Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Just Be Mine #holypart

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Jack Stepanoviç Karenin
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Jack Stepanoviç Karenin


Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.)
Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu
Mesaj Sayısı : 851
Kayıt tarihi : 14/08/11

Özel
Rp Puanı:
Just Be Mine #holypart Left_bar_bleue97/100Just Be Mine #holypart Empty_bar_bleue  (97/100)

Just Be Mine #holypart Empty
MesajKonu: Just Be Mine #holypart   Just Be Mine #holypart Icon_minitimePerş. Haz. 20, 2013 1:05 am

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jack Stepanoviç Karenin
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Jack Stepanoviç Karenin


Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.)
Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu
Mesaj Sayısı : 851
Kayıt tarihi : 14/08/11

Özel
Rp Puanı:
Just Be Mine #holypart Left_bar_bleue97/100Just Be Mine #holypart Empty_bar_bleue  (97/100)

Just Be Mine #holypart Empty
MesajKonu: Geri: Just Be Mine #holypart   Just Be Mine #holypart Icon_minitimeCuma Eyl. 06, 2013 11:52 am


    Merdivenleri yavaş adımlarla inerken bir
    şarkı uydurmuştu Jack. Sözlerini her geçen saniye kendisi eklediği bilinmez bir şarkıydı bu ancak kulağa hoş geliyordu, en azından yanından geçtiği hiç bir tablonun kendisinden şikayeti yoktu. Merdivenler bittiğinde gördüğü son tabloya başıyla selam verdi ve ilerleyip diğer merdivene geçti. Kaçıncı katta olduğunu söylemek zordu ancak çatı katına yerleşmek isteyen kendisiydi, o nedenle basamakları yürürken yakındığı yoktu. Aslında işine de geliyordu; tanımak adına. Her ne kadar bir haftadan fazla olsa da Henry'de kalalı her yeri bildiğine halen emin değildi. Evde kullanılmayan bir çok oda vardı ve onları dolduran bir çok eşya... Pweticer sayesinde her yer temizdi tabi. Belki, diye iç geçirdi. Belki burada kendisine kalıcı bir yer edinebilirdi. Eve dönmek istediği şeyler arasında sonuncusuydu belki de; orada annesi yokken, her şeyin ona onu anımsatacağını bilirken hem de. Onu düşünmek kendisini üzüyordu, belki de olması gerektiğinden daha çok. Artık büyük bir adam olduğunu söyleyen babasını anımsadı bir an ve tepkisel bir ciddileşme hissetti kendisinde ansızın; aklına gelen babası olduğunda her zaman olduğu gibi. Ayrıca bu anıda Jack daha sadece on bir yaşındaydı. Komik geliyordu düşününce. On bir yaşındaki bir çocuğa öyle söylenmesi... Artık koca bir adam oldun Panas. Ağlamak hiç erkekçe bir davranış değil biliyorsun Panas. Başının çaresine bakmayı öğrenmelisin Panas. "Panas." diye mırıldandı Jack, ardından dalga geçen acı bir gülüş oluştu suratında. "Panas." Oğlum bile değil. ancak bugün bunları düşünmesi gereken bir gün değildi, bir boy aynasının önünde durdu ve saçının iyi olduğuna kanaat getirdikten sonra -bu sandığınızdan uzun bir süreydi- kendisini tekrar inceledi. Dudaklarındaki nemlendirici halen parıldıyordu ancak, zamanla parıltısı azalırdı; bunu sürmüştü çünkü soğuktan dudaklarının çatlamasını istemiyordu ve kışın tam ortasında oldukları düşünülürse bunu yaptığı iyi olmuştu; onu teni hassastı. Hafifçe oturan, siyah bir pantolondu altındaki üzerineyse bir gömlek giymişti, ilk düğmelerini yanlış iliklediğini fark etti, sonra da giymekten vazgeçti. Fazla resmiydi sanki... Kesinlikle öyleydi.
    Yukarı koşup tekrar en alt kata geldiğinde saç modeli tekrar düzeltilmiş, pantolonu üzerindeki yeni üste uygun olarak değişmiş ve yalnızca on dakika geçmişti. Salona girdiğinde Henry'i görünce şaşırdı. Onu evde görmek pek sık mümkün olmuyordu çünkü o nedenle selam verirken sesindeki şaşkınlık hissedilebiliyordu. Henry'yse onu görünce okuduğu bir kağıdı yanına bırakıverdi ve gülümsedi.
    "Evdesin."
    "Ah, hayır..." dedi kafasını sallayarak "Dönmem gerekti. Birazdan da geri dönmem gerekecek, senin günün nasıl geçiyor?"
    "Aslına bakarsan henüz başlamadı bile."
    Kaşını kaldırdı siyah saçlı adam. "Burada sıkılıyor olmalısın. İlgilenemediğim için üzgünüm."
    "Ah, hayır. Önemli değil, burada gayet iyiyim."
    "Yaran... Artık acımıyor. Hala öyle mi, hiçbir şey hissettin mi?"

    Omuz silkti Jack yalnızca, göğsünün ortasındaki çarpı izini hatırlamak can sıkıcıydı. Neyse ki üzerinde yavaş yavaş tüyler çıkmaya başlamıştı, belki zamanla yara görünmezdi bile. "Bir haftadır temizim." dedi yine de "Bayılma yok, acı yok. Geçmişe benziyor."
    Henry emin gibi görünmüyordu ancak başka soru sormadı bu konuda, kalkıp eşyalarını toparlarken masanın üzerinde duran defteri gösterdi. "İyi çiziyorsun."
    Yine omuz silkti Jack, bunu alışkanlık haline getirdiğini fark etmeden. "Vakit öldürüyorum."
    "Özellikle şu kız resmi, oldukça gerçekçiydi." diye ekledi Henry, Jack'in umursamaz tavrını önemsemeden. "Aklından mı çiziyorsun, bir fotoğrafa bakarak mı? Yoksa var olmayan biri mi?"
    Jack gülümsedi sadece ve "Hayır, oldukça canlı." dedi, ardından konuşmayı sürdürerek "Ancak bende bir fotoğrafı yok," diye ekledi. "Hatırladıklarımı çizmeye çalıştım, ama belki bugün bir fotoğrafımız olur." Gerçekten de tanıştıkları bardaki halini, gölü ve kafedeki her anın ayrı bir çizimini yapmıştı. Her çiziminde genç kızı daha da benzetiyordu aslına ve onu görmek Jack'e mutluluk veriyordu. Tüm anıları çizmesine rağmen öpüştükleri anın sadece aklında kalmasını istemişti, çünkü bunu unutmayacağını zaten biliyordu ve onda kalmasını istiyordu. Sonuç olarak özel bir şeydi bu onun için hunharca sergileyemeyeceği.
    "Buluşacak mısınız?"
    "Evet, yarım saat sonra." Bu Jack'in önceden planladığı yürüyüş mesafesi ve hava koşulları düşünüldüğünde geç kalmayacağı süre ve şuan saate bakmasa bile üç dakika önce baktığı için hızlıca yanıtlayabileceği bir soruydu.
    "Seni bırakmamı ister misin?"
    Omuz silkti tekrar ve umursamaz bir tavırla. "Ben hallederim." dedi, o çocuk değildi. Ardından Henry gitmesi gerektiğini söyleyip kabaca vedalaştı ve salonun ortasından öylece buharlaşıverdi. Jack'se yolunun Henry'den daha uzun olduğunu biliyordu. Çıkış kapısının önüne vardığında içindekine uygun olarak yeşilimsi botlarını giydi. Kıyafet renklerinde dahi bir düzen içindeydi çünkü o, aynı çıkmadan önce -o on dakikanın içinde, evet- odasını da topladığı gibi. Soğuğu göz önüne alarak beresini de taktı montunu giydikten sonra. Pweticer ortalarda yoktu; evde Henry'den başka kimseyi önemsemeden işini yapıyordu ve Jack bu göz ardı gelinişe alışmış bir şekilde evde kimse kalmamış gibi kapıyı açtı ve Natalia ile buluşacakları heykelin altına doğru yürümeye koyuldu.


    +:

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Natalia Miloslova
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Natalia Miloslova


Lakap : Talia, Russian Girl.
Rp Sevgilisi : Ağaç kakan Woody.
Mesaj Sayısı : 203
Kayıt tarihi : 25/08/11

Özel
Rp Puanı:
Just Be Mine #holypart Left_bar_bleue97/100Just Be Mine #holypart Empty_bar_bleue  (97/100)

Just Be Mine #holypart Empty
MesajKonu: Geri: Just Be Mine #holypart   Just Be Mine #holypart Icon_minitimeCuma Eyl. 06, 2013 3:05 pm




Eğer dayanıklı bir kız olmasaydı, o kadar alışverişin ardından bu buluşmayı iptal ederdi genç kız; ancak Hans'ın dediği gibi o bir canavardı. Öte yandan da buluşmayı iptal ederek bu konularda her nasılsa fazla hassas olmayı başaran sevgilisinin kalbini kırmayı da istemezdi. Ayakları topuklu ayakkabıya o kadar alışmıştı ki, acı bile duymuyordu artık. Mutlu ve kabul etmek istemese de heyecanlıydı, bunlar yorgunluğundan çok daha öteydi o an. Akşam için bir şey diyemezdi tabii, belli ki birilerinin başını çok ağrıtacaktı. O birileri ise tam karşısında duruyordu, suratında her zamanki koca gülümsemesiyle adeta bir ressamın eserine bakması gibi bakıyordu kıza. Hakkını yiyemezdi Natalia, genç adam gerçekten de zevkliydi bunu hiç dile getirmeyecek de olsa. "Rus kızı güzel olabiliyormuş!" Gülümseyen genç kız adamın omuzlarına uzattı ellerini ve sıktı. Aralarında bir kol boyu mesafe vardı ama o malum kol Natalia'nın uzun kolları olunca pek yakın sayılmazdı mesafe. "Teşekkür ederim bayım, içten iltifatınız için! Aklım hâlâ sana aldığımız deri montta kalmadı desem yalan söylemiş olurdum." Genç kızın Hans'ın kıyafetlerine olan ilgisi garipti ve sinir bozucuydu adam için ama hiç kimse yakışmadığını söyleyemezdi! En azından, Natalia için rahat pijama demekti onlar. Kız geceleri rahat olmayı severdi, yatağında biri yoksa. "Evet kendine de bir mont alsaydın, belki kıçın donmazdı." Omuz silken genç kız kollarını çekerek sarıldı genç adama. Her ikisi de bunun kızın gitmek üzere olduğunu belirten sarılmalarından olduğunu biliyordu, adamın kulağına doğru mırıldandı Natalia. "Ben Rus kızıyım, unuttun mu Hansey? Üşümem." Bunu pek çok şekilde kanıtlamıştı da. Giymeyi düşündüğü elbiseleri eğer başkası görseydi, yazın başında olduğunu düşünürdü... Ama Natalia muhtemelen bunu umursamazdı zira kız soğuğa dayanıklı olduğu gibi, içini ısıtacak şeyler bulmasını bilirdi. Aşk mı? Ah, hayır. Vodka. Aşk ona daha önce o kadar yabancıydı ki, vodkayı ona tercih ederdi. Şimdi ise onu neyin ısıtacağını çok iyi biliyordu: Jack'in kolları.

Tamam, Jack'in kollarını düşünürken Hans'a sarılması oldukça awkward bir durumdu. Bu yüzden geri çekildi ve suçlu suçlu sırıtarak geriye doğru birkaç adım attı. Hans ile aynı boydaydılar ve bu oldukça komik bir görüntüydü. Kız zaten bir seksendi; geri kalan sekiz santim ise topuklu ayakkabıydı. Bu durumda Talia, Jack'ten uzun oluyordu. Eh... Genç kız piçlik yapmak istememişti aslında ama topuklu ayakkabılarından Jack'in girebileceği olası depresyon yüzünden vazgeçemezdi. Piç bir sırıtış kondu dudaklarına ve Hans'a el salladı. O elinde Natalia'nın torbaları da dahil olmak üzere -ki içlerinden birkaçı yalnızca iç çamaşırıydı- uzaklaşırken bir süre ona baktı. Hans bunun için ona borçlandığını söylemişti ki, emindi Natalia ucundan iyi bir şeyler çıkmayacaktı. O an, saati hatırladı. Beyninde bir ses yankılandı: sıçtın. Randevularına geç kalmıştı, hem de sabah o kadar erken kalkmışken! Küfrederek cisimlendi. Birdenbire heykelin önünde belirdiğinde ise -oldukça düşüncesizlik yaparak ortaya cisimlenmişti ama neyse ki kimse onu görmüşe benzemiyordu- kendisine doğru yüz metre ileride yürümekte olan Jack'i gördü. Suratına kocaman bir gülümseme yayıldı, ardından kahkaha atmaya başladı sokağın arkasında. Bunu Jack fark etmesin diye arkasını döndü. Birkaç dakika içinde adam ona vardığında derin bir nefes aldı ve gülüşünü bastırmak için onun dudaklarına yapıştı.

Bir an içine sıcak bir dalga yayıldı. Parmaklarının bile karıncalaştığını hissetti kız. Beyninde Jack'in yürüdüğü gerçeği bile önemsizleşmeye başladı. Elleriyle adamın yanaklarını kavradı kız, adeta sopsoğuk elleriyle adamın yanan yanaklarını. Jack huzursuzca kıpırdandı ama öpmeye devam etti, ta ki Natalia durana kadar. İnanın, durmak gibi bir niyeti yoktu. Kendisini -Hans ve gece yarısı hikayeleri seanslarından engin bilgilerle- yeni Gordon gibi hissetmeye başlamıştı. Adamın bir yıl boyunca nasıl kimseyle sevişemediğini hatırladı. Sırf Roxana'nın seçimlerine saygı duymak adına... Merlin aşkına, kahkahalarla gülmüştü genç kız buna. Aynı durumda olduğunu sanmıyordu; yani, Jack bir erkekti, bakir olamazdı değil mi? Buna ihtimal bile vermemişti kız ancak durumu pek de farklı değildi açıkçası. Jack'in suratına bakmakla o-aşkı-tadana-dek-sevişmeyeceğim-ifadesini tanıyabiliyordu. Natalia ne kadar kaltaksa, Jack onun adeta tam tersiydi. Seviştiği yüzlerce insanı o an aklına getirmemeye çalıştı. Hepsi birbirinden kaslı, adonisli, uzun boylu ve yakışıklı adonis sürüsü... Hiçbirinin adını bile hatırlamıyordu Natalia, şu an onu ilgilendiren tek şey dudaklarını dudaklarına bastırdığı ve kalbini çalan delikanlıydı. Tabii, onunla öpüşmeyi kesene dek. Neden mi? MERLIN AŞKINA, DEMİN TADINI ALDIĞI DUDAK KREMİ MİYDİ? "Jack.." Biraz olsun geri çekildiğinde, alınları hala birbirlerine değerken adam yalnızca mırıltıyla karşılık verdi. "Renksiz diye muzlu aldıysan, tadı iğrenç. Çilekli denemelisin." Ve kahkaha attı, lanet olsun, tutamadı kahkahasını. "Sana ödünç ruj verebilirim, istersen sevgilim." Gözlerini devirdi genç adam ve sağlıkla ilgili bir şeyler söylediğinde onun bunu gerçekten ciddiye aldığını anlayan kız bu defa anlayışlı olmaya karar verip onun dudağına küçük bir öpücük daha kondurup geri çevirdi. Ama bu demek değildi ki, akşam Hans ile bunun geyiğini yapmayacaktı...

Geri çekilip adamı inceledi. Annesi tarafından giydirilmiş küçük bir çocuk gibi duruyordu ama o kadar sevimli bakıyordu ki... İstemsizce pembeye kaçan bej rengi kazağını düzeltti ve dekoltesi biraz daha meydana çıktı. Bunu bilerek yapmamıştı yapmasına ama Jack kaşlarını çattı. Bir süre etrafında arandı ve tekrar kıza döndü, kız bu defa fransız olmuşken. "Ceketin nerede? Merlin aşkına Natalia, hasta olursan-" derken adam, uzanıp elini tuttu kız onun. "Bana bir şey olmaz. İçimi ısıtacak başka şeyler var." Bunu onaylamadığı belli olsa da, kızın odunluk sınırlarından çıkmış olduğunu fark eden adam ona gülümsedi ve Natalia küçük bir çocuk gibi hızlanarak onu kendisine doğru çekti. Adam elbette uzanıp ceketini filan vermedi bu arada; eğer bekleyen varsa diye söylüyorum... "Bu bizim günümüz." Belki Gordon'ın durumunda olabilirdi bir aydır ama bu kadarı yeterdi. Hele ki Marcella ile Hans'ın o müthiş bakışmalarını gördükten sonra, sevişmeyi ne kadar özlediğini hatırlarken, asla. Bu gece Jack ister istesin, ister yatakta ağlasın, ister kaçmayı denesin Natalia'dan kaçamayacaktı, hayır. İçten içe ekledi; ve bizim gecemiz...





hi!:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jack Stepanoviç Karenin
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Jack Stepanoviç Karenin


Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.)
Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu
Mesaj Sayısı : 851
Kayıt tarihi : 14/08/11

Özel
Rp Puanı:
Just Be Mine #holypart Left_bar_bleue97/100Just Be Mine #holypart Empty_bar_bleue  (97/100)

Just Be Mine #holypart Empty
MesajKonu: Geri: Just Be Mine #holypart   Just Be Mine #holypart Icon_minitimePerş. Eyl. 12, 2013 5:35 pm

Sonunda yolun sonuna vardığında geç kalmış olmaktan korkuyordu ve bu korkuydu onu adımlarını hızlandırmaya iten. Birkaç dakika sonra heykeli gördüğünde altında duran sarışın kızı da gördü ve yüzünde anlık bir gülümseme oluştu, Natalia hafif karlı zemin üzerinde açık pembe kıyafetleriyle hatırladığından da güzel görünüyordu. Genç kız koşarak kendisine yaklaşırken Jack birkaç adım daha attı, ardından tam sarılacaklarını düşünürken kızın soğuk ellerini kendi suratında hissetti ve kızın dudakları kendisininkileri örttü. Aslına bakarsanız bu Jack'in beklediği hamle olmamasına rağmen yumuşak bir şekilde sürdürdü kızın öpücüğünü ve elleri onun uzun sarı saçlarına gitti bir an, ardından geri çekti sanki yanlış bir şey yapıyormuş gibi. Onun böyle hissetmesine neden olan neydi bilmiyordu; belki de yanlış geliyordu tüm herkesin önünde böyle öpüşmek, hem de ilk gerçek buluşmalarında. Hızlı gitmiyorlar mıydı? Genç kızın dilini kendi dudakları üzerinde hissedince öpüşmeyi kesti ve kızın da bitirmesini bekledi oysa bundan günler sonra oturup bu anı düşündüğünde bile garip bir mutluluk hissedecekti kendisinde, o an da bunun farkındaydı ancak alışık değildi sadece böyle hissetmeye. Uzun zamandan beri... Oysa şimdi aralarındaki durumun kız için ne ifade ettiğini bile bilmeksizin orada dururken böyle hissetmek aptalcaydı belki de, ancak kendisini onaylamadan önce bu tür konularda fazla geri kafalı davrandığını düşündü. Sanki kraliyet zamanlarından kalmış gibi davranıyordu, Gloria'nın deyimiyle, ki o dönemle ilgili okuduğu birkaç Muggle Romanından daha fazla bir bilgisi yoktu. Belki bu doğruydu ancak değiştirmek istediği de yoktu; aşk onun için bir gün eğlenmek için olan bir kavram değildi ve hangi dönemde olurlarsa olsunlar o kavramı hakkıyla yaşamak istiyordu. Bu nedenle bu hızı sevmiyordu ve bu nedenle geri çekiliyordu. Öpücükler her an verilebilecek kadar değersiz olmamalıydı; ve tabi herkese... Natalia'nın kaçıncıydı bilmiyordu ancak kız onun öpüştüğü üçüncü kişiydi: ilk olmasını isterdi. Kız kendisinden ayırınca dudaklarını parıldayan mavi gözlerine baktı bir an ve gülümsedi. Ardından kız kendi adını mırıldandı soru sorarcasına alınları hala birbirlerine dayalıyken; ikisi de eğilmiyordu bu durumda, sanki aynı boyda gibiydiler. "Renksiz diye muzlu aldıysan, tadı iğrenç. Çilekli denemelisin." dedi genç kız nemlendiriciyi kastederek ve gülerek devam etti "Sana ödünç ruj verebilirim, istersen sevgilim." Sevgilim. Bu kelime ana cümleden daha fazla rahatsız etti oğlanı.* Ancak sadece göz devirerek bunun dudaklarının çatlamasını engellemek için olduğunu ve besleyici özelliklerini söyledi birkaç akıcı cümle ile. Ancak lafı uzatmadı. Birbirlerinden ayrıldıklarında kızın kendisini süzdüğünü fark etti ve o da kızı inceledi; gerçekten bu gün için baya uğraşmış gibi görünüyordu ancak bu kızın her günkü hali de olabilirdi. Emin değildi ve bu bilinçsizlik onu deli ediyordu, kız hakkında her şeyi bilmek isterdi; hangi tür filmleri sevdiğini, favori yiyeceğini, makarnayı soslu mu sossuz mu tercih ettiğini; akla gelebilecek ufak tefek her şeyi.** Ardından genç kız üzerindeki uçuk pembe kazağı düzeltmek için çekiştirdi ve kızın dekoltesi meydana çıktı. NO, NO, RUSSIAN GIRL STAPH! İlk önce refleks olarak gören biri var mı diye baksa da ardından kıza dönüp "Ceketin nerede? Merlin aşkına Natalia, hasta olursan-"  diye konuşmaya başlamışken uzanıp elini tuttu kız onun ve "Bana bir şey olmaz. İçimi ısıtacak başka şeyler var." dedi. Jack her ne kadar kızı onaylamasa da onun soğuk elini sıkıca kavradığında dudağı bir gülücükle kıvrıldı kıza bakarken, ardından Natalia kendisine doğru çekti Jack'i ve ekledi "Bugün bizim günümüz." Bir cevap vermedi Jack, Natalia'nın kavradığı eline ufak bir öpücük kondurmaktan başka*** ve yürümeye başladılar.

Bu heykelin altında buluşmayı özellikle istemişti çünkü gitmeyi planladıkları yere yürüyerek yalnızca beş dakika uzaklıktaydı ve halen on altı yaşın derin acılarını taşıyan Jack için cisimlenememek derin bir acıyken cisimlenebilen kız arkadaşının koluna tutunmak veya inat edip onu muggle taşıtlarıyla uğraştırmak daha büyük bir acı olurdu ki Natalia gidecekleri yeri bilmiyorken şuan el ele bile olsalar bunu yapamazdı. Ayrıca, yan yana ufak bir yürüyüş yapmak için ideal bir gündü; zemin yer yer gece yağmış olan karla kaplıydı, gökyüzü açık maviydi ve güneş yüzünü gösteriyordu sıcaklığını hissettirmese de. Ki Jack üşüdüğünü söyleyemezdi, oldukça korunaklı giyinmişti sonuç olarak ancak Natalia'nın aynı his içinde olmadığını fark etti bir an ve durup düşünmeden üzerindeki ceketi ona verdi giymesine yardımcı olarak. Artık üzerinde sadece gömleği ve kazağı kalmıştı ancak ceketini giymiş olan Natalia soğuktan kızarmış yanaklarıyla kendisine bakıp gülümsediğinde o kadar üşümeyeceğini hissetti; yanında içini ısıtacak başka şeyler vardı. O da gülümsedi peşi sıra ve tekrar elini tutmadan önce parıldayan gözleriyle genç kıza baktı ve elini tuttuğunda koşmaya başladılar beraber. Karla kaplı ağaçların her iki yanda sıralandığı uzun bir yoldu bu yalnızca birkaç kişinin daha yürüdüğü ve birkaç kişi kafasını çevirip kahkahalar eşliğinde koşan iki gence baktı; onlar kendi yönlerine geri döndüğünde Jack yerden aldığı bir avuç karı top yaparak Natalia'ya attı. Ve genç kız gülerek kendisine karşılık verdi, o an zaman dursun isterdi Jack; oysa durmayacağını biliyordu aynı günün başında olduklarını bildiği gibi. Genç kızın attığı yeni toptan sonra kendisi atacakken durdu ve kızın gülerken ne kadar güzel göründüğüne baktı hala kendisiyle olması bir rüyaymış gibi ve bu duraksama suratına iyi bir top yemesine neden oldu. Topu yüzünden sildiğinde suratında yapmacık sinirli bir ifade vardı ki ardından dudağını büzüp gülmeye başladı  ve "Gel buraya Rus Kızı." diyerek kıza doğru koştu ancak elindeki kar kızın gülerek kaçmasına neden oldu. Kız tüm o tapuklularla güzel koşuyor olabilirdi ancak Jack kesinlikle daha iyi koşuyordu; bir ağacın gövdesine kadar takip etti onu artık yolun sonuna da yakındılar ayrıca. Genç kız ağacın gövdesine sırtını dayamışken Jack de onun tam önündeydi. Bir elini ağaca dayadı Jack elindeki kar kütlesinin yere düşmesine izin vererek. Tüm planladığı bu yolda sakince yürümekken her şey öylece gelişmişti aslında... "Tamamen bizim günümüz." dedi ana dillerinde, ancak konuşurken fark edebilmişti nefes nefese kaldığını, "Bunun için çok bekledik değil mi? Kast ettiğim böylece koşmak değil tabi ki; istediğimizi yapmak." Omuz silkti fark etmeden. "Ne istersek... Beraber." gözleri Natalia'nın açık mavi gözlerindeydi rengi ezberlemek istiyormuşcasına ardından diğer eliyle kızın elini tuttu ve kızın kendisini bekleyen soğuktan iyice kızarmış dudaklarına ufak bir öpücük bıraktı öylece; yumuşak, kısa... Ancak artık kalp atışlarının bütünüyle koşmaktan olduğuna emin değildi. Ardından dayandıkları ağacın dallarından üstlerine dünden kalmış birkaç kuru kar uçuştu.

A dustland fairytale beginning with just another white trash country kiss. In '13, long brown hair and foolish eyes. He looked just like, you'd want him to some kind of slick chrome of Russian Prince.

*:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Natalia Miloslova
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Natalia Miloslova


Lakap : Talia, Russian Girl.
Rp Sevgilisi : Ağaç kakan Woody.
Mesaj Sayısı : 203
Kayıt tarihi : 25/08/11

Özel
Rp Puanı:
Just Be Mine #holypart Left_bar_bleue97/100Just Be Mine #holypart Empty_bar_bleue  (97/100)

Just Be Mine #holypart Empty
MesajKonu: Geri: Just Be Mine #holypart   Just Be Mine #holypart Icon_minitimePaz Eyl. 15, 2013 11:29 am


    read with this song, my dear:





Natalia Miloslova bu yaşadıklarının gerçekten olduğuna inanmakta güçlük çekiyordu. Üzerinde delikanlının kokusunun sindiği cekete sarılmıştı bir yandan, öte yandan adam onun elini kavramıştı. Karların süslediği caddede koşturmuş, kartopu savaşı yapmış ve şimdi köşede sıkıştırılmıştı. Tam o an, ağaca biraz daha yasladı sırtını kendisine doğru gelmekte olan delikanlıya bakarak gülümsedi. Biçimli dudakları beyaz dişlerini gösterecek kadar açıldığında adamın elindeki kartopunun yere düştüğünü görüp, derin bir nefes aldı. Jack elini ağaca dayadığında, kalbinin çarptığını hissetti Rus kızı. “Tamamen bizim günümüz,” dedi genç adam akıcı Rusçasıyla. Ne kadar da ironikti; hayatını Rus erkeklerinden kaçarak geçirmiş bir kızın, bir Rus’a tutulması. İngilizce artık onun ana dili gibi olmuştu, izin vermişti buna. Şimdi ise damarlarındaki kan adeta çıkmak için çırpınıyor, Kiril alfabesi dudaklarına bir buse gibi konuyordu. “Bunun için çok bekledik değil mi? Kast ettiğim böylece koşmak değil tabi ki; istediğimizi yapmak,” dedi ve omuz silkti. Her zamanki Jack omuz silkmelerinden biriydi. “Ne istersek beraber...”

Başıyla onaylamak için hareket edecekti ki, delikanlı dudağını dudağının üzerine bastırıp, küçük bir öpücük kondurdu. İçinde çiçeklerin açtığına yemin edebilirdi Natalia o an. Tüm o tutkuyla bezeli öpücükleri unutturacak, küçük bir öpücüktü. Ve birden, ağaca bu odunluktan çıktıkları dakikalar fazla gelmiş olacaktı ki, üstlerine karlar dökülüverdi. Kahkaha attı Natalia, Jack’e sıkıca sarılarak. Kolları onun koltukaltından geçirerek omuzlarını tuttu. Başını adamın boynuyla omzu arasında kalan boşluğa yasladı. Adamın nefeslerini kendi boynunda hissedebiliyordu, küçük bir gülümseme yayıldı suratına. Huzurlu hissediyordu kendisini. Sanki hayatı boyunca kayıp olan bir duyguyu bulmuş gibiydi: saflık. Kendisini hiç olmadığı kadar saf hissetmenin verdiği duyguyla biraz daha sıkı kavradı adamın dudaklarını. Rujunun dağılıp dağılmayacağını umursamadan başını kaldırıp adamın boynunu öptü. Ayrılmak istemedi hiç. Hep kalmak istedi onun kucağında.

“Daha çok zamanımız olacak,” dedi kendisinden emin bir biçimde. Emindi de. Ona açıklayamazdı ama içinde bir yerlerde bundan emindi. Daha önce de ciddi ilişkileri olmuştu ama bunu hiç hissetmemişti. Kimse bilmiyordu belki ama Natalia bu yetenekle doğmuştu… Hissederdi. Hisleri o kadar kuvvetliydi ki, belli etmese de tahminlerinde asla yanılmazdı. Bu ise önseziden de öteydi. Beyni, kalbi, bütün vücudu… Adeta kıza haykırıyordu bu gerçeği. “Tamamen,” diye mırıldandığı an kollarını ondan çekti ve yeniden ağaca dayadı sırtını. Eline alabildiği kadar karı aldı gözlerini onun gözlerinden ayırmadan. “Tamamen bize ait…” Elindeki kartopunu adamın suratına yapıştırdığı an çığlık atıp ileriye doğru kaçtı. Küçük bir çocuk gibi eğlenirken, adam onu gafil avladığından yakınmaya başladı. Bunun sayılmayacağını söylese de, ikisi de biliyordu ki golü atan kızdı. Bu yüzden karşılıklı gülmeye başladılar ve yeniden el ele tutuştular. “Biliyorsun, senden bunun intikamını alacağım.” Onun taklidini yaptı kız önce ardından adamın kendisini yolda yönlendirmesine izin vererek ona bir bakış attı. “Seni tanımasam Slytherin’ce bir laf ettiğini düşünürdüm.” Jack kızgın bir ifade takınmaya çalıştığı belli, kaşlarını çattı. “Ben bir Slytherin’im.” Kız tabii ya diye mırıldandıktan sonra devam etti. “Bence bunun için baban rüşvet verdi. Ah… Şapkaya ne rüşvet verilir ki? Bayan seçmen şapkayla tanışma yemeği?” Jack olmaz anlamında kafasını iki yana salladı. “Şarap? Kaliteli bir şaraba şapka bile hayır diyemez bence,” dediğinde delikanlı ona öyle bir baktı ki, gözlerinden ‘o kadar emin olma’ ifadesini okumak zor değildi. Gözlerini devirdi Natalia ona belli etmeksizin. Genç adamın içkiyle arasının pek olmadığını bilse de, hadi ama… Çok aşırı değil miydi bu da? Hans geldi aklına, zaten böyle saçma şeyleri ne zaman düşünse Hans geliyordu ya aklına, neyse. O birayı tercih edebilirdi, hah. Almanlar. Votka dedi kendi kendine. Birisine rüşvet verecek olsa, votkayı kullanırdı Natalia.

“Hobi olarak mı yürüyoruz? Şahsen formumu korumak için sıkça yürüyüşe çıkarım,” dedi dakikalar sonra genç kız. Bunu sormak istememişti; çünkü nedenini zaten biliyordu ama dayanamadı. “Aslında on yedi olmama birkaç ay var.” Omuzları düştü kızın. Başka bir cevap beklemesi yanlış olurdu, değil mi? Kendisi kuralları kırma konusunda o kadar yetenekliydi ki ilk cisimlenmesini yaptığında on beşindeydi. Stephan öğretmişti ona, okulu beklemenin saçmalık olduğunu söyleyerek. Evine bakanlıktan adamlar geldiğinde Natalia’nın büyük ablası Katya kızı ayıplamış, kendisinden beş yaş küçük erkek kardeşi Nikolai ceza olarak kızın tatlısını yemiş, üç yaş büyük ablası Lana cisimlenirken beynini unutup unutmadığı konusunda espriler yapmış, Olga ise beyni olup olmadığından şüphe ettiğini söylemiş, Sergei buna katıla katıla gülmüştü. Aman ne güzel bir aile... Geriye bir tek Stephan kalıyordu işte; Natalia’nın her şeyi. Kendisinden bir yaş büyük olan Stephan’ı kimseye değişmezdi genç kız. O olmasaydı, ne burada olabilirdi ne de hayatına devam edebilirdi. Muhtemelen kızları öldürür, erkeklere birbirlerini becermelerini söyler ve sokaklarda bir hayat sürerdi. Oysa o buradaydı. Jack onun ne düşündüğünü bilmezken, burada onun yanındaydı. “Neyse ki vardık.” Genç adamın sözleri üzerine başını kaldırıp geldikleri yeri incelemeye başladı. Tam önünde, koskocaman bir lunapark yükseliyordu. Oyuncaklardan vuran rengârenk ışıklar kızın suratına düşerken bir hayranlık nidası ile adama biraz daha yaklaştı. “Bu çok… Eğlenceli olacak!” Kahkahası yayılırken yanından geçen küçük sarışın kızdan pek farkı yok gibiydi. Tabii, Jack ile beraber yürüyen iki deve benzedikleri gerçeğini saymazsak.

“Önce onu istiyorum,” dedi treni göstererek. Sonra kendi etrafında döndü. “Hayır, şunu!” Bu defa ufoyu göstermişti. Yanındaki devasa gondolu gördüğünde ise mest oldu. Küçüklüğünden beri adrenalin bağımlısı olan birisiydi. Bu yüzden tek başına evden lunaparka gider, tüm parasına harcardı. Bir süre sonra evdeki herkes bu durumu fark etmiş, ona tek başına gitmeyi yasaklamışlardı. Oysa Natalia yılmamış, Stephan ile birlikte düzenli olarak lunaparka gitmeye devam etmişti. Jack’in ise gözleri dönme dolap, küçük oyuncak kazandıran dükkânlardaydı. Ardından pamuk şekere baktığını yakaladığında Natalia, nefesini tuttu. Krystof’un sözlerini hatırladı. Bir Slytherin olmak için çok cesursun, şapkayı suçlama. Jack neyle baş etmeye çalıştığını henüz bilmiyordu ama kız ona gösterecekti. Tabii, pamuk şekerlerini aldıktan sonra. "Biliyor musun, eskiden Stephan'la lunaparka giderdik her hafta. O kadar güzel günlerdi ki,” dedi abisini özlediğini hissettiğinde. Jack ise kaşlarını çattı. Gülümsedi Natalia. "Abim. Hep önce pamuk şeker alırdık. Ne dersin?"

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jack Stepanoviç Karenin
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Jack Stepanoviç Karenin


Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.)
Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu
Mesaj Sayısı : 851
Kayıt tarihi : 14/08/11

Özel
Rp Puanı:
Just Be Mine #holypart Left_bar_bleue97/100Just Be Mine #holypart Empty_bar_bleue  (97/100)

Just Be Mine #holypart Empty
MesajKonu: Geri: Just Be Mine #holypart   Just Be Mine #holypart Icon_minitimePaz Ara. 15, 2013 6:44 am

+:

Natalia'nın gülüşü kulaklarına dolarken gülümsedi Jack ve kızın kendisine sarılmasına izin verdi. Kız onu omuzlarından öylece kavramış hiç bırakmayacakmış gibi sıkarken omzuyla boynu arasındaki boşluğa yaslandı. Kızın kalp atışını bile hissediyordu sanki. Tuhaf bir hissin içine yayıldığını hissetti, daha önce hiç bu kadar yakın olmamışlardı. Yaşadıkları her an gözünün önünden geçti bir an değerlendirme yaparcasına ve bardan çıkp hava almak için kızı göl kıyısına yürüttüğü geceyi hatırladı. O zaman yakındılar. Jack kızın düşmemesi için sıkıca tutmuş ve kızın sokaktan geçenlere attığı tüm lafları bastırmaya çalışmıştı. Kızın yoldan geçen insanlara "Biliyor musunuz, beni öpmüyor bile! Sizce çok mu çirkinim?" diye bağırışının ardından "Tabi ki de çirkin değil!" diye bağırmıştı o gün. Tabi ki de çirkin değildi. Hatta belirtmek gerekirse çok güzeldi. O gün öpmemesinin nedeni kendisini Xavier Raymond sanmasıydı, oysa bugün kız da pek ala öptüğü kişinin Jack olduğunu biliyordu ve Jack tuhaf bir şekilde hala buna inanamıyordu. Kızın dudaklarını kendi boynunda hissedince irkildi. Neyse ki kız konuştu hemen ardından. "Daha çok zamanımız olacak." dedi kız Jack'i onaylarcasına. Kendisinden oldukça emin gibiydi ayrıca. “Tamamen,” diye mırıldandığında sözler Jack'in ruhunu okşuyordu. “Tamamen bize ait…”

AH! Yüzüne ansızın yediği yeni bir kar topuyla bir kendisine geldi birden ve onu hazırlıksız yakaladığı için söylenmeye başladı gülerek, genç kızsa küçük bir kız gibi eğleniyordu. “Biliyorsun, senden bunun intikamını alacağım.” dedi ve kız o cümlesini bitirdiği an Jack'in taklidini yapıp ekledi. “Seni tanımasam Slytherin’ce bir laf ettiğini düşünürdüm.” Jack kaşlarını çattı fark etmeden kızın ne demek istediğini düşünerek. “Ben bir Slytherin’im.” Kızsa umursamayarak tabi diye mırıldandı. Kızın bir Slytherin'den kastı neydi ki kendisini yetersiz buluyordu anlayamadı ilk ancak sormadı da. Okula geldiğinden beri çok sosyal olduğu söylenemezdi ancak iyi bir gözlemci olduğuna inanıyordu ve her bina da her çeşit insan var gibiydi aslına bakarsanız ve zaten onu diğer binalardan ayıran kavram sinsilik ve hırs ise her ikisine de sahip olduğunu düşünüyordu. Hırsının belli olduğu tek yer dersleriydi belki şu sıralar sinsiliğiyse derinlerdeydi pek kimsenin bilmediği, herkes gibi... Belki de bu özelliğinin sıradan olmasıydı onu yetersiz yapan? Belki de gerçekten başka binaya aitti, güvenilirliğiyle bir Hufflepuff, zekasıylaysa bir Ravenclaw... Ancak Slytherin'e seçilmişti değil mi? Şapka yanılabilir miydi? “Bence bunun için baban rüşvet verdi.” dedi Natalia, güldü Jack. Bunu anca annesi yapardı ki Natalia'nın da bir sonraki cümlesinde anladığı gibi olası bir şey değildi bu. Durmstrang'da binaların böyle ayrılmadığını hatırladı bir an, orada boy ve kilo esas alınırdı genel olarak çünkü çocukları sapkın bir zihniyetle düzen içinde eğitmeyi seviyorlardı. Durmstrang'dan atılmıştı değil mi? Hem de en yakın arkadaşını hiç ummadığı bir anda lanetleyerek. Natalia bunları bilmiyordu. Bilmesini de istemiyordu. O nedenle kız esprili cümlelerini bitirdiğinde pek emin olma dercesine gülümsedi sadece ve bir şekilde yürümeye devam ettiler.

Yürüme mesafesinin üç dakika olduğunu düşünüyordu ancak ne yazık ki, planladığı gibi olmamıştı. Yürümeleri üç dakikayı çoktan geçmiş ve arada koşup eğlenmelerine rağmen yol sona ermemişti. Hesaplarken nerede yanlış yaptığını merak ediyordu oğlan ve kendisine kızıyordu elinde olmadan. Ve kızın haklı olarak kibar bir şekilde bu konuyu açması aynı sıkıldığı gibi aynı şeyi düşündüklerini ortaya koydu. “Hobi olarak mı yürüyoruz? Şahsen formumu korumak için sıkça yürüyüşe çıkarım.” Gerçekten kibarsın Rus Kızı diye iç geçirdiyse de verceği cevabı kibarlaştırmanın bir yolu yoktu. “Aslında on yedi olmama birkaç ay var.” Birkaç ay... Ondan sonra özgür olacaktı. Şuan neredeyse yaşıtı olan herkesin Hogwarts dışında büyü yapabildiği gerçeği ortadayken doğum tarihi cidden canını sıkıyordu ancak o tarihte doğmuş olmasaydı başka bir Jack olurdu sonuç olarak. Astronomi dersinde böyle öğrenmemişler miydi? Ah! Neden her şeyde bilimsel bir açıklama yapmak zorundaydı ki, Merlin'in fazla uzamış sakalı adına, on yedisine girdiği ilk gün tek bir işini bile Muggle'lar gibi yapmayacaktı! İleriye doğru baktığında lunaparkın büyük giriş kapısını gördü ve sonunda gülümseyerek konuştu. “Neyse ki vardık.” dedi ve kızın ifadesini görmek üzere ona doğru baktı. Lunaparktan yayılan ışıklar kızın gözünde yansıyor ve zaten mutlulukla ışıldayan gözleri daha bir parlak görünüyordu. Ki onun lunapark fikrine sevinişi de kendisini mutlu etmişti çünkü kızı nasıl mutlu edebileceği konusunda iyi kafa patlatmıştı. Gloria olsa lunaparktan keyif almazdı ancak Natalia'nın farklı olduğunu biliyordu, sadece saçları ve gözleriyle değil her şeyiyle bambaşkaydı. Kız gülümseyip kendisine baktığında “Bu çok… Eğlenceli olacak!” dedi ve Jack onu onaylarcasına güldü. Bence de Natalia. Bence de sevgilim. Tamam, bu kelimeye alışabilirdi.

Birlikte kapıdan girip ışıltılı o dünyaya geçtiklerinde farklı oyunlardan yükselen onlarca farklı sesi kulaklarında hissedebiliyordu Jack ancak en öncelikli ses “Önce onu istiyorum,” dedi treni göstererek ve aradan bir saniye bile geçmeden fikrini değiştirip “Hayır, şunu!” diye bağırdı. Bu kez gösterdiği UFO'ya benzer bir şeydi ancak daha büyüktü, Londra'nın lunaparkları hakkındaki söylentinin yanlış olmadığını düşündü yutkunurken. Yanındaki genç kıza baktığındaysa güldü elinde olmaksızın, etrafı süzerken aynı küçük kuzeni gibi görünüyordu oysa ilk buluştuklarında adını tahmin ederken büyük kuzeninin adını söylemişti kıza. Elini kızın beline koyduğunda gözleri oyuncak kazandıran küçük tezgahlara takıldı. Onlardan birine gidip genç kızın için kocaman bir oyuncak kazanmak isterdi eğer nereden başlayacaklarını bilseydi. "Biliyor musun, eskiden Stephan'la lunaparka giderdik her hafta. O kadar güzel günlerdi ki,” dedi Natalia ve Jack Stephan'ın kim olduğunu anlamayarak kaşlarını çattı. Kıskanç biri değildi ve bunu ilk düşünüşü de olmayacaktı. "Abim." dedi kız ve Jack'in bir anlığına çatılan kaşları gevşerken gülümseyerek ekledi. "Hep önce pamuk şeker alırdık. Ne dersin?" Güzel bir başlangıç diye düşünürken kızın belini daha sıkı kavrayıp gülümsedi. "Sen ne istersen."

Saat henüz erken olmasına rağmen hava yavaşça kararmaya başlamıştı ki bu lunapark ışıklarını daha cazibeli kılıyordu. Havanın karamasıyla bir soğuduğunu da eklemek isterdi ancak montu olmasa bile beresi ve eldivenleri vardı. O nedenle pamuk şekerin parasını ödemek için cüzdanını çıkarırken eldivenlerini çıkarttığında genç kıza uzattı hiçbir olumsuz cevabı dinlemeden pamuk şekeri satın alıp tekrar kıza döndüğünde onu kendisine gülümserken buldu. Yüz ifadesine bakıp ne düşündüğünü anlamak neredeyse imkansızdı. "Yalnızca bir tane mi?" dedi kız ifadesini bozmadan ve o an Jack kendisi için bir tane almayı unuttuğunu fark etti. Kendisini o kadar kaptırmıştı ki büyük ihtimal kız söylemese bunun farkına bile varmayacaktı belki de. Gülerek omuz silkti sadece ve kız pamuk şekerden bir ısırık alıp kendisine de uzattığında ilk önce biraz çekingen hissetse de bir ısırık aldı. Ardından bu kez kız onun koluna girdi ve lunaparkın içinde yürümeye başladılar. Jack unutulmuş konuya geri dönerek "Abin." dedi "Hatta ailen... Birbirimizle konuşmadığımız ne kadar çok konu olduğunu hatırlatıyor bana sadece. Bilmek isterdim." Natalia ise düşünmeden cevapladı oğlanı pamuk şekerini yuttuktan sonra. "Öyleyse ilk sen başla, evinin Rusya'da olduğunu sanıyordum." dedi yürüyerek gelişini kastederek. "Bu sıralar kuzenimle kalıyorum." dediğinde genç kız göl kenarındaki o son sahneyi hatırlamışcasına yüzünü ekşitti belki de farkında olmayarak. "Aslında evde kalmaktan daha eğlenceli," diye ekledi Jack. Yabancı insanların Henry hakkındaki olumsuz öngörülerine yabancı değildi ve Henry'nin gölden çıktıktan sonra kıza davranış tarzını göz önüne aldığında kızı suçlayamıyordu ancak yine de kuzenini korumak istercesine ekledi elinde olmadan "bazen beraber bir şeyler çalıyoruz; gitar, piano... Çoğunu bana o öğretmişti zaten." Kız bir şey soramadan ekledi "Senin evin Rusya'da mı?" Kız fazla uzatmadan kendi evine çıktığını söylediğinde hızını alamamış gibi sorularına devam etti ancak aylardır merak ettiği o kadar şey vardı ki soruları diğer cevapla alakasız sürüyordu ve bu, kız onu durdurana kadar devam edecekmiş gibi görünüyordu. "Babanın adı ne?" diye sorduğunda kızın bir kaşını havaya kaldırdığını fark etti ancak yine de cevabı aldı. "Ivan." Eğer Jack'in babası arada sırada eve iş getiriyor olsaydı Ivan Miloslov adı kesinlikle çocukta farklı şeyler anımsatırdı ancak Jack, Ivan Miloslov'u tanımıyordu, ilgilendiği tek konuysa birazdan dudaklarından dökülecekti zaten. "O zaman sen Natalia Ivanovna'sın! Natalia Ivanovna Miloslova!" Kız bunu duyunca bir kahkaha attı ve Jack de güldü onunla bir. "Bu yüzyılda kimsenin bunu umursadığını sanmıyorum." Omuz silkti Jack ve Natalia'nın kırpmalarına düşen bir kar tanesini uzaklaştırdı. "Ben umursarım."

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Natalia Miloslova
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Natalia Miloslova


Lakap : Talia, Russian Girl.
Rp Sevgilisi : Ağaç kakan Woody.
Mesaj Sayısı : 203
Kayıt tarihi : 25/08/11

Özel
Rp Puanı:
Just Be Mine #holypart Left_bar_bleue97/100Just Be Mine #holypart Empty_bar_bleue  (97/100)

Just Be Mine #holypart Empty
MesajKonu: Geri: Just Be Mine #holypart   Just Be Mine #holypart Icon_minitimePtsi Mart 24, 2014 12:49 am




Londra'nın bulutların arkasında saklanmayı seven güneşi artık kaybolurken gökyüzü hızla kararıyordu. Lunaparkın göz alıcı ışıkları ise gece ile birlikte yükselirken genç kız hiçbir şey demeden bir an için yalnızca etrafına bakındı. Birçok çift olmasına rağmen Natalia emindi ki hiçbiri kendileri gibi değildi. Büyünün gücünü hissederdi o; gönül rahatlığıyla söyleyebilirdi ki burada özel bir çift varsa, eldivenlerini çıkarıp pamuk şekeri satın alan delikanlıyla onu gülümseyerek izleyen kızdan başkası değildi. İşin aslı sabahtan beri söyleyip durduğu gerçek doğruydu, o üşümezdi. Yine de belki bedeni Jack'in montunda olmaktan bencilce olsa da huzur bulduğundan, belki de bu defa yanıldığından dolayı üşüyordu. Biraz daha sarınarak monta kaşlarını çattı Jack'in uzattığı şekere bakarak. "Yalnızca bir tane mi?" Kendisine almayı unuttuğu her hâlinden belli olan adam omuz silkti. Eğer Natalia genç adam hakkında bir gün liste yapacak olursa en başa "dikkat, omuz silker" yazacaktı. Çünkü Jack Karenin adeta bu yetenekle doğmuş gibiydi, iki dakikada bir omuz silkerdi. Bu ayrıntıya gülerek pamuk şekerden küçük, yalan söylüyorum elbette ki kocaman, bir ısırık alarak adama uzattı. Şüpheli görünse de itiraz etmedi ve büyük bir ısırık aldı genç adam. Bunun üzerine Natalia onun koluna girdi yeniden. "Abin, hatta ailen... Birbirimizle konuşmadığımız ne kadar çok konu olduğunu hatırlatıyor bana sadece. Bilmek isterdim." Yediği lokma neredeyse kızın boğazında kalsa da sakin kalmayı başararak cevapladı. "Öyleyse ilk sen başla, evinin Rusya'da olduğunu sanıyordum." Natalia daima ayrıntılara takılmadan hareket eden birisiydi. Birisiyle birlikte olması için onun tüm hayatını bilme zorunluluğunda hissetmiyordu kendisini ancak bu defa, Jack’in haklı olduğunu biliyordu. Kendi ailesi hakkında konuşmak istediği son şey olsa da, birbirlerini daha yakından tanımaları gerekirdi.

Genç adam kuzeniyle kaldığı ve ne kadar eğlendiğinden bahsederken konu yeniden kendisine geldiğinde istemsizce yaşadığı o gerilme anını tekrar yaşadı genç kız. Babasının evrak işleriyle ilgilenen bir tip değildi ancak Karenin aile reisinin kim olduğunu oldukça iyi biliyordu. Bunu bilmemesi için ya sağır ya da kör olmalıydı. Miloslovlar ve Kareninler. Rusya’nın iki büyük ailesi, iki büyük düşmanı... Bu açıdan bakmamıştı hiç Jack’e, hiç kafa yormamıştı onun Karenin oluşuna. Zaman içerisinde dank etmişti tüm bu düşmanlık. Ne kadar da şaşırtıcıydı. Miloslovların isyankar kızı, bir Karenin ile ilişkide. Ailesi öğrenirse ne tepki verirdi acaba? Sergei muhtemelen babasıyla dalga geçerdi, Lana kızı ölümüne eleştirir, Ivonne Jack’i öldürmekle tehdit ederdi. Öte yandan, asla öğrenebilecekler miydi? Natalia ne kadar ciddi olduğunu bilmiyordu. İşin aslı, hayatında ilk defa kendisini ciddi hissediyordu bir ilişkide ve bu onun kafasına soru işaretleri koyuyordu. On yedi yaşında aşık olup onunla evlenecek bir tip değildi Natalia. Oysa Jack’e bakınca hissettikleri o kadar gerçekti ki canını yakıyordu bu. Babasının adını sormasıyla, kendisini toparladı. Oyun şimdi başlıyor diye düşündü, her şeyi anlayacağını düşünerek. “Ivan.” Acaba Jack, Miloslovların kim olduğuna dikkat etseydi bu ilişkiyi sürdürmeye devam eder miydi? O an için, bu soruya yakın bir zamanda cevap bulacağını sandı ama düşündükleri çıkmadı. Genç adam kızın saçma sapan ikinci adına takılarak tam ismini vurgulama ihtiyacı hissetti. Natalia bir kahkaha patlattı ve bu adamı da güldürdü. “Bu yüzyılda kimsenin umursadığını sanmıyorum.” Omuz silkti yeniden Jack ve kızın saçına düşen bir kar tanesini nazikçe uzaklaştırdı. "Ben umursarım." Haklıydı. Jack umursardı.

Uzak kalmak için uğraştığı her şey, adam ile yeniden diriliyormuş gibiydi genç kız için. Ailesi, ana dili, hatıraları, aşk... Sonuncusundan rahatsız olduğu söylenemezdi ancak Jack'i eğer biraz olsun tanıyorsa kızın kendi aile sorunlarını dert eder; çözüm üretmeye çalışırdı. Oysa Miloslova kızı bunu zerre kadar umursamıyordu. Hepsi birbirinden sorunlu kız kardeşleri, ebeveynleri... Uzak kalmak istiyordu onlardan olabildiğince. Kaçabildiği yere kadar kaçmıştı; olası tehditlere karşın üzerinden koruyucu tılsımları düşürmemiş, aylarca idare etmişti. Nerede olduğunu biliyorlar mıydı, bilmiyordu Natalia. Bilmek de istemiyordu. İşte tam bu yüzden, Jack kızın ikinci aptal isminin keyfini sürerken gülümseyen Natalia konuyu değiştirmek amaçlı atıldı. "Böyle güzel bir gün geçmişe takılıp kalacağımıza, geleceğimizi düşünüp mutlu olmalıyız bana sorarsan." Söylemeye gerek var mı bilmem, genç kız daima zeki bir kız olmuştu ve konuyu dağıtma konusunda üzerine yoktu. Bunun için odun potansiyelini aşıp, bir iki romantik cümle kurması gerekse bile. "Kesinlikle çekilmez bir yaşlı olurdun. Biliyorsun değil mi?" Adama pamuk şekeri uzatırken Jack tehditkâr bir biçimde tek kaşını kaldırıp önce şekere uzandı ve sonra kıza döndü. "Ne demek istiyorsun?" Gülmeye başlayan kız, birkaç saniye dönen oyuncaklardan birine baktı. Lunaparkın ışıkları kararan havada daha da öne çıkarken keyifle adamı düşündü. "Huysuz ihtiyar tanımını hiç duymadın mı?" Jack şekeri elinden bırakmadan homurdandı. "Huysuz ihtiyar mı?!" Gülen kız tam cevap verecekti ki kendisine uzatılan şekerin büyüsüne kapılıp sustu. Bunu fırsat bilen Jack ise gülerek şekerden tekrar bir ısırık alıp bu defa neredeyse kızın yüzüne kadar uzattı. Miloslova kızı geri adım atmasaydı şekerin suratını kaplayacağından emindi; Jack'in bunu bilerek yaptığından emin olduğu kadar.  

"Huysuz ihtiyarlar bunu da yapıyor mu?" diye sordu patavatsızca Jack. Onun bu işten bu kadar keyif almasına şaşırmış olan Natalia dönüp dudaklarını adamın dudaklarına bastırdı. "Bunu yaptıklarını sanmıyorum Karenin." Yavaşça geri çekildiğinde kendisini adamın gözlerinin içine bakıp onun bu dünya üzerine gelmiş en eşi bulunmaz insan olduğunu düşünürken buldu. Bu düşüncenin beynini işlevsiz kılmasını önlemek için de hızla onu elinden çekti. "Önce buna biniyoruz. Kız gibi çığlık atmayacaksın değil mi?" Jack'in itiraz etmek üzere olduğunu fark edince -ki muhtemelen adam bu lafa bozulmuştu- adamın araya girmesini engelledi. "Çünkü o kişi ben olacağım!" Evet atacaktı elbette. Korktuğu için mi? Hayır. Yalnızca zevkine varabilmek için. Bir de, Jack'in kulaklarının Natalia'nın çığlığını tatma vakti gelmişti. Kızın istediğinden çok farklı şekilde de olsa. Ah, diye düşündü Natalia kendi kendine. Gerçekten bu hale düşmüş müydü?

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jack Stepanoviç Karenin
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Jack Stepanoviç Karenin


Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.)
Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu
Mesaj Sayısı : 851
Kayıt tarihi : 14/08/11

Özel
Rp Puanı:
Just Be Mine #holypart Left_bar_bleue97/100Just Be Mine #holypart Empty_bar_bleue  (97/100)

Just Be Mine #holypart Empty
MesajKonu: Geri: Just Be Mine #holypart   Just Be Mine #holypart Icon_minitimeCuma Haz. 27, 2014 1:30 am


Jack Stepanoviç henüz farkında olmasa bile Miloslova kızını tanımıyordu: Onun gördüğü kız kelebekler kadar güzel, en soğuk havada içilen borch çorbası kadar tatlıydı. Hiçbir kötü özelliğin onun yanına yaklaşmasına izin veremiyor ve genç kız elindeki pamuk şekerden ufak ısırıklar alırken bile farkında olmadan onun yüzünü inceliyordu. Natalia'nın gözleri ışıltıyla parlıyordu, öyle ki bu ışıltı Jack'in içini ısıtıyor, kızın dudaklarında oluşan en ufak gülücük mutlu olmasını sağlıyordu. Sanki Natalia'dan önce hayatı koca bir ıstırapmış gibi geliyordu ona, ki son zamanlarda yaşadıkları göz önüne alındığında bu pek yanlış da sayılmazdı, aylar süren lanetli bir dönemin sonunda gözlerini açtığında karşısında onu bulmuştu zira. Ancak yine de bu hissi yakın zamanla alakalı değil daha geniş bir dönem ile ilgiliydi onun için ve belki bir kız arkadaş için söylenilmesi tehlikeli ve büyük bir cümleydi ancak söyleyebilirdi ki Natalia'nın varlığıyla hayatında en başından beri eksik olan bir parça dolmuş gibiydi.

Genç kızın enerjisi onu da etkisi altına alıp gülümsetiyordu; kızın konuşmalarına düşünerek hızlı cevaplar veriyor, kızın alaylı tavrının bile üstesinden gelmeye çalışıyordu ki bu Jack gibi pek de girişken olmayan biri için o kadar da kolay olmuyordu ancak yine de kızın enerjisinin altında kalmamaya istiyordu. Son cümlesinin ardından kız dudaklarını yine kendisininkilere bastırdığında nefesini tuttu ve bunun bugünkü kaçıncı öpücük olduğunu hatırlamadığını fark edip bundan rahatsız oldu; kimsenin bu kadar sık öpüştüğünü zannetmiyor, bu kalabalık ortamda bunu yapıyor olduğu için utanıyor ancak yine de bu olaydan bir nebze keyif aldığını reddedemiyordu. Natalia dudaklarını ayırdığında kız ile göz göze geldiler ve Jack kızın bakışlarını izledi kalp atışının kendisine gelmesini beklerken ancak hiçbir şey söyleyemedi aynı, genç kızın da söylemediği gibi.

Ardından avcunda genç kızın sıcak elini hissedip kızın kendisini çekerek hızla ilerleyip gösterdiği oyuncağa baktı. Neşeli bir ses tonu ilk buna binmek istediğini söylüyordu kız ve Jack oyuncağın büyüklüğü karşısında endişesini gizleyemezken Natalia bunu fark etmiş olacak ki tuhaf bir ima ile kız gibi bağırmayı düşünüp düşünmediği sordu oğlana. Elbette ki öyle bir düşüncesi yoktu ancak ya civatalardan biri gevşerse veya emniyet kemeri açılırsa gibi sorularla boğuşuyor ve kendi lunapark fikrinden yavaş yavaş nefret etmeye başlıyordu çünkü midesine güvenen bir insan da değildi. Neden tatlı oyuncaklar varken bunu tercih ediyorlardı ki?! Ama ağzını açıp itiraz ederek günü mahvetmek de istemiyordu, genç kız espriyle bağıran kişinin kesinlikle kendisi olacağını söylerken Jack içinden günü mahvedecek şeyin midesi de olmaması için küçük bir dua etti.

Oyuncağın önüne varıp biletlerini almışlar ve oyuncağım durması ve şuan içinde olanların inip sıranın kendilerine gelmesi için büyük bir kalabalık ile tek sıra olmuş bekliyorlardı şimdi. Jack oyuncağın gökyüzünde adeta millerce yukarı çıkarıp döndürdüğü insanlara baktı ve başının döndüğünü hissedince oyuncakla ilgilenmeyi kesip zaten avcunun içinde olan Natalia'nın elini daha sıkı kavradı. İyi Quidditch oynadığını düşünüyordu, yükseklik ve ani dönüşler onu etkilememeliydi. Bu oyuncağı yalnızca bir süpürge olarak düşünürse her şey daha iyi olacaktı belki de ancak hayatında ilk kez bineceği o devasa şeye bakarken bu pek de kolay olmuyordu. En azından kar artık durmuş ve Londra'nın hiç ısıtmayan, yalnızca gümüş bir istiridye gibi günü aydınlatan güneşi sanki hiç gitmemiş gibi geri gelmişti. Bu iyiydi. Natalia'ya dönüp baktığında kızı kendisine bakarken buldu ve her taraftan insanların heyecanlı sesleri gelirken gülümsemeye çalıştı. "Eğlenceli olacak." Çünkü en azından sen yanımdasın.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Just Be Mine #holypart
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Just Be Mine

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: Ü L K E L E R :: Londra-
Buraya geçin: