığımız dertlerimizin asıl kaynağı budur belki de. Okuduğumuz kitapların da, dinlediğimiz şarkıların da, izlediğimiz filmlerin de asıl sebebi belki de tüm bu yalnızlığı anlamlandırmak ve hiç bir zaman gerçekleşmeyeceğini içten içe bildiğimiz senaryolarla içimizdeki bu yosun tutmuş küf kokulu memnuniyeti taze tutmaya çalışmaktır amacımız. Belki de doğum günü pastanızı üflerken içten içe üzülmenizin sebebi de budur. Söndürdüğümüz her mumla daha da yaşlandığımızı, hayal ettiğimiz şeyleri yapmak için sahip olduğumuz sürenin bir yıl daha azalıyor olmasıdır asıl sorun. Belki de ileride torunlarınıza anlatacak hikayeler üreten bir hayat yaşamıyor olmanız o kadar da umurunuz da değildir de asıl istediğiniz sadece sevmek ve sevilmektir. Belki sevilmek de istemiyorsunuzdur, sevmek yetecektir size, ama unutmuşsunuzdur sevmenin nasıl bir şey olduğunu. Kendinize ve hayatınıza duyduğunuz tüm bu nefretiniz bundandır işte.

Peki şimdi ne olacak nasıl eriyip gidecek dertlerim. Neden bu kadar düşünüyorum üzerinde vakit harcamaya değmeyecek şeyler için? Neden şimdi bu sorunlarımı tekrar gündemime getirip kendime işkence ediyordum? Bu sorunlar aklımda dolaşırken, ben cevaplarını ararken, aklıma gelen her soru bir sonraki sorunun sebebi oluyor, bir öncekinin de sonucu.
Çocukluğuma dair her şeyi özlemem bundandır belki de. Aradan geçen yıllarla birlikte ardımda bıraktığım o sorumsuzluk, sorunsuzluk hissidir benim özlediğim ve hiç geri gelmeyeceğini bilmemdir üzüldüğüm. Keşke sorunlarımız o günlerdeki gibi olsaydı: Yurtdışı planlarımızın elimizde patlamasına değil de, plastik topumuzun arabanın altına kaçmasına üzülseydik gene eskisi gibi. Keşke aileyle ilgili tek problemimiz televizyon kumanda kapma savaşı olsaydı eski günlerdeki gibi. Keşke kardeşle reklam tahmin etme oyunu oynasak tekrar. Keşke hayatta duyduğumuz en yıkıcı cümle sevgilinin terk ediş cümlesi değil de, annemizin 98’li yıllardan kalma bir pazar gününde tam sinema gecesi başlayacakken söylediği “hadi kızım uyku vakti” olsaydı. Keşke bundan üzücü bir cümle hiç duymasaydık; belki o zaman geçmişe özlem duymazdık bu kadar. Arkamıza bakarken önümüzdeki engellere takılmak zorunda kalmazdık böylece.

Neyden kaçtığımı bilmeden gitmek istiyordum sadece. Hiçbir sebep yoktu oysaki. Hayır, o kadar çok sebep vardı ki. Ben görmeyi reddettikçe çoğalıyorlardı sanki. Sanırım kendimden kaçıyordum. Düşüncelerimden. Yaşadıklarımdan. İyi anılardan, eskiyi özlemeyeyim diye; kötü anılardan, gözyaşlarına boğulmayayım diye gitmek istiyordum, kaçıyordum ardıma bakmadan.

O şarkının sözleri yankılanıyordu kafamda.. “Just like thinking of your childhood home, but we can’t go back we’re on our own” Evet, dönemezdim o eve. Hiçbir şey bana ait değildi artık. Bana ait olan tek şey kederimdi, gülücükler ve kahkahalar arasına saklanan. Onları paylaşacak birine sahip olmayı o kadar çok istedim ki.

Her gün, sırf o düşüncelerden kaçabilmek için uykuya verdim kendimi. Sadece üzgün anlarda elime aldığım o kalemi öyle bir kullandım ki, onları okuyan herkes sürekli somurtkan ve ruhsuz biri olarak düşünmeye başlıyordu beni. Oysa olay bunun tam tersiydi. Söyleyemediklerim, dillendiremediklerim,En çok hayatın hiç de güzel gitmediğini anladığım vakitlerde yük oluyor bedenime ve beynime.. Ölümle arkadaşlığımın bundan sonra çok daha koyu olacağını öğrendiğim vakitlerde mesela… İnsan istediğini yaşayamadığı zamanlarda ölümden korkarmış, bazı cahillik hallerinde korkmaz insan, ama şimdiler de. İnsan istediğini diyemediği zamanlarda da ölümden korkuyor işte. Oysa kocaman bir çığlık atıp kurtulmak istiyorum sırtımdakilerden, hayatımdakilerden. Bunu yerine gitmeyi tercih ediyorum. Arkama bile bakmadan koşmayı… Bazı günler bazı ortamlarda, tiyatro sahnesindeymiş gibi davranmak, beni başkalarına değil, kendime yabancılaştırdığı için rahatsız oluyorum. İç sesimin dış sesimi yalanladığı zamanlarda, hep ikilemde kalıyorum. İç sesimi dinleme takıntım ve bunu göz ardı edememe zayıflığım yüzünden yaptığım her şeyden sonra kendimi suçlayacak bir nokta bulacak kadar uzun düşünüyorum. Sonradan, yaptığım çoğu şey hakkında düşünüyorum, ta ki yanlış ya da eksik yaptığım bir noktayı keşfedip, suçlu olduğum konusunda kendimi kandırabilinceye kadar.

Bazı şeyler, varlığını yokluğuyla kanıtlıyor; huzur gibi, aradıkça, kendisinden uzaklaştığımız şeyler var hayatta; mutluluk gibi, ya da biz kaçtıkça kovalayan şeyler de var; mutsuz ve huzursuz biri olma korkusu gibi…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ekaterina Valentinova

Ekaterina Valentinova


Lakap : Kat
Mesaj Sayısı : 38
Kayıt tarihi : 30/08/12

Peter Morbius Empty
MesajKonu: Geri: Peter Morbius   Peter Morbius Icon_minitimePaz Nis. 07, 2013 1:01 am

# Betimleme: 25/30
# Akıcılık: 10/10
# Yazım Kurallarına Uyum: 8/10
# Sayfa Düzeni: 7/10
# Renklendirme: 0/5
# Kurgu: 21/25
# Uzunluk: 9/10
[ Toplam: 80 ]
Öncelikle renklendirmeniz hakkında bir kaç şey söylemek istiyorum, sadece karakterlerin diyaloglarını renklendirmelisiniz ve her karakter için tek bir renk kullanmalısınız. Kullandığınız sarı, mavi, yeşil, kırmızı gibi uyumsuz renkler görüntü açısından hoş durmuyor daha koyu ve uyumlu renkler kullanmalısınız. Rp'niz bir olay örgüsü göremedim tam olarak bir kurgu yoktu ortada. Okurken biraz sıkıldım. Betimlemeden de fazlasıyla eksik bir rp'ydi sanıyorum ki bunun nedeni yazınızın konusu. Rp'de tasvir edilecek bir çevre yoktu zaten.
İyi Rol Oyunlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Peter Morbius
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Peter Morbius
» Peter Morbius
» Peter Morbius

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: Role Play Geçmişi-
Buraya geçin: