Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 never let me go

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Daenerys K. F. Landers

Daenerys K. F. Landers


Lakap : Danny.
Rp Sevgilisi : Hansacle.
Mesaj Sayısı : 58
Kayıt tarihi : 23/05/12

never let me go Empty
MesajKonu: never let me go   never let me go Icon_minitimePtsi Eyl. 03, 2012 8:28 am

n e v e r l e t m e g o
"Just come to me, for me, for our child... Come. I need you, I need you so much."
then, "I'll never let you go," said Hans. "I promise."
h a n s & d a e n e r y s


never let me go Cnhx1
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daenerys K. F. Landers

Daenerys K. F. Landers


Lakap : Danny.
Rp Sevgilisi : Hansacle.
Mesaj Sayısı : 58
Kayıt tarihi : 23/05/12

never let me go Empty
MesajKonu: Geri: never let me go   never let me go Icon_minitimePtsi Eyl. 03, 2012 9:19 am

https://www.youtube.com/watch?v=ryBizxEO924
Hold me really tight until the stars look big,
Never let me go. All the world is ours.

    Ellerinin alev aldığını hissediyordu genç kız serin bir rüzgarın suratını yalayıp geçmesine izin verirken. Deredeki ışıldayan suyun yansıması gibi camsı derin gözlere sahip olan genç kızın gözleri kapalıydı sımsıkı. Açmak istemiyordu. İşin aslı; açmaya korkuyordu. Sıcak küçük bir damlanın gözlerinden aşağıya süzüldüğünü hissediyordu, canı canıyordu. Hayatı boyunca canı yanmıştı, artık yansın istemiyordu. Kaldırmaya gücü kalmamıştı ki... Gözlerini açmaya, nefes almaya, yaşamaya. Bunu kabullenmek zor olmamalıydı, o hep kaybeden olmuştu. Onun kaderinde yoktu gülmek. O ölmek için doğmuştu. Acı çekmek, hissetmek için acının her zerresini ruhunda. Boğazından bir hıçkırık yükseldi. Bunu istemiyordu. Ağlamak için çok geçti. Ağlamak düzeltmezdi hiçbir şeyi. Sağ eli istemsizce karnına gitti. Her zamanki gibi dümdüzdü karnı. Oysa biliyordu içinde olanları. Onu öldüren o küçük şeyi. Bebeği.

    Genç kız bir zamanlar güçlüydü. Başı dik, bakışları derindi. Damarlarında dolanan kraliyet kanı, onu herkesten ayırıyor, asilzade yapıyordu. Ve Daenerys bundan nefret ediyordu. Safkan olmak, asilzade olmak... Yaşadığı şey bir cehennemken, bunun ne değeri kalırdı ki? Gözyaşlarını artık bastıramıyordu. Yanağı gıdaklanıyordu gözyaşları aktıkça. Saçları havalanıyor, kollarını açmış rüzgarı tadıyordu. İsmini değiştirmişti. Saçlarını. Giyinişini. Hayatını. Hiçbir şeyi eskisi gibi değildi; ancak hiçbir şey istediği gibi de gitmemişti. Mutlu olmak için yapmıştı her şeyi. Ve geldiği yer neresiydi? Gözlerini açtı korkusuzca genç kız içine derin bir nefes çekerek. Oksijenin ciğerlerini yakışını hissediyordu. Yaşadığını duyumsuyordu her hücresinde, belki de son kez. Gözlerini gökyüzüne dikti mağrur bakışları eşliğinde. Kaybetmedim demek istiyordu, yalnızca vazgeçiyorum. Yenilmedim. Diyemedi. Kendisine bile yalan söylemeye hali kalmamıştı. Günlerdir düşünüyordu bunu, St. Mungo'da olanları duyduğu her lanet olası saniyeden beri. Karnına ellediğinde içinin ürperdiği her an. Yeni bir başlangıç yapmak o kadar zor olmamalıydı. Ama olmuştu. Hem de gözlerinin içine bakıp onu umursamadan geçen, hayatında belki de önemsediği tek şey dövmeleri olan bir adam tarafından. Öfke vardı içerisinde. Onu bu seçimi yapmaya bıraktığı için tutuşan kor öfke.

    Hatasının bedeliydi bu, biliyordu. Bir anlık zevkti, ismini dahi o zamanlar hatırlamadığı bir adama karşı. Olan olmuştu, genç kız bunun için belki de asla pişman olmazdı. Ta ki, karnında onun çocuğunu taşıyana dek. Dişleri birbirine çarparken neredeyse yarı çıplak olan kız titriyordu. Soğuk bir kış günüydü aslında onun üzerindeki ince askılı elbiseye rağmen. Güneş batıyordu, yavaş yavaş karanlık günü ele geçirirken. Bunu yapmak zorundaydı. Hayatın ortasında piç gibi kalmışken hayata bir piç getiremezdi. Bunu ona yapamazdı, yapmaya hakkı yoktu. Büyütemezdi, dayanamazdı... Hıçkırdı bir kez daha. Onu aldırabilirdi, onu vücudundan söküp atıp, hiç olmamış gibi hayatına devam edebilirdi. Yine de biliyordu ki, asla öyle olmazdı. Anılar, düşler, kabuslar... Ondan kurtulamazdı. Bu pişmanlıkla yaşayamazdı. Tek çaresiydi ecelin tatlı şerbetini yudumlamak. Kararını vermişti. Ve, asla kararından dönmeyecekti. Vücudunda boşluğu hissediyordu. Tek adım. Tek adımda sonsuzluğa karışacaktı. Tülün ötesine geçtiğinde, her şey daha güzel olacaktı. Buna inandırdı kendisini genç kız. Sonsuz huzur kapısındaydı. O ona uzanacaktı... Arkasında ise hiç kimsenin ondan bir haberi olmayacaktı. Dünya üzerinden silinip gidecekti. Bir kişi dahi bunun farkında olmadan. Çocuğuyla beraber. Eğer hayatı güzel olsaydı, eğer onunla yaşayabilecek imkanı olsaydı onu seveceğini düşünüyordu Daenerys. Kucaklardı çocuğunu tüm dünyanın kötülüklerine karşı. Onu büyütürdü. Evet, onu her şeyden çok severdi.

    Kendi önündeki hayatın bu olmadığını bildiği için daha fazla uzatmak istemedi. Aşağı doğru uzanan dipsiz uçuruma kaydırdı gözlerini. Biraz sonra oraya karışacaktı. Acılar içerisinde. O da acı çeksin istedi birden. Kendisi ölüme sürüklenirken Hans'ın onu umursamadan geçip gidişini sindiremezdi. Titreyen elleri ayağının dibindeki çantaya uzandı. Eline cep telefonunu aldığında parmakları kendiliğinden hareket etti. Hans'ın ev telefonuydu ekranda yazan rakamlar. Genç adamın lanet olası bir kızla paylaştığı evinin lanet olası telefonuydu. Arama tuşuna bastı düşünmeden. Çalıyordu. Duyduğu son ses belki de bip sesiydi. Umursamadı. Telefonun açılması üzerine sakin bir erkek sesi duyuldu. O'nun sesi. Yutkundu. Ağladığını belli etmemeye dahi çalışmadı. "Sen... Sen korkunç herifin tekisin," dedi bunu neden dediğini bile bilmeksizin. "Ve asla, duyuyor musun beni, asla ama asla sana benzeyen bir çocuğum olmayacak..." Kelimeler boğazına düğümlendi. Artık hıçkırıkları büyük haykırışlara dönüşmüştü. Ne dediğini bile bilmiyordu. "O da benimle beraber ölecek Hans. Çocuğumuz." Telefonu yere fırlattı. Ne dediğini duymadı. Dinlemedi. Ve son bir kez nefes alarak gözyaşları içerisinde uçuruma doğru kalan tek adımını attı genç kız. Yok oluşu için.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hans Finn Landers
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Hans Finn Landers


Lakap : HANSEY!
Rp Sevgilisi : Daenerys K. F. Landers; BETTER THAN YOURS.
Mesaj Sayısı : 1061
Kayıt tarihi : 06/11/11

Özel
Rp Puanı:
never let me go Left_bar_bleue97/100never let me go Empty_bar_bleue  (97/100)

never let me go Empty
MesajKonu: Geri: never let me go   never let me go Icon_minitimeSalı Eyl. 04, 2012 8:35 pm

    Ciddi anlamda son zamanlarda geçirdiği en güzel günün sonunda ellerinde Natalia'nın o evde yokken yaptığı ve yadsınamaz derecede güzel olan bir tabak dolusu makarna varken yan yana oturmuş televizyonda eğlenceli bir şov izliyorlardı. Kolasına uzanmak için hareket ettiğinde ona yaslanan Natalia'yı rahatsız etmemeye çalıştı ve başarıyla kolasını yudumladı. Evde kalan son yenilebilir şeylerin ellerindekiler olduğunu biliyorlardı ancak pek de umursuyor sayılmazlardı. Bugünkü alışveriş planı yalan olunca her şey yarına sarkmıştı işte. Ardından televizyondaki adam bir espri yaptı ve Natalia da, o da gülmeye başladı.

    Saatler neşe içinde ilerlerken Natalia'nın ev arkadaşlığı için doğru seçim olduğunu düşünüyordu. Beraber evin sorunları haricinde konulardan pek konuşmuş değillerdi pek ama, en sevdikleri müzikleri, hoşlandıkları film tarzlarını ve gıcık oldukları Profesörleri iyi biliyorlardı. Ortaya gelen patlamış mısırdan ve biten programdan sonra kanal eski zamanlardan kalma aşk temalı bir filmi oynatmaya başladı, büyük ihtimal daha önce izlemişti. Natalia kumandaya sarılıp kanepeye uzanınca sesini çıkarmadı ve sakince izlemeye koyuldu; yakışıklı bir adam vardı ve güzel bir kız, her aşk filminde olduğu gibi, ikisi de birbirine aşıktı lakin bir türlü açılamıyorlardı. Hans'a göre saçmalıktı bu, açılmak dünyadaki en basit işlerden biriydi; sevmek de kolaydı ona göre: insanlar her an bir diğerine kapılabilirdi; aşk.. basit bir şeydi ona göre.

    Önemli olan ilerisiydi, sevgi geldiği gibi gidecekti, her aşk başladığı gibi bitecekti ve birileri daima kaybedecekti. Bazen de kaybeden çocuklar olurdu, yetimhanede geçirdiği onca yıldan sonra bunu fazlasıyla görmüştü Hans ve kimseye söylemediği kendisinin bile net duyamadığı bir not kazımıştı zihnine; asla gerçekten sevmeyecekti ve asla çocuk sahibi de olmayacaktı. Babasız büyümüş biri olarak nasıl baba olunacağını bile bilmeden bir çocuk sahibi olmak o çocuğa haksızlık gibi geliyordu. Yinede küçükken pembe hayalleri olmuştu bazen, çok üzüldüğünde veya yalnız hissettiğinde büyüyünce bir ailesi olacağını düşünmüştü, onu seven insanlarla dolu bir evde yaşayacaktı ve sonsuza dek mutlu olacaktı.. Ama o ilk düşünce durduruyordu onu artık, yalnız yaşayıp ölecekti, hiç var olmamış gibi.

    Filmin akışını kaçırdığını fark edip yanında uzanan Natalia'ya baktı, kızın merakla, küçük bir kız çocuğu gibi pür dikkat -ilk kez izlediği- filme odaklanması Hans'ın yüzünde hoş bir gülümseme oluşturdu. Ardından çalan telefonun sesiyle her ikisi de irkildi. Hans, derhal kalkıp telaşsız adımlarla telefona giderken "Ben bakarım." dedi ve evlerinde belki de ikinci kez çalan -ilki yanlış numaraydı- telefonun yeşil tuşuna basıp sakince "Alo?" dedi. Yalnız, aldığı cevaptaki ses tonu kendisininkinden oldukça farklıydı. "Sen... Sen korkunç herifin tekisin," diye bağıran ağlamaklı bir sesti bu, tanıdık geliyordu ancak hemen çıkaramadı, ona böyle hitap edecek kız sayısı birden fazlaydı çünkü. Kız kendini toplamış gibi hararetle devam etti "Ve asla, duyuyor musun beni, asla ama asla sana benzeyen bir çocuğum olmayacak... O da benimle beraber ölecek Hans. Çocuğumuz." Bu son iki cümleyle bir Hans kalakaldı. Öyle ki nefes bile almıyordu, telefondan gelen son sesle bir bağlantı kopunca telefonu aldığı gibi yerine bıraktı ve ilerleyip IKEA'da unutulan paltosunun yerine seyahat pelerinini sırtına aldı, arkasını dönmeden telefondakinin kim olduğunu soran Natalia'ya, "Gitmem gerek." diye seslenip odadan kayboldu.

    Çıktığı yer soğuktu. Yeni başlayan kar, sokak lambalarını görkemli kılsa da gelecek fırtınanın habercisinden başka bir şey değildi Hans için. 'İntihar edecek' diye düşündü. 'Benim yüzümden.' Kızın söylediği 'çocuğumuz' kelimesi halen beyninde dönerken bunun gerçek olmadığına inandırmak istiyordu kendini. Londra'da intihar için uygun olan bir-iki yer vardı ona göre, ya köprüye giderdiniz ya da sakin bir uçurum bulurdunuz. En azından aklı olan böyle yapardı, gerçi intihar etmeye karar veren kişinin akılla pek alakası olduğuna inanmıyordu ama yine de kızın son kararını mantık çerçevesi içinde yapmış olmasını umdu. Telefonda pek araba gürültüsü olmadığını var sayıp köprü ihtimalini evde elemişti zaten. Adımlarını hızlandırdı ve pelerini arkasından uçuşurken zaten türlü türlü Muggle'ın yaşadığı sokakları umursamadı, varsın onu sirkten biri sansınlardı; kimin umrundaydı ki?

    En sonunda, uğradığı üçüncü durakta, tanıdık bir sima gördü. Daenerys. Tanıştığı gündeki gibi pejmürde bir kıyafet vardı üzerinde ve punkçı gibi kesilmiş pembemsi saçları gecenin hafif esintisinde öylece dalgalanıyordu. İstemsiz olarak yaşadıkları gece geldi aklına Hans'ın, kız öylesine çekingen ve narin bir varlıktı ki sanki o görünüş, ona ait değildi. Şuan uzaktan bakanlar veya gelip geçen arabalar için şehrin ışıklarını seyreden genç bir kızdı sadece ama Hans'ın telaşla atan kalbi sadece öyle olmadığını haykırıyordu adeta. Sessiz adımlarla yanına yaklaşabilirdi ancak çok geç olmasından korkuyordu; hızlı davranabilirdi bu seferde kızın onu fark edip hızlı davranmasından korkuyordu. Daha sonra düşünmeyi bir kenara bırakıp ayakta öylece dikilen kıza doğru hızla ilerledi ve -canını acıtmayı önemsemeden- sertçe yakaladığı kolundan çekerek istemsizce bağırdı. "AKLINI MI KAÇIRDIN?!" ardından kızın bir şey demesine izin vermeden varlığından emin olmak istercesine onu kendine çekip sıkıca sarıldı. Sonunda kalp atışlarının normale döndüğünü hissedebiliyordu ancak hala telaşlı ruh hali içini kemiriyordu. Hayatında hiç olmadığı kadar şokta hissediyordu ve sakin konuşamayacağını biliyordu. Kızı sonunda bırakırken yutkunarak ona baktı ve çatallı bir sesle "Gerizekalının tekisin-" dedi ve cümlesini tamamlayamadı. "Öylesin işte."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daenerys K. F. Landers

Daenerys K. F. Landers


Lakap : Danny.
Rp Sevgilisi : Hansacle.
Mesaj Sayısı : 58
Kayıt tarihi : 23/05/12

never let me go Empty
MesajKonu: Geri: never let me go   never let me go Icon_minitimeSalı Eyl. 04, 2012 9:52 pm

    Rüzgar hiç bu kadar sahiplenici gelmemişti genç kıza son kalan adımı attığında. En ufak bir hareketinde uçacaktı sonsuzluğa, bırakacaktı her şeyi gerisin geri. Öleceklerdi. Ölümden korkmuyordu Daenerys, kendisini bir kez öldürmüştü, bir kez daha yapabilirdi. Tüm hayatını yeni geride bıraktığında artık yeni bir kız vardı onun içinde yaşayan ve şu anda ölecek olan. Hayat genç kızın ellerinde tutmaya çalıştığı kum taneleri gibiydi. Avuçluyordu... Tutamıyordu. Kayıp gidiyorlardı. Ve şimdi kayma sırası kendisindeydi. Derin bir nefes aldı. Kendisini bıraktığı anda kolundan zorla çekilmesi üzerine geriye savruldu. Hiçbir şey yapamadı, gözlerinden yaşlar boşalırken kim olduğunu bile görmediği insana sarıldı. Bir şeyler söylemişti ama duyamadı. Kulakları uğuldarken o an, kendisine doğru yükselen sesleri duyacak hali yoktu. Onun kucağında ağlarken bırak demek istiyordu, bırak atayım kendimi... Oysa vücudu tamamen karşı yönde hareket ediyordu. O an sıcak bir kucağa ne kadar ihtiyacı olduğunu anladı Daenerys. Kendi gözyaşları adamın göğsünü ıslatırken yavaşça kafasını kaldırdı korkuyla. Ürkek mavi-yeşil gözleri adamınkilerle karşılaştığında bir an için nefes alamadı. Bu bakışları biliyordu. Bu gözleri tanıyordu. Hans. "Gerizekalısın tekisin," sözcüklerini duyduğunda kaşlarını bile çatmadı. Cümlesini tamamlayamazken genç adam Daenerys belki bir umut, adamın korkmuş olabileceğini düşündü. O da bunu istememiş miydi zaten? "Öylesin işte." İçinden bir ses bunu istemediğini söylüyordu. Hans'ın korkmasını, üzülmesini, pişman olmasını istemişti ama... Ama?

    Onun istediği tek şey sevgiydi. Sözlerin altındaki iğnelemeler umurunda bile değildi. Adamın kendisini hala sarmaya devam eden kolları yetiyordu o an için genç kıza. Yeniden başını onun omzuna yasladı. Kollarını onun sırtına doladı yavaşça Daenerys. Sakinleşmeye çalışıyordu, nefes alışları hala bir düzene giremezken. "Yapmak zorundaydım... Zorundaydım. Eğer beni tutmasaydın-" bir hıçkırık sözünü kesti. Tamamlayamadı cümlesini. Kızıl ve katlı kesimle kesilmiş saçlarında adamın parmaklarını hissetti ardından. Bir uçurumun kenarında, bir adamın kucağında çaresizce ağladığını anımsadı bunun üzerine Daenerys. Ona ihtiyacı olabilirdi; ancak tüm hayatını değiştirirken tek damla gözyaşı akıtmamış Danny için böylesine ağlamak rezilceydi. O asla rezil olmazdı. Eğer annesi bunu görseyd- düşünmedi bu ihtimali. Annesi onun için ölmüştü. Muhtemelen onun da ailesi için ölmüş olduğu gibi. Titreyen kollarını Hans'tan çekti. Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Ne kadar harap olmuş halde gözüktüğünü bilmiyor, umursamıyordu. Hans'ın gözlerine baktı doğrudan. Bir adım geri çıkarak ondan uzaklaştı. Ne olursa olsun güçlü durmalıydı. Ciğerlerine temiz havayı çekti. İster istemez elini ona uzattı yine de. Bir süre bakıştılar. Ve genç adam onun ellerini tuttu. Anılar hafızasında canlandı genç kızın. O gecede birbirlerinin ellerini kavramışlardı, tüm o rezil sarhoşluğa rağmen. Daenerys'in içine huzur dolmuştu, tıpkı şu anki gibi. Nedenini bilmiyordu ancak kendisini Hans'a bağlayan bir şeyler vardı içinde. Bugün. O gün. Belki de yarın... Onu tanımıyordu bile. Onunla uyuşmadıkları dahi bir gerçekti. Hans onu sabahın köründe yalnız bırakıp kaçabilecek bir piçti. Kendisi ise hayatında böyle muamele görecek kızlardan biri asla olmamış olan bir kaçak.

    Birden içinde yükselen öfkeyi bastıramadı. "Kaçtın ve gittin. Korktun, dün geceyi kiminle geçirdiğine bile bakma zahmetinde bulunmadın!" Geri çekildi. Ellerini istemiyordu artık adamın. Onu öldürmek istiyordu, tanrım, onu uçurumdan atmalı mıydı yoksa? Tamam, bu ihtimali düşünmüyordu gerçekten. Ancak yanıp kül oluyordu şu an. Sanki hayatındaki tüm kötülükleri ona Hans yapmış gibi genç adama bağırıyordu. Neredeyse belli olacak kadar şişmiş karnına gitti eli istemsizce. "Gözlerime baktın Hans. Ve defolup gittin. KORKAK PİÇİN TEKİSİN!" Daha fazla onun gözlerine bakamadı. Söylemek istedikleri bunlar değildi. Asla olmamıştı. Suratı neredeyse saçları kadar kızardı genç kızın. Bu sefer sakince bir şekilde sol yanağından bir gözyaşı düştü. Arkasını döndü genç kız adama son bir kez bakarak. Atlamak belki de onun için artık imkansızdı. Kendisine gelmişti, bunu yapamayacağını biliyordu. Deneyecekti. Çocuğu için. Bir adım attı geldiği yöne doğru. Biliyordu ki eğer Hans bir şey söylerse, eğer konuşursa, eğer ellerini bir kez daha tutarsa asla gidemezdi... Onu bırakmak istemiyordu. Çocuğunun bir piç gibi büyümesini istemiyordu. Ama yapmak zorundaydı. Özür dilerim ufaklık, diye mırıldandı kendi kendine. Başını hafifçe arkaya çevirerek genç adama son bir kez baktı. Ve içinden, beni bırakma diye düşündü. Genç adamın bunu asla duyamayacağı şekilde.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hans Finn Landers
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Hans Finn Landers


Lakap : HANSEY!
Rp Sevgilisi : Daenerys K. F. Landers; BETTER THAN YOURS.
Mesaj Sayısı : 1061
Kayıt tarihi : 06/11/11

Özel
Rp Puanı:
never let me go Left_bar_bleue97/100never let me go Empty_bar_bleue  (97/100)

never let me go Empty
MesajKonu: Geri: never let me go   never let me go Icon_minitimePerş. Eyl. 06, 2012 9:16 am

    Bakışları kızın derin gözleriyle buluştu sonra. Kız, sözleri üzerine ona kızmıyordu veya bağırmıyordu, öylesine yorgun ve üzgün bir bakıştı ki bu, Hans içinde bir şeylerin parçalandığını zannetti. Kız tekrar ona sarıldığında göğsünde kızın göz yaşlarını hissedebiliyordu. Derin bir nefes alıp kızın titreyen zayıf vücuduna tekrar sarıldı. Kendisine ihtiyacı olduğunu hissedebiliyordu, kesik kesik alıp verilen her nefesin kendisinden ötürü ve kendisi yüzünden olduğunu biliyordu. Bir uçurumun ucunda, hiç tanımadığı bir kızla daha önce hiç hissetmediği tuhaf bir duygu yaşıyordu; korku, endişe ve sıkıntı. İlk kez birinin yaşamasını sağlamanın mutluluğu.. ölüm nedeni kendisi bile olsa. "Yapmak zorundaydım... Zorundaydım. Eğer beni tutmasaydın-" dedi kız ancak tamamlayamadı cümlesini. Samimi göz yaşları kelimelerini bölerken nefes almaya zorladı kendisi ve kırılmış bir melek gibi beyaz elini beceriksizce suratına götürüp göz yaşlarını sildi. Bir adım geriledi ardından tekrar, Hans'ın sıcak ellerini kavradı, aynı o ilk günkü gibi.

    'Yapmak zorunda değildin,' diye düşünüyordu Hans, 'ne olursa olsun..' İntihar en saçma şeylerden biriydi çünkü ona göre. Korkaklıktı belki de, belki de zayıf insanların cahilce kaçışı.. Hayatı boyunca ne yaşadıysa yaşasın devam etmekten korkmamıştı, aynı avuç içine yaptırdığı dövmede de denildiği gibi her son sadece yeni bir başlangıçtı* ona göre, ve her başlangıç daima yeni umutlar getiridi. Şuan ellerini tuttuğu bu kız yeni bir başlangıç olacaksa, korkmuyordu Hans. Ne olursa olsun ona güvenen birini bırakmak ona göre değildi.. Hem- Çocuk.. Bakışları istemsiz olarak kızın karnına kaydı. İncecik elbisesinin üzerinden görebildiği belli belirsiz bir şişlikti. Şişlik? Beraber oldukları geceden bu yana geçen süreyi hızlıca hesap etti Hans, bir hafta belki de sekiz gün; ama ufak bir şişliğin oluşabileceği kadar çok değil. Bir şüphe geldi içine, kız, barda şanş eseri tanıştığı bir kızdı yalnızca, hakkında bildiği en ufak şey takma adıydı belki de. Hem karnı şişene kadar neden aldırmamıştı ki bebeği? Cümleler aklında uçuşadururken kızın sonunda ellerinden ayrılan ellerini fark etti ve göz göze geldiler. Kızın inanmamak mümkün olmayan yaşlı gözleri... "Kaçtın ve gittin. Korktun, dün geceyi kiminle geçirdiğine bile bakma zahmetinde bulunmadın!" Öyle bir sitem vardı ki ses tonunda insana kendini suçlu hissettiriyordu ancak Hans şu ana kadar yanlış yaptığını düşünmemişti. Kıza harika bir gece yaşatmıştı ve hiçbir şey olmamış gibi sabah kaybolmuştu, otelin parasını ödemişti ve yukarı kahvaltı bile göndertmişti. Bir gecelik bir kız için gülünecek derecede kibardı belki, ama şu an, kızın elleri karnına giderken, yeterli olmadığını görüyordu. "Gözlerime baktın Hans. Ve defolup gittin. KORKAK PİÇİN TEKİSİN!"

    Yıllardır, çocukluğundan bu yana yutamadığı bir lokma gibi boğazında dizilen bir iki kelime vardı yalnızca. Bunların gerçekliğiydi belki hazmı zorlaştıran. Bu iki kelime ne rahatça söylenmişti ne de kaybolabilmişti; yalnızca gizlenmişti işte. Unutulmuş gibi, önemsizleşmiş gibi. Ama kulaklarında tekrar çınlayan bu kelime içini yakıyordu. Buna alışmış olması gerekirdi, ki o da öyle zannediyordu. Kızın arkasından görüşünün buğulandığını fark etti ardından kılını bile kıpırdatmadan yalnızca boş arazide ilk kez kızın adını seslendi, "DAENERYS!" Her zamanki erkeksi ses tonundan bile her şeyin iç içe geçtiği anlaşılıyordu, sinir vardı, kırgınlık vardı ve en çok da hüzün vardı, bunu umursayacak halde değildi, kızın arkasını döndüğünü fark ettiğinde ekledi "Evet, piçin tekiyim ben. Ve eğer çocuk cidden bendense onun da piç gibi büyümesine izin vereceğimi mi sanıyorsun?" Daha sonra gözlerini kısarak kıza baktı, cidden onu bırakacağını mı sanıyordu?

__
*:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daenerys K. F. Landers

Daenerys K. F. Landers


Lakap : Danny.
Rp Sevgilisi : Hansacle.
Mesaj Sayısı : 58
Kayıt tarihi : 23/05/12

never let me go Empty
MesajKonu: Geri: never let me go   never let me go Icon_minitimePtsi Eyl. 10, 2012 12:33 am

    Genç kız ister istemez adımlarını ileriye doğru atarken, gitmek istemiyordu. Yine de o her zaman gururunu isteklerine tercih eden değil miydi? Elindekileri hiçbir zaman tutamamıştı, bile bile. Eğer o küçük burnunun dikine gitmeseydi, eğer biraz alttan alabilseydi... Her şeyin çok farklı olacağını biliyordu. Çok farklı. Ama bunun için çok geçti. Tıpkı adım attıkça Hans'a da geç kalması gibi. Ağırdı adımları Daenerys'in. Her an geri dönebilirdi onun tek sözüyle. Bu yüzdendi ki, genç adamın dudaklarından kendi ismi döküldüğünde hızla arkasını döndü. Ona baktı yalnızca. Kendisini sonsuzluğun ellerinden çekip çıkarttığında ona inanmıştı genç kız. Bir an için onun sandığı gibi biri olmadığını düşünmüş, arkasında- hayır, yanı başında duracağını sanmıştı. Neden böyle bir fikre kapıldığını kendisi dahi bilmiyordu; ama öyle hissetmişti işte. Adamın gözlerinin içine umutsuzlukla bakmaya devam etti, ta ki o konuşuncaya dek. "Evet, piçin tekiyim ben. Ve eğer çocuk cidden bendense onun da piç gibi büyümesine izin vereceğimi mi sanıyorsun?" Kaşlarını çattı Daenerys. Hans'ın sesindeki hüzün sarmalamıştı ruhunu. Kendisini korkunç hissediyor, bu hissi durduramıyordu. Farkında olmadan onu kırmış mıydı? Amacı da bu değil miydi? Sorular ardı arkasına çığ gibi yığıldı zihninde birden. Onun hakkında hiçbir şey bilmediğini fark etti bir kez daha. Ve her şeyi öğrenmek istediğini.

    Gitmek ve kalmak... İki seçenekti ona sunulan. Eli yeniden karnına gitti, orada küçük bir yumurcağın olduğunu hissetmek istercesine. Karnının bu kadar büyümesi normal değildi, kesinlikle değildi. Ancak karnındaki ikinci bir İsa değilse, Hans'tandı. Buna emindi genç kız. Zira eski hayatını geride bırakırken, gizli aşklarını da gerisinde bırakmıştı. "Senin olmasa seni neden arayım, seni salak!" En az beş aydır kimseye yanaşmamıştı erkek olan. Yaptığı bir hataydı; yine de sonuç buydu işte. Derin bir nefes aldı. Kendisini kontrol altına almaya çalışıyordu. Genç adamın sorusuyla öyle afallamıştı ki bir süre sessizliği bozmadı. En sonunda ise yeniden kelimeler döküldü çatlamış dolgun dudaklarından. "Gitmek istemiyorum," dedi yavaşça. Yutkunurken Hans'ın kendisine doğru bir adım attığını gördü. O da ona doğru ilerlemeye başladı, farkında bile olmadan. "Gitmeni de istemiyorum. Oğlumuzu bir piç gibi büyütmek istemiyorum." Sanki yıllar geçmişti kız gülmeyeli. Yüzüne şapşal bir gülümseme yayıldı. Hans'ın gözlerindeki bakış oldukça açıktı. Oğlan mı? Gülmeye devam etti Daenerys hiçbir şey söylemeden. Sinir krizi geçiriyor olma ihtimali vardı, elbette ki. Ancak genç kızın gülüşü içtendi. En sonunda kendisine artık bir şey söylemesi için neredeyse yalvaracak gibi bakan genç adamın gözlerine baktı. Kaşlarını hafifçe yukarı kaldırarak omuz silkti. "Oğlum olsun istiyorum," dedi. "Oğlan olacak Hans. Biliyorum," dedi ve adamın elini tuttu. Elini kalbinin üzerine koyduğunda kalp atışları hızlanmıştı kızın. "Tam burada. Kalbimde." Adamın elinden yayılan sıcaklık tüm vücudunu okşarken, ürperdi genç kız bunu belli etmeksizin. Ve o an mutlu olabileceklerini düşündü. Bu kadar çabuk nasıl güvendiğini, nasıl bir bakışa, bir söze aldandığını bilmiyordu... Ama ona benzesin istiyordu çocuğu. Hücreleri bunu haykırıyordu ona.

    Gülümsedi adama karşı. Gözlerine yaşlar kalmamıştı artık kızın. Hans'ın da gülmeye başladığını görebiliyordu. Genç adamın omuzları inmişti, suratı ekşi bir limonu tatmış gibiydi... Buruşuk ama... Sevimli? Evet, kesinlikle şu an afacan bir çocuk gibi görünüyordu genç adam. Ardından o da Daenerys ile gülmeye başladı. İkisi birlikte kahkahalara boğulurlarken Hans'ın eli genç kızın kalbinin üzerinden yavaşça karnına kaydı. Tüyleri diken diken olmuştu genç kızın. Ölümü çare olarak görmüştü, evet. Az önce, yalnızca dakikalar önce her şeyin son bulmasını istiyordu, evet. Evet! Ancak tam karanlığa düştüğünüz anda gözünüze çarpan bir ışığa tutunursunuz ya kimi zaman. O oradadır, ancak o seçeneği görmemişsinizdir. Ve birden, yavaşça ışığa çekilirsiniz. Katherine Fielding, nam-ı diğer Daenerys, işte o an ışığını gördü. Birdenbire kahkahaları dindi. Birbirlerinin yüzüne gülümsemeyle bakarlarken başları oldukça yakındı. Onun nefesini yüzünde hissedebiliyordu Danny. Gülümsemeler kaybolduğunda suratlarında, kendilerini garip bir anın içinde bulmuşlardı. Ve Katherine, ne o gün ne de başka bir gün orada olanları açıklayabildi. Çünkü kendisi de hiç anlayamamıştı. Tek bir açıklaması olabilirdi her şeyin; kader.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hans Finn Landers
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Hans Finn Landers


Lakap : HANSEY!
Rp Sevgilisi : Daenerys K. F. Landers; BETTER THAN YOURS.
Mesaj Sayısı : 1061
Kayıt tarihi : 06/11/11

Özel
Rp Puanı:
never let me go Left_bar_bleue97/100never let me go Empty_bar_bleue  (97/100)

never let me go Empty
MesajKonu: Geri: never let me go   never let me go Icon_minitimePaz Eyl. 16, 2012 5:56 am

    Kızın yüzündeki anlaşılmaz ifadeyi ve karnına giden ellerini izledi sessiz geçen kısa bir süre boyunca. Bundan yalnızca üç gün önce St. Mungo'da göz ucuyla görüp önemsemeden geçmişti yanından ve şimdi kızın neden orda olduğuna dair tahminler kafasında oluşmaya başlamıştı. Kim bilir belki de bebeği aldırmak için ordaydı genç kadın.. Onun bebeğini. Buna memnun olurdu aslında, böylece her şey hiçbir şey olmamış gibi habersizce devam edebilirdi ancak bir şeyler ters gitmiş olmalıydı ki kadın burda karşısındaydı. O gün karnına dikkat etmemiş olsada en ufak bir şişkinlik hatırlamıyordu Hans.. Deminki şüphesi yerini yeni düşüncelere bırakırsa bebek eğer ikinci bir İsa değilse kendisinden olduğunu hissedebiliyordu. Tuhaflıklar genelde ondan olurdu çünkü.. Geçen son on sekiz yıl bunun nedenini henüz açıklayamasa da gerçek buydu. Ardından kendisine hitap eden sert ton kulaklarında yankılandı "Senin olmasa seni neden arayım, seni salak!" Her ne kadar tokat gibi gelse de bu sözleri duymaya ihtiyacı vardı ve nedenini anlamasa da karşısındaki punkçı kılıklı kadının yalan söyleyeceğine inanamıyordu. Ardından o gece oynadıkları saçma oyun geldi aklına ikisi de alkollüydü ve kimin ne söylediğini müzik sesinden anlamak zordu. Londra'da bir büyücü barındaydılar, Shane Parker'la bir gitmişlerdi, gülmek biraz eğlenmek için.. gerçekten de eğlenmişlerdi hani. Ardından kalabalık bir masaya oturmuşlardı herkes sırayla votka bardaklarına veritaserum döküyor ve tek dikişde içiyordu, ardından kendisi hakkında bir gerçek söylüyordu. Hans bu oyunu oynamayı reddetti ancak masadan gelen sesleri duyabiliyorlardı ve bir kız bağırarak beş aydır kimseyle yatmadığını söyledi, herkes gülerken ve bar havası etrafı doldurmuşken onu dürten Shane'i fark etmişti Hans "Tam senlik, dostum."

    Bu dumanlı anı yeni yeni aklına gelirken kıza doğru yavaş bir adım attı söylediği sözün yanlışlığını fark ederek; yine de onun kendisine 'piç' demesinden sonra pek de büyük bir gaf değildi. Ve kızın "Gitmek istemiyorum," dediğini duydu, "Gitmeni de istemiyorum. Oğlumuzu bir piç gibi büyütmek istemiyorum." Henüz bebek fikrine bile alışamamışken aynı aylar önce kelid aynasında gördüğü gibi sarışın bir oğlan geldi gözünün önüne, o zaman inanmayıp sırtını dönmüştü, peri masallarındaki hayatın geleceği olmadığına inanmıştı hem nasıl baba olunacağına dair en ufak bir fikri bile yoktu onun. Korktu içten içe.. ayna gerçekten haklıysa korkması yanlıştı ancak kelid'e güvenilmeyeceğini biliyordu, aynı annesini bir daha asla göremeyeceğini bildiği gibi.. Soran gözlerle baktı kıza, nasıl bu kadar emin olabiliyordu ki? Omuz silkti genç kız "Oğlum olsun istiyorum," dedi. "Oğlan olacak Hans. Biliyorum," ardından yüzünde ona yakıştığını Hans'ın yeni yeni fark ettiği bir gülümseme varken Hans'ın elini alıp göğsüne koydu. "Tam burada. Kalbimde." Yüzleri birbirine değecek kadar yakınken elinde kadının vücudunun sıcaklığını ve hızla atan kalbini hissedebiliyordu. Ancak o gecedeki gibi uyuşuk bir hisle değil; oldukça gerçek ve canlı. Çaktırmadan genç kıza baktığında kızın kendi yüz ifadesini inceleyip güldüğünü fark etti, nasıl görünüyor olabilirdi dışardan. Yaşadığı hissin görünümü neydi ki? Kasılmış olan omuzlarını gevşetti ve ilk kez gülümsedi kıza karşı ardından elini kızın karnına kaydırıp olmayacağını bilse de bebeği hissetmek istedi. Kızın değimiyle oğlunu...

    O kadar tuhaf bir histi ki bu. Kendinize ait olmayan bir bedenin içinde size ait bir şeylerin olduğunu düşünmek, o kadar tuhaftı ki bu. Daha bu sabah Nils'le IKEA'da hamile kadınları görüp göz deviren kendisiydi, hatta yarım saat kadar önce Natalia'yla otururken düşündüğü yalnız geleceği.. Oysa şuan her şey değişmişti sanki, adını bile zor hatırladığı yabancı bir kadındı bunu yapan, ancak artık onun adını unutamayacağını biliyordu. Ellerini kızın karnından ayırıp ellerini tuttu ve kişiliğine uyacak şekilde yapması gereken tek şeyi yapmak üzere başını yavaşça kaldırıp kızın suratına baktı, "Evlen benimle." dedi emin bir şekilde "Birbirimizi henüz tanımadığımızı biliyorum, belki gelmiş geçmiş en berbat çift olacağız ama yine de denemek zorundayız, Daeneyrs, onun için." ve sustu, belki zamanında kendisi için böyle bir karar verilmiş olsa her şey farklı olurdu ancak kendisi için artık çok geç olduğunu biliyordu ve kendisini umursadığı da yoktu sadece yapabileceği her hangi bir şey varsa yapmaya hazırdı. Konuşmak zor olsa da, kızın gözlerinin içine baktı ve tekrarladı. "Evlen benimle." Bu tarz bir teklifin hiçbir genç kızın hayalindeki teklif olmadığının farkındaydı ancak, kaybetmek istemiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daenerys K. F. Landers

Daenerys K. F. Landers


Lakap : Danny.
Rp Sevgilisi : Hansacle.
Mesaj Sayısı : 58
Kayıt tarihi : 23/05/12

never let me go Empty
MesajKonu: Geri: never let me go   never let me go Icon_minitimeCuma Eyl. 21, 2012 7:52 am

    Etrafına bakarsın zaman akarken, bir an yalnızca durup. Herkes kendi telaşındayken, izlersin. İzlersin kaosun tam kalbinde durduğun anda dünyayı yabancı bakışlarla. Bir küçük çocuk geçer yanından ağlayarak belki. Belki bir çift geçer elleriyle birbirlerine tutunarak. Yaşlı bir amca tutunur bastonuna. Telefonda küfürler yağdırıyordur birisi de. Durursun öylece. Dinlersin sesini karmaşanın. Sevinenler, üzülenler, ağlayanlar. Hissedersin. Kalbinde. Ama aslında yapayalnızsındır. Karmaşadan sıyrılmışsındır çünkü ne artık küçük bir çocuksundur yok sayacak her şeyi... Ne elini tutacak bir sevgilin, ne yürümek için tutunacak bir bastonun, ne de telefonda kavga edebileceğin birisi vardır. Orada durmuşsundur. Durmanın tek nedeni yalnız olmandır. Herkesin ne kadar farklı hayatlar sürdüğünü anlarsın o an. Ve kalbindeki büyük boşluğun asla kapanmayacağını. Katherine yalnızdı hayatı boyunca. Üçüncü şahısları oynamıştı, daima. İsmi geçen koydu, konuşulan oydu, hayatı adına karar verilen oydu. Aptal bir düşes ünvanına tapan bir annesi, zengin ama duygusuz babası vardı. Genç kız sokakların ortasında durup etrafında olan biteni izlerken onlar yalnızca onun adına süslü kelimeleri dile getirirlerdi. Kiminle konuşacağını, kimi sevmesi gerektiğini seçerlerdi durmadan. Nefes dahi alması yasaktı kızın onlardan izinsiz. Çünkü soylu olmak buydu. Sana verilen şeyleri yapmak, sana dayatılana itaat etmek. Bir kuklaydı ipin ucundaki genç kız. Ta ki kendi iplerini kesene kadar. Daenerys, her şeyiyle kendisiydi uçurumun kenarında dikilirken. Hafifçe uğuldayan rüzgar umurunda değildi, tıpkı yüzüne değen küçük kar taneleri gibi. Soğukta donuyordu, tir tir titriyordu ama o bunu aldırmıyordu. Gözlerinde kendisinin asla tarif edemeyeceği bir bakışla Hans'a bakıyordu. Mutluydu ya da mutsuz... Özgürdü. Genç adam onun elini tutarken tamamen özgürdü. Onunla ama özgürdü.

    "Evlen benimle," dediği anda genç adam, tüm dertlerini unuttuğunu düşünüyordu genç kız. Sözleri algılandığında ise afalladı. Bakışları boş bakışlara dönüştü. Duyduklarından emin olabilmek için tek kaşını kaldırdı istemsizce. "Birbirimizi henüz tanımadığımızı biliyorum, belki gelmiş geçmiş en berbat çift olacağız ama yine de denemek zorundayız, Daeneyrs, onun için." Cümleler ardı arkasına gelirken genç kız titredi baştan aşağı. Bir şeyler hissetmesi, bir şeyleri düşünmesi gerektiğini biliyordu ama yapamıyordu. Genç adam bir kez daha "Evlen benimle," dediğinde sessizlik çöktü aralarına. Rüzgar ıslığını çaldı yavaş yavaş. Dalgalar dans etti uçurumun çok aşağısında. Küçük bir kar tanesini kızın burnunun üzerine kondu. Gözlerini ayırmadı kız, genç adamınkinden. Ellerini de. Hayali bu değildi. Asla olmamıştı Daenerys'in hayali bu. Bunu nasıl düşleyebilirdi ki? Beş dakika önce ölümün tatlı kollarına sarılmak üzereyken, Hans'ın soğuk kollarına sarılıyordu. Hayatı boyunca her şey ters gitmişken, yepyeni bir sayfa açarken karnında bir bebek vardı. Hiç tanımadığı bir adam ona evlenme teklifi ediyordu... Hayır, genç kızın hayali değildi. Burnunun üzerindeki kar tanesinin eridiğini hissediyordu. Tutamadığı gözyaşı ile kar tanesi de uçup gitti. Derin bir nefes aldı genç kız. O her zaman ailesinin onu kendisini bir fahişe gibi kullanmaktan başka bir şey yapmayacak olan birisiyle evlendireceğini düşünmüştü, yalnızca unvanı için. Yapmışlardı, en azından yapmayı denemişlerdi. O hep umutsuz defterlere alışmıştı. Asla hayal kurmamıştı. Asla böyle bir durumda dahi olsa, mutlu bir düğünü olabileceğini düşünmemişti. Asla bu sözleri duyacağını zannetmemişti. Gözyaşlarını tutamazken dudağını ısırdı.

    Konuşmaya kalktığında kendisi gibi sesi de titriyordu. "Hayır," dedi. Genç adamın bakışları dehşet dolu bir ifadeye dönüştüğünde yeniden mırıldandı. "Evet... Ah." Konuşamıyordu. Sözcükleri birbirine girmişti, ne demek istediğini dahi anlatamıyordu. Hiç tanımadığı bir adamdı karşısındaki. Tek ortak noktaları belki de karnındaki bebekti. Buna rağmen daha önce hiç olmadığı kadar güvende hissediyordu Daenerys. Çatlamış dudaklarını zorla araladı. Dişleri birbirine çarparken, dudakları morarmıştı soğuktan. "Evet, seninle evlenirim, Hans, eğer üzerindeki pelerini verirsen. Yoksa gerçekten öleceğim." Son kalan gücüyle gülümsedi. Genç adamın narin ve dövmeli parmakları kızın yanağından damlayan gözyaşı damlasını sildi. Üzerindeki pelerini öyle hızla çıkarıp omuzlarına örttü ki kızın, sıcak ile ürperdi Daenerys. Pelerine sıkıca tutunurken, genç adama da sarıldı. Üzerine neden böyle ince bir elbise giydiğini bilmiyordu, sabah evden çıkarken hangi psikolojide olduğunu dahi bilmiyordu aslında. Muhtemelen ölürken güzel görünmek istemişti genç kız, tüm o kalın süveterlerin kalabalığından arınmış bir şekilde. Şimdi ise Hans'ın pelerinine ve Hans'a sarılmıştı. Onun kokusunu duyumsuyordu. Onu hissediyordu. Göğsüne yasladığı başını kaldırdı hafifçe. Göz göze geldiler. Yeniden bir sessizlik oldu. Fısıldadı Katherine. "Hayatımda ilk kez birisine ihtiyacım var," dedi sesi git gide kısılırken. Ve içinden mırıldandı. O da sensin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hans Finn Landers
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Hans Finn Landers


Lakap : HANSEY!
Rp Sevgilisi : Daenerys K. F. Landers; BETTER THAN YOURS.
Mesaj Sayısı : 1061
Kayıt tarihi : 06/11/11

Özel
Rp Puanı:
never let me go Left_bar_bleue97/100never let me go Empty_bar_bleue  (97/100)

never let me go Empty
MesajKonu: Geri: never let me go   never let me go Icon_minitimePtsi Ekim 29, 2012 6:54 am

    Yine yalnızca sessizlik vardı. Hans bundan nefret ederdi. Çünkü sessizliğin tüyler ürpertici bir yanı vardı. Felaketi beklemek gibi öylece durmayı anımsatırdı ona ki o koşmayı yeğlerdi. Daha mutlu olabileceği her hangi bir yere, çoğu kişinin dediği şekliyle; kurtuluşa. Oysa öyle bir yer yoktu koşularak varılabilecek. Eğer istiyorsa elde etmeliydi. Küçük rüzgarlar geldi yavaşça ve gittiler. Etrafta uçuşan hiçbir şeyi duymuyordu genç adam; umurunda değildi. Nefesini tutmuş ve tek bir kelimeye odaklanmıştı, ancak o kelime asla gelmeyecekmiş gibi görünüyordu... Ardından Daenerys "Hayır." dedi.

    İstemsizce kaşının kalktığını hissetti genç adam. Beklediği iki cevap arasından duymayı umduğu bu değildi. Kızı suçlayamazdı ancak bu karşılığı anlamdıramıyordu. Az önce umutsuzca intihar edecek birinin... Yutkunduğunu farketti, ifadesindeki katı hali değiştiremiyordu, konuşamıyordu da. Ne diyebilirdi ki? Aslında çok şey diyebilirdi ama- "Evet... Ah." diye tekrar konuşmaya başladı genç kız, "Evet, seninle evlenirim, Hans, eğer üzerindeki pelerini verirsen. Yoksa gerçekten öleceğim." Hans ortamın soğukluğunu -ve kızın sesindeki titremeyi- ilk kez fark etmiş gibi irkildi. Kızın iri gözlerindeki bir damla yaşa gitti parmakları, ardından hızla pelerini çıkarıp kıza sardı. Normalde böyle bir şeyi asla gözden kaçırmazdı. Bu nedenle içinden kendisine küçük bir küfür etti. Kızın dolgun dudaklarının morardığını görebiliyordu, küçük ellerinin pelerini sıkıca kavradığını... Onun kaç yaşında olduğunu -daha önce sormaya değer bulmamıştı- bilmiyordu ama ona küçük kızları anımsattı... Onun sandığı gibi oğlan değil de kız olursa diye bir düşünceyle karşılaştı zihninde ansızın. Kızdan gelen nergis kokusu zihnini büyülerken başını göğsüne yaslamasına izin verdi.

    Ne olacaklarını bilmiyordu. İlerlediği yolun nereye varacağını. Nasıl devam edeceklerini. Hayatı boyunca pek çok karar vermişti ve hiçbirinden pişmanlık duymamaya söz vermişti. Bu yaşamanın en kolay yoluydu. Tüm hataların da bir çözümü vardı, oysa şuan yapacakları tek şey bir hatadan birlikte ders çıkarmak olacaktı belki de. Derin bir nefes aldı ve Daenerys'ın "Hayatımda ilk kez birisine ihtiyacım var," dediğini işitti. Kızın sesi git gide azalırken içinden mırıldandı. İhtiyacın olduğu sürece yanında olacağım. Ve kız ile göz göze geldiler.


~*~

    Yüzünde, omzuna binen sorumluluğun ağırlığına tezat bir gülümseme oluştu -olan biteni düşünmek için uzun uzun zamanı olacak nasıl olsa- ve ortamı gevşetmek için neşeli denilecek bir tonda konuştu "Eğer burada dikilmeye devam edersek, hayatımız pek devam edemeden donacağız." Üzerinde kalan evde giyilen türden basit bir üsttü. Ama o bile üzerinde -buraya gelirken onu ilgiyle süzen bir kaç kızın da onayıyla- oldukça iyi duruyordu. Aslında soğuğa oldukça alışıktı ancak etraflarına yağan beyaz karın ortasında üşüdüğünü hissedebiliyordu. "Aç olmalısın!" diye ekledi gülümseyerek ardından gözlerini tatlı bir şekilde kısarak etrafa -arkalarında kalan villalar ve önlerinde uzanan sonsuz boşluk- göz gezdirdi "Bulunduğumuz yer itibariyle iyi bir restoran bulmamız imkansız ama-" sözünü tamamlayamadan kendisini genişçe bir salonun ortasında buldu. Ve Daenerys sıkıca tuttuğu elini gevşetirken çenesini kapadı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hans Finn Landers
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Hans Finn Landers


Lakap : HANSEY!
Rp Sevgilisi : Daenerys K. F. Landers; BETTER THAN YOURS.
Mesaj Sayısı : 1061
Kayıt tarihi : 06/11/11

Özel
Rp Puanı:
never let me go Left_bar_bleue97/100never let me go Empty_bar_bleue  (97/100)

never let me go Empty
MesajKonu: Geri: never let me go   never let me go Icon_minitimePtsi Ekim 29, 2012 7:00 am




Bu bölüm için
SON.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
never let me go
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: Ü L K E L E R :: Londra-
Buraya geçin: