Hiç arkasına bakmadan kaçıyordu. Ondan ne istediklerini bilmediği adamlardan ölesiye kaçıyordu. Kendisi kimsesiz ve sokakta yaşadığından olsa bile asla ama asla bunu hak etmiyordu. Şimdiye kadar ne kimseyle konuşmuş ne de konuşmayı denemişti. Kendi başına takılan biriydi. Sokak çocuğu olmasına karşın dükkan çalışanlarına karşı yemek dilenirken bile çok içten ve saygılıydı. "İsimsiz" olması bile yerde olan gururunu incitebiliyor dilenmek fakat yapabileceği bir şey yoktu.Tek yapabildiği yemek için o ekmek fırınında çalışmış olmasıydı. Günlük maaşı sadece yarım ekmekti ve bu ona iyi geliyordu. Hafızası yitik bir çocuk olabilirdi ama bu yaşında onu bu şekilde koşturacak adamların olması onların terbiyesizlikleriydi.
Halen koşmaya devam ediyordu. Tam iki saattir hiç durmadan, takılmadan ormanın içinde koşup duruyordu. Yanda bir tren yolu vardı galiba. Çünkü o tekerleklerinin sesleri onun dikkatini dağıtıyordu. Daha sonra önüne baktığında düşmüş bir ağaç olduğunu fark etti. Ağaca çarpmamak için hızını hiç bozmadan ilerliyordu. En sonunda ağaca yaklaştığında iki elini ağaca bastırarak ondan güç aldı ve ayağını yerden kaldırıp ağacın diğer tarafına attı. Halen koşmasına rağmen soluk almasına gerek yoktu sanki ve işin tuhaf tarafı 1 saat hayır canım 1 gün bile durmadan koşabilirdi. Bir süre sonra sanki bir suyun içine girmiş gibi boğulmuştu. İlk kez arkama baktığımda iki siyah dumanın ona geldiğini gördü. Bu karanlık havada bile kendilerini belli edebiliyorlardı. "Gerçekten çok hızlısın velet ama bizim kadar harika değilsin!" dediklerini duymuştu . Dumanlar konuşabiliyor muydu? Bu ses o heriflerin olduğunu anlaması uzun sürmemişti. Bunu nasıl yapabiliyorlardı. Kesinlikle artık halüsinasyon gördüğünü düşünmeye başlamıştı. Arkasına bakarak büyük bir hata yaptığının farkına onlar yanına kadar geldiklerinde anlamıştı. Yavaşlamış olması gerekirdi. Birden bir deprem olmaya başlamıştı ama hayır bunlar hayvan mıydı acaba? Ne oluyordu? Bu boğulma hissini hissettikten sonra tuhaf şeyler olmaya başlamıştı. İlerde onun -tahminen- yirmi adım solunda yarım görünen bir şeyler vardı ve yavaş yavaş ona yaklaşıyorlardı. İşin tuhaf kısmı bu karanlık dumana bürünmüş adamlar -ya da her neyse- onları hiç görmemişti. Her şey çok tuhaftı bu baskın havada koşmaya devam etmesi bile tuhaftı. Hiçbir zaman spor yapmadığı halde böyle koşabilmesi ona bile garip geliyordu. En sonunda yaklaşan şeyleri fark ettiğinde yanına bir ya da iki adım kalmıştı. Gözlerine inanamadı. Bunların belden aşağısı at ama üstü insandı. Tam duracağı zaman "Devam et çocuk bizimle koş." dedi. Çok korktuğunu onlarda biliyorlardı fakat devam etmesini istiyorlardı. Sırtlarında duran okları ve yayları ile çok ihtişamlı varlıklardı. Ona daha da yaklaştıklarında ise "Benim üzerime çık." diye bağırdı. O korkudan anında gövdesini tutup etrafında dönerek at gibi duran kısmına oturdu. Bir anda hızlanmaya başladılar. Bu hız neredeyse onun bayılmasına sebep olabilecek şeklindeydi. O iki duman ellerinde çubuklarıyla yere indiler. Ağızlarında bir şeyler gevelediler ve anında önlerindeki ağaç yere devrildi. Bu da neydi? Gözlerindeki bu şaşkınlığı görmüş olan at adam Barcus' a sende kimsin edasıyla baktı. "Neredeyim?" diye sorduğunda at adam "Oradakiler sana anlatır çocuk." dedi ve bir patlama ile havaya uçtuğunda ormanın dışındaki bir kulübenin çatısına düştü. Bayılmış olduğundan kontrolünü sağlayamadı ve yere düştü. En son bildiği onu dev birisi taşıyordu ve yanında dır dır eden biri daha vardı. Gözlerini dahi tam açamadan tekrar bilincini kaybetti.