Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Cadılar Bayramı | Etap V.

Aşağa gitmek 
+4
Alyssha Cassidy Malfoy
Aretha Henderson
Morrigan Buarainech
Anna Lizzie Malfoy
8 posters
YazarMesaj
Anna Lizzie Malfoy
Hogwarts Müdiresi | KSKS Profesörü
Hogwarts Müdiresi | KSKS Profesörü
Anna Lizzie Malfoy


Lakap : Liz, Ann.
Rp Sevgilisi : Henry McCourt bitchi.
Mesaj Sayısı : 1529
Kayıt tarihi : 16/08/09

Özel
Rp Puanı:
Cadılar Bayramı | Etap V. Left_bar_bleue100/100Cadılar Bayramı | Etap V. Empty_bar_bleue  (100/100)

Cadılar Bayramı | Etap V. Empty
MesajKonu: Cadılar Bayramı | Etap V.   Cadılar Bayramı | Etap V. Icon_minitimePaz Eyl. 09, 2012 12:36 am

Cadılar Bayramı | Etap V. Cu7cr

    Çeşitli yaratıkların uluduğu ormanda bulduğunuzda kendinizi ne olduğunu anlamazsınız ilk başta. Kabusunuzdan kurtulmanın mayhoşluğu üzerinizdeyken, bu sefer evren sizi farklı bir şekilde vurur. Ağaçlar canlanmaya, yer kıpırdanmaya başlar. Her taraf sallanırken ormanın sonundaki beyaz ışığa doğru koşmanız gerekir. Siz koşarken yolunuzun ortasına büyük ağaçlar düşer. Onlardan atlayarak kurtulmanın imkanı yoktur. Her ağaç, sizden bir cevap ister. Sorular hayatınızın içindeki küçük ve unutmak istediğiniz ayrıntılardır. Söylerken acı çekersiniz; ancak söylemediğiniz takdirde kısılıp kalırsınız içeride. Çıkışı bir daha asla bulamazsınız. Sadece beş ağaç, beş soru engeller sizi. En sonunda son ağacı de geçtiğinizde yolun sonundaki ışığın içine atlamanız gerekir. Işıkla bir olduğunuzda, boş bir oda ve yalnızca bir ayna çıkar karşınıza. Kelid Aynası.
    Ona baktığınız anda en büyük hayalinizin gerçek olduğunu görürsünüz. O kadar acıdan sonra gelen mutluluk o kadar cazibelidir ki, kendinizi ondan ayıramazsınız. Her kişinin kendi ışığı ve kendi aynası vardır ormanın içinde. Diğerlerini görmezsiniz ormanda. Kimseyle karşılaşamazsınız. Aynaya bakmaktan vazgeçemeyenler orada öylece sönüp giderler, ayna onları içine çeker ve parçalarına ayırır. Aynadan başını çevirebilenler ise parti salonunun seslerini duymaya başlarlar. Aynayı bırakıp sese odaklandıkları anda, önlerinde bir kapı belirir.
    Ve böylece etaplar biter, partiye girilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Morrigan Buarainech

Morrigan Buarainech


Mesaj Sayısı : 45
Kayıt tarihi : 23/08/12

Özel
Rp Puanı:
Cadılar Bayramı | Etap V. Left_bar_bleue100/100Cadılar Bayramı | Etap V. Empty_bar_bleue  (100/100)

Cadılar Bayramı | Etap V. Empty
MesajKonu: Geri: Cadılar Bayramı | Etap V.   Cadılar Bayramı | Etap V. Icon_minitimePtsi Eyl. 10, 2012 1:34 pm


    Orman…
    Korkmasına gerek yoktu artık, kendi evini artık bulmuştu veya en azından öyle zannetmişti. Kabuslarından kurtulmak ona huzur vermişti, kendini oradan uzaklaştırmak bedenini özellikle ruhunu biraz olsun rahatlatmıştı. Morrigan hiç düşünmeden çimenlere oturdu, artık ne elbisesinin kirlenmesini umursuyordu ne de saatlerce uğraştığı makyajının akmasını. O artık sadece huzura kavuşmayı düşünüyordu ve bir daha asla partiye gitmeyeceğini çünkü partilerin özellikle cadılar bayramı partilerinin kendine göre olmadığından emindi. Bedeni biraz olsun rahatlamaya başladığında kulağına gelen sesleri daha iyi duymaya başlamıştı. Orman onunla konuşuyordu ve ondan gitmesini istiyordu sanki. Oturduğu yerden kalkan Morrigan elbisesinin üstüne bulaşan toprağı ve otları temizledikten sonra alabildiğince uzanan ormanı izlemeye koyuldu. Ormanın bir ucunda gözüken ışık huzmesi gözüne takıldığında diğer her şeyi unuttu ve adımlarını ona doğru yöneltti. Artık oradan ve tüm bu maceradan kurtulmanın vereceği mutluluk ile koşarken düşündüğü tek şey ışıktı. Gözlerinin parlamasına sebep olan, onu evinden bile uzaklaştırmaya yeten ışık. Orman asla Morrigan’ı korkutmamıştı, çünkü onunla oynadığı oyunlarda her zaman galip gelmişti. Ama sanırım bu gece durum tamamıyla değişecekti, çünkü adımları ister istemez yavaşlamaya başlamıştı. Toprağın sarsıntısını o ana kadar fark edemeyen cadı ayağının takıldığı bir kök sayesinde yere düşmekten son anda kurtuldu. Etrafındaki ağaçlar canlanmaya başladığında Morrigan ormanın kendisine oyun oynamasına biraz kızmış biraz da korkmuştu. Çünkü bir orman güzel olduğu kadar da korkutucu olabiliyordu. Adımları bu sefer daha da hızlanarak ilerlerken önüne bir anda düşen ağaç yüzünden yere kapaklandı cadı. Ağaç dile gelircesine konuştuğunda Morrigan toprakta kendini sürüyerek uzaklaşmaya çalıştı.

    Sorular her zaman hayatının bir parçası olmuştu, her zaman önüne çıkan engeller olmuşlardı ama hiçbir zaman bir soru onu bu denli korkutmamış, bu denli yıpratmamıştı. Ağaçtan yükselen sese şaşırmamıştı Morrigan daha çok onun sorduğu soruya şaşırmıştı. Uzun zaman önce düşünmeyi bıraktığı bir şeyi sormuştu ağaç ona. Cevap vermek yüreğinde koca bir delik açacaktı, uzun zaman önce kapatmaya çalıştığı o delik bu soruyla sanki bir kez daha açılıyordu. Bütün cesaretini toplamaya çalışan cadı derin bir nefes aldı, yerdeki bir avuç toprağı sıkarken dudaklarını araladı ve ağaca cevap verdi “Bunu yapmaya mecburdum, onu bir başkasına vermeye mecburdum çünkü o benim kanımdan olsa bile ondan uzaklaşmak zorundaydım.” Unutmak istediği her şey bugün bir, bir gün yüzüne çıkıyordu, önce kâbusları şimdi de bu soru. Ağaç sorunun karşısında gerileyince Morrigan oturduğu yerden kalktı ışığa doğru yol almak için adımlarını attı, ama artık ışığa gitmek istediğini bile bilmiyordu. Pişmanlık ve hüzün kalbini doldururken bir ağaç daha ona bir soru sordu, sorular git gide zorlaşırken artık nefesi sorulara cevap veremeyecek duruma gelmişti. Her soru canını biraz daha acıtıyordu; ölüm, terk ediş, yalnızlık, acımasızlık, umutsuzluk ve kalp ağrısı. Orman bu gece ona hiç beklemediği bir oyun oynamıştı, hiç düşünmediği bir şekilde yaralamıştı onu. Morrigan o anlarda alevlerin içine geri dönmeyi diledi, kâbuslarına geri dönmeyi diledi, karanlık odayı canını acıtarak aydınlatan ışıklara geri dönmek istedi. Geride bıraktığı her düşünce gelip şimdi onu bulmuştu. Her soruda gözlerinden akan yaşlar biraz daha çoğalıyordu, her soru kalbinde kocaman bir yara oluşturuyordu. Son olduğunu düşündüğü soruya geldiğinde bu sefer körelmiş ruhuyla cevap verdi “Ruhum artık bana ait değil, sevmek bana göre bir şey değil. Ölmeyi bile beceremiyorum ben.” Sözler dudaklarından dökülürken adımları biraz daha yavaşladı, kulaklarını dolduran hayvan seslerinden birinin kendisine yakın olmasını istedi, dayanamadığı anda son nefesini vermek istedi ama hayvanlar adeta ondan çok uzaktaydı bu gece de Morrigan ‘ın öleceği gece değildi. Gözlerindeki yaşları elinin tersiyle silerek kendini ışığa bıraktı.

    Artık ormandan uzaktı, kendini sadece bir aynanın bulunduğu odada bulduğunda gözündeki yaşların tamamını sildi ve aynaya doğru yürüdü. Kendisine ne denli tanıdık geldiğini düşündüğü aynaya yaklaşırken aynının çevresini süsleyen oymalarını inceledi ve o anda anladı karşısındakinin ne olduğunu Kelid Aynası tam karşısında duruyordu. Aynanın cezbedici yansımasına bakarken daha demin yaşadıklarının ardından sanki bir peri masalının içine düşmüş gibi hissetti. Olmak istediği her şey karşısında duruyordu, sonsuz mutluluk şu anda onu çağırıyordu. Yüzünü huzur dolu bir tebessümle dolduran cadı aynadaki yansımasına ve yanındakilere baktı. Kardeşi yanındaydı; artık büyümüştü altın sarıcı saçları ile kendisine gülümsüyordu, küçük bir kız çocuğu vardı yanında kendisine tıpatıp benzeyen onun da kardeşi gibi altın sarısı saçları vardı ama onun saçları beline kadar uzanıyordu. Kendisini gördü sonra hiç bu kadar değişik görmemişti kendisini, büyümüştü üstünde tayyör bir takım vardı elinde de bir dosya, saçları atkuyruğu yapılmıştı. Sonra Morrigan her yüze defalarca baktı, her birini defalarca inceledi, özlem giderdi. Hiç sahip olamayacağını düşündüğü mutluluğuna baktı. Sonra belki de o anda aklına hiç gelmesini istemediği bir şey geldi; bunların hiçbiri gerçek olamazdı. Gözlerini bir süre kapattıktan sonra ayaklarını aynadan uzaklaştırdı arkasını aynaya döndüğünden emin olunca gözlerini açtı cadı. Yanında kardeşi ve küçük kız yoktu odada tek başınaydı. Bu sefer kulağına müziğin sesi doymaya başlamıştı insanların kahkahaları beyninde çınlıyordu, kadeh tokuşturanların sesleri ve dans edenlerin ayakkabılarının çıkardığı sesler dolmuştu beynine ve karşısında bir kapı belirmişti. Morrigan adımını bu sefer kendinden emin bir şekilde attı.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aretha Henderson
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Aretha Henderson


Mesaj Sayısı : 743
Kayıt tarihi : 19/07/12

Özel
Rp Puanı:
Cadılar Bayramı | Etap V. Left_bar_bleue100/100Cadılar Bayramı | Etap V. Empty_bar_bleue  (100/100)

Cadılar Bayramı | Etap V. Empty
MesajKonu: Geri: Cadılar Bayramı | Etap V.   Cadılar Bayramı | Etap V. Icon_minitimeSalı Eyl. 11, 2012 2:52 am

    Ona uzanan güçlü elin onu attığı yer ormandı. Şüphesiz büyülü bir orman... Kırmızının en kıskanılacak tonundaki çiçeklerle bezenmiş ağaçlar ve insanın akciğerleri tamemen dolana kadar içine çekmek isteyeceği türden, geniz yakan bir çim kokusu... Margeaux, o karanlık, kabuslarla dolu taşlarla çevrili odadan kurtulduğu için o kadar rahatlamıştı ki, önceki etapta korkulu kabusları yüzünden ağlarken, o an huzurdan ağlıyordu. Ve hareket etti. Kendi isteğiyle değil, yer haraket etti. Kapattığı gözlerini açtığında ise, üzerine doğru gelmekte olan bir ağaç dalı gördü. Hızla yerinden sıçradı ve dal ıskaladı. O etrafa şaşkın şaşkın bakarken yerde bir sarmaşık ayak bileğini sarıyordu fakat o durumu fark edince sarmaşıktan kurtuldu. İlerideki ışığa doğru koşmaya başladı. Etap çıkışı oydu, ona ulaşmalıydı. Hızla koşarken devasa bir ağaç önüne devrildi birden bire. Bunu beklemiyordu, çok ani olmuştu. Ağaç dile geldi ve o ilk ama can alıcı soruyu sordu. "O kızı nasıl öldürdün?" Margeaux eliyle ağzını kapattı. Hıçkırarak ağlamak istiyordu ama yapamazdı, buradan çıkmalıydı bir an önce. Ve o günü düşündü. Üç yıl öncesi, o günü... Hatırlamak istemiyorum. O günlere geri dönmek benim için asla iyi olmaz. İstemiyordum, ne o günü, ne de ondan sonraki günleri hatırlamak istemiyorum. Sadece Helena, Desiree ve benim bildiğimiz bu olayı kimseye anlatmayacağımıza söz vermiştik. İkiside okuldan ayrıldılar. Normal bir yaşantıya devam ettiler fakat benim durumum hepsinden farklıydı. Kızı öldüren bendim. Hem de suçsuz yere... Kız bir şakaya kurban olmuştu aslında. Arkadaşları o saçma şakayı yapmasaydılar, ben de sinirlenmeseydim, kız hala yaşıyor olacaktı belki de. Ama zorundaydı, bu ormandan canlı çıkmak istiyorsa soruyu yanıtlamak zorundaydı. Gözlerinden nazlı nazlı süzülen yaşlar artık daha da hızlanmış ve çoğalmıştı. Hızlı bir şekilde nefes aldı genç cadı. Bir an önce bitsin istiyordu. Bu etaplar bir önceki senelerdeki gibi fiziksel değil, ruhsal yaralıyordu insanı. Derin bir nefes daha aldı. "Döverek... Döverek öldürdüm onu. Sonrada işimi garantiye almak için göle attım, oldu mu?" Ağaç ona yol verdi. O yoluna devam ederken, bir ağaç daha... Onun sorusundan sonra başka bir ağaç daha... Son ağaca geldiğinde ağaç, ilk ağacın sorusuyla ilgili bir soru sordu genç cadıya. "Kızı öldürdüğün için pişman mısın?" Ne yapacağını bilmeden oturdu yere. Kendini oldukça bitkin hissediyordu. Eski defterleri açmak yormuştu belki de Margeaux'u. Bir ürpermedir aldı içini genç cadının. Kaynayan bir içi vardı da, buz gibi soğuk su döküyorlardı sanki içine. O ateş ateş olan yere... Sersemlemişce kapattı gözlerini ve kafasını hafifçe salladı. Sendeleyerek kalktı oturmuş olduğu yerden. Bir yandan da başını tutuyordu. Çünkü çatlayacak derecede ağrıyordu. "Sence pişman olmasam her gece kabuslarımda onu kızı görür, o lanet olasıca günü tekrar tekrar yaşar mıydım? Halimden memnun gibi mi görünüyorum dersin?" Ağaç genç cadıya hala yol vermiyordu. Demek ki beklediği cevap bu şekilde değildi. "Evet, pişmanım." dedi genç cadı yorgun bir sesle. Ağaç ona yol verdi ve genç cadı tekrardan koşmaya başladı. Işığa vardı ve kendini ışığa bıraktı.

    Boş bir odadaydı. Aslında boş demek o kadar da doğru olmazdı çünkü içeride bir şey vardı. Ayna... Kelid Aynası. Hayallerin gerçeğe dönüştüğü büyülü ayna... Genç cadı, ilerisinde durmakta olan aynaya doğru ilerledi. Aynaya yaklaştıkça yansımasını görüyordu aynada. En büyük hayalinin ne olduğunu merak etti genç cadı. hayallerini elbette biliyordu ama en çok istediği hangisiydi? Aynanın tam karşısına geçti ve gözlerini aynaya dikti. Kendisini görüyordu aynada, yanında da Holden... Omzunu öpüyordu cadının. Ayaklarının yanında da, küçük iki çocuk. Biri kız, diğeri erkek... İkisi de sarı saçlı, mavi gözlü, tıpkı Margeaux gibi. Ve anladı genç cadı. Gördüğü şey bir aileydi. Mutlu bir aile tablosu. İstediği şey buydu yani. İlgili ebeveynler, iki tane de dünya tatlısı çocuk. Başını omzuna yaslayıp aynaya baktı bir süre. En büyük hayalinin bu olması, şaşırtmıştı onu biraz. Ama buydu, mutlu bir aile istiyordu. Sonra hatırladı... Etabın içinde olduğunu, partiye gittiğini hatırladı. Buradan çıkmalıydı. Bu mutluluğun içine dalip kendini aynaya parçalattırmamalıydı. Gözlerini aynadan ayırdı ve aynanın yerine kapı beliriverdi. Genç cadı uzandı, kapının kolunu hızla ittirdi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alyssha Cassidy Malfoy
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Alyssha Cassidy Malfoy


Lakap : Aly, Cass
Rp Sevgilisi : Xavier Shane Raymond.
Mesaj Sayısı : 827
Kayıt tarihi : 01/11/09

Özel
Rp Puanı:
Cadılar Bayramı | Etap V. Left_bar_bleue100/100Cadılar Bayramı | Etap V. Empty_bar_bleue  (100/100)

Cadılar Bayramı | Etap V. Empty
MesajKonu: Geri: Cadılar Bayramı | Etap V.   Cadılar Bayramı | Etap V. Icon_minitimeSalı Eyl. 11, 2012 3:32 am

Ekler:

    Büyük bir boşluğun içine düşmüş gibiydi genç kız kendisini ormanın en kuytu köşelerinden birinde bulduğunda. Ormanın içinden alışık olduğu sesler geliyordu; her şey normalmiş gibi. Değildi, olmadığını Alyssha oldukça iyi biliyordu. İster istemez ormanın havasını içine çekerken, ellerine kaydırdı buz mavisi bakışlarını. Titriyordu, bu azap sanki hiç bitmeyecekmiş gibi. Efsunlu orman lanetini birazdan belli etmek üzere sakince duruyordu. Merlin biliyordu ya, Alyssha'nın buna ihtiyacı vardı. İlk üç etap onun için bir şey değildi, hiçbir şey. Ateşler, böcekler, akıl oyunları... Hayatı bunları aşmak üzerine kuruluydu genç kızın. Düşünmeli, hareket etmeli, oyuna dahil olmalıydı. Pekala, yapmıştı da. İlk üç etabı rekor düzeyde bir hızla bitirmesine karşın dördüncü etaba düştüğünde her şey değişmişti. Genç kız, zaaflarından uzak olabilirdi... Ancak zihninden? Aklı ona oyunlar oynarken, kalbinin en derinine gömdüğü korkularını su yüzüne çıkarırken? Yutkundu. Sakin olmaya çalışıyordu gecenin büyülü yaratıklarının yalnızca parıldayan gözleriyle göze göze gelirken. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu kızın. Kalp atışlarına kulak vermeyi denedi, sakinleşebilmek adına. Aphrodith'in sözleri geliyordu kulağına adeta. Zaaflarından kurtul demişti ona, eğer güçlü olmak istiyorsan. Korkuların seni küçük düşürür, korkma. Korkmuyordu Alyssha. En azından, daha beş dakika öncesine kadar korkmadığını sanıyordu. Şimdi ise çocukluğuna dönmüş gibi hissediyordu kendisini. Yapayalnız, küçük ve savunmasız bir çocuk. Yeniden ailesi gözünün önünde katlediliyordu o ağzını dahi açamazken. Bakıcısına bakıyordu, Anna'ya bakıyordu. Onunla göz göze geliyorlardı. Ve, sonra...

    Düşünceleri yerin titremesiyle yarım kaldı. Ne yapması gerektiğini düşünemeyecek kadar bitap düşmüştü her şeyden. Partiye geçip Xavier'ın ellerine sıkıca sarılmaktı istediğini. Derin bir nefes aldı. Bunu yapabilirdi, yapmak zorundaydı. O Alyssha Malfoy'du; kuşkusuz ki çağının en yetenekli cadısı olarak gösteriyordu parmaklar onu. Burada ölemezdi, ölmezdi. Koşturmaya başladığı nereye gittiği belirsizce. Yer öyle titriyordu ki düşeceğini sandı. Ölüm Köşkü'nde düşmenin ölmek olduğunu herkes bilirdi, dengesini korudu. Gözleri ışığı seçtiğinde yeniden flashların içerisine düşeceğini sandı, düşmedi. Pür aydınlık ışık ona gülümsüyordu adeta, onu kendisine çağrıyordu. Çıkışın orası olduğunu içindeki her damar haykırıyordu kıza. Suratında aptalca bir gülümseme oluştu. Elinde tuttuğu kırbaç havayı kesip geçerken, önüne düşen büyük ağaçla olduğu yerde durdu. Ağacın üzerinden atlamayı denedi ancak yapamadı. Kulağında bir ses yankılandı ardından. Acı verici, insanda ölme isteği yaratan bir ses. Ablanı öldürmeyi denedin mi? Ağaçtan geldiğini anladığında sesin bitkin bir halde ağaca baktı. Hayır demek istedi. Hayır, denemedim. DENESEYDİM YAPARDIM! Ama diyemedi. Yalanlar onu doğruya götürmezdi, onun doğru çıkışa ihtiyacı vardı. Gözlerini yumdu. "Denedim. Anna'yı öldürmeyi denedim, ona lanet olası bir pusu kurdum ve o anladı. Asla benden şüphelenmedi. Suçu başkasına yıktım. Ve onu Anna öldürdü." Ellerinin titremesi git gide artarken boşta olan elinin yumruğunu sıktı sıkıca. Tırnakları kendi derisine batarken canı acıyordu; ancak buna ihtiyacı vardı kızın. Onu hayata bağlayan bir şeylere ihtiyacı vardı... İçinin karanlığı kahrolasıca bir şekilde onu ele geçirirken, ağaç onun geçmesine izin verdi. Yeniden koşturmaya başladı Alyssha. Siyah saçları arkasında sağa sola uçuşurken başka bir ağacın yolunu kesmeye çalıştığını gördü, kaçmayı denedi. Onun aksi istikametine döndüğünde başka bir ağaç kesti yolunu. Kırbacın ucundaki asasına asılıp bağırdı. "AVADA KEDAVRA. AVADA KEDAVRA. AVAD-" Suratına çarpan ağacın kolu ile sendeledi. İşe yaramıyordu, kendi hayatını korumak için bildiği en güçlü büyü işe yaramıyordu. Her şeyle başa çıkması gereken büyü... Hayatını bir yalanın içinde hapsedilmiş gibi hissetti genç kız. Ağacın çarptığı yer acırken, zihninde ikinci bir soru yankılandı.

    Kendisini delicesine savunmasız hisseden genç kız, gözlerinin dolmaya başladığını hissediyordu. Ağlamak ona en uzak denizlerde yüzerken, gözyaşları gözlerinde birikiyordu işte. Kabuslarından kurtuluşu olmadığını gösterir gibiydi her şey, her şey ama her şey... Bu lanet yere hiç gelmemeliydi. Her sene, her sene acı içerisinde varıyordu parti salonuna. Soluk alışları zorlaşmışken, zorla nefes çekebildi ciğerlerine genç kız. "Yapmak zorundayım... Yapayalnızdım, mecburdum. Onun çocuklarını benden çok sevmesine katlanamıyorum," dedi yenilgi bayraklarını çekerek. Zihninde Aphrodith'in görüntüsü belirdi. Ve iki küçük, şeytani çocuğunun. Şeytanın döllerinin. Onlardan nefret ediyordu Alyssha, içindeki nefret kor gibi her gün daha da büyüyordu. Onlara kurduğu tuzaklar açıktı, onları öldürmeyi denediği açıktı defalarca. Hepsinde pususuna bir başkası düşmüştü. Masumlar. Bedeni sarsıldı Alyssha'nın. Hissettiği acının zihinsel mi yoksa bedenen mi olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu. Her yeri o kadar çok acıyordu ki, acının kaynağını hayal dahi edemiyordu. Ağacın önünden geçmesiyle koşturmaya başladı. Attığı her adımda, durdurulduğu her ağaçta içinde yaşayan bir şeyler bir kez daha öldü. Öyle ki, son ağacı da geçtiğinde kendisini ölü bir beden gibi hissediyordu. Kaybetmiş, kendi savaşında yenik düşmüş bir beden. Xavier'a söylediği büyük yalan, yeni Karanlık Lady olma isteği, ihanetleri, pişmanlıkları... Sol gözünden sıcak bir gözyaşı döküldü. Aydınlığa doğru bir adım attı kız. Bitiyordu; en nihayetinde bunların hepsi burada, bu hayallerin dünyasında kalacaktı. İçeriden kaybeden olarak çıkacaktı belki, belki tamamen ölecekti. Umrunda değildi. Kendisini ışığın içine bıraktı özgürlüğüne kavuşmak için.

    Oysa, karşısında duran aynayı gördü yalnızca. Hak etmiş olamazdı bunu. Bulmalıydı çıkışı. Kurtulmalıydı cehennemden. Sona ermeliydi artık acı. Lütfen... Daha fazla dayanamayacaktı, dayanma gücü kalmamıştı kızın. İki etap onu ondan alıp götürmüştü, mutsuzlukları başının üzerinde dolanırken, içinde mutlu en ufak bir anı dahi kalmamıştı. Aynaya uzattı elini. Eli sert cama değerken gözünün önünde beliren görüntüye bakakaldı. Kendisiydi karşısındaki. Saçları ustalıkla taranmış, belinden aşağı süzülüyordu. Üzerinde siyah uzun bir elbise vardı, ayaklarındaki topuklu ayakkabıya kadar uzanan. Boynunda hiçbir zaman çıkarmadığı Malfoy madalyonu vardı. Bir eli onu kavramıştı, sıkıca. Mavi gözlerinde huzur vardı kendisinin. Dudakları yıllar olmadığı kadar büyük bir gülümseme ile aydınlanmıştı. Birden arkasından sarışın bir genç adam çıkıveriyordu. Ellerini sarıyordu beline yavaşça. Xavier. Her zamanki gibi muhteşem görünüyordu ki, ona hayran kalmadan edemedi Alyssha. Saçlarını elleriyle karıştırıyor ve onun sağ yanağına bir öpücük konduruyordu. İster istemez elini yanağına götürdü Aly. Hücreleri yanıyordu adeta içerisinde. Mırıldandı Xavier, doğruca ona bakarak. "Başardın sevgilim, her şeyi değiştirmeyi başardın." Güldü. Neşe içerisinde neyi başardığına odaklandı. Ailesiydi arkasında duran. Ve müritleri. Lady oydu... Dudakları şaşkınlıkla aralandı. Hemen arkasında duran koltuğa dikti gözlerini. Bir dakika, ailesi? Annesi ve babası. Kimberly ile Daphne. Anna yoktu. Sahi, Anna neredeydi? Annesi gülümseyerek tatlı kızına baktı. Aynı annesine çekmişti Malfoyların dört kız çocuğu da. Sarışın olan Malfoy soyunu bozan, safkan bir esmer. Slytherin soyundan gelen bir kadın. Annesi çağının en güçlü kadınlarındandı; onları korurken de bunu kanıtladığı gibi. Gözleri mavi-yeşildi, gururla parıldıyordu. "Her zaman en başarılı kızımızın sen olacağını biliyorduk Alyssha. Yönetimi eline alacağını. Slytherin'in kanını gururla taşıyacağını." Annesine sarıldı Malfoy, huzurla. Xavier'a baktı gözleri. Çocuğumuz diye mırıldandığı sırada genç adam, birdenbire Anna beliriverdi. "Hadi gel Alyssha, burada sana ihtiyacımız var."

    Cümle o kadar yanlıştı ki kaşlarını çattı genç kız. Anna asla ondan yardım istemezdi. Küçük burnu o kadar havadaydı ki, Alyshsa'nın ondan daha yetenekli olduğunu asla ama asla kabullenmezdi. Egoistliği onun gözlerini kör etmişti, gelip ondan yardım isteyemezdi. Şaşırdı. Bir an için başını silkeledi Alyssha. Gözlerinin önündekinin ayna olduğunu fark etti yeniden. Kelid Aynası olduğunu hatta. Şaşkınlık ile dudakları aralandı. Kendisini hızla geri attı ki, yere sert bir şekilde çarptı kolu. Kendisinden ve hayallerinden korktu bu defa. Aphrodith'i görmemişti, değil mi? Ona ne olmuştu lanet olası zihninde? Suratını buruşturarak etrafına bakındı. Ve onu gördü. Kapıyı... Partinin sesi geliyordu içeriden usul usul. Bitmişti. Kazanmıştı işte. Onu buradan dahi kurtaranın Anna olduğunu düşünmedi, bir an önce buradan kurtulabilmek için kendisini kapıdan dışarı attı. Gözünde biriken tüm gözyaşlarını yeniden içine hapsederek, derin bir nefes aldı. Bitmişti. Yaşadığı her şeye rağmen, buradan başı dik Alyssha olarak çıkacaktı. İçi parçalanmasına karşın, her zaman yaptığı gibi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Celia Annabeth Right

Celia Annabeth Right


Lakap : Cel. Lia. Sally.
Mesaj Sayısı : 491
Kayıt tarihi : 28/05/12

Özel
Rp Puanı:
Cadılar Bayramı | Etap V. Left_bar_bleue90/100Cadılar Bayramı | Etap V. Empty_bar_bleue  (90/100)

Cadılar Bayramı | Etap V. Empty
MesajKonu: Geri: Cadılar Bayramı | Etap V.   Cadılar Bayramı | Etap V. Icon_minitimeSalı Eyl. 11, 2012 4:00 am

    Ek:

    Onu tutan sımsıkı el onu ormana bıraktığında Celia hala titriyordu. Kırmızı pelerinini kenara sıyırıp sürekli sol koluna bakıyor, Marcella'yı görmek için kıvranıyor ve kendinden utanıyordu. En iyi anım Karenin'le mi? Ne düşüneceğini bile bilmiyor gibiydi, Celia şu an zayıf ve kırıktı, mücadele edecek hali yoktu. Etrafına yorgunca bakındı, her zamanki gibi analiz etmek üzere değil sadece bir şeye basıp düşmemek için. Ormandaydı. Suratında buruk bir gülümseme belirdi genç cadının. En başta bu ormandan korkup ilk etaba aceleyle girmemiş miydi? Eğer beşinci etapta buraya döneceğini bilseydi kapıya elini bile sürmezdi.

    Sol elinin yanmış parmaklarını Kaos'a doladı ve yürümeye devam etti. En azından bir expelliarmus diyebilecek kadar gücünün kalmış olmasını umuyordu. Ya da yaşama azminin.

    Ağaçlardan birinin kökü bileğini yavaş yavaş sararken gıkını bile çıkartmadı. Çabalarsa ağacın bileğini kırabileceğini biliyordu, kendini kasmadı. Belini çevirerek olabildiğinde arkasına baktı, ağacın bir Şamarcı olup olmadığını kontrol etti. Onu dövecek cinsten bir şey değildi, kendini kökten kurtarmak için ölgün bir hareketle asasıyla bileğini nişan aldı.

    "Dur, kızım," dedi ağaç. "Tamam," dedi Celia tembelce. Daha fazla yaşamasının bir anlamı yoksa direnmeyecekti de. Asasını indirdi. "Bu etabın zorlu görevi bir ağaç mı yani?" Hemen ardından çenesini kapadı. Kendisini sarmış bir ağaca ukalalık etmemeliydi. "Etabı geçmen için sana sorular soracağım," dedi ağaç. Celia kaşlarını kaldırdı. "Ölümcül bir şeyler yok mu?" Dilini tutamamıştı Celia, yine yapmıştı işte. Yine kendini kontrol edemiyordu. Kalbi daha hızlı atmaya başladı, artık doğru dürüst düşünemiyordu. Hayatta kalma içgüdüsü değildi bu, deliliğinin eseriydi. Birden "Çıkmam lazım," dedi bileğini çekiştirerek. "Çıkmamlazımçıkmamlazımçıkmamlazım!" Asasına davrandı ama bir sarmaşık Kaos'u elinden aldı. "Bırak beni!" diye haykırdı Celia diğer ağaçlar da ona köklerini dolarken.

    Ama ağaç sorularını sormakta kararlıydı. "Değişmeyi neden istedin?" Burnunu buruşturdu Celia. "İmaj değişikliği iyi olur dedim, seni buruşuk şey." Hiçbir hareket yoktu. "Bu adil değil!" dedi Celia. "Sorular soracağını söyledin, cevaplarımın yüzde yüz doğru olması gerektiğini söylemedin." Kendi kendine bir kahkaha attı. "Ağaçlar adil değildir ki." Derin bir nefes aldı tekrar. Duygusal dalgalanma iyiye işaret değildi. Bir an önce buradan çıkmalıydı. "Kimsenin beni fark etmemesinden yorulmuştum."İlk ağaç onu serbest bıraktı. "Babana yardım etmekten pişman mısın?" diye sordu ikinci ağaç. Celia babası için yaptığı şeyleri düşündü. Bütün o korkunç şeyleri. Onu kana bağımlı yapan şeyleri. "Hayır," dedi kendine itiraf etmekten korkarak. "Hepsinden bir ders çıkardım." İkinci ağaç onu serbest bırakırken bacaklarını boydan boya kanattı. Üçüncü ağaç hepsinden daha sıkıydı. "Deliliğinden kurtulmayı neden istemedin?" Ağacın göğüs kafesine dolanmış dalları Celia'nın nefesini kesmişti. "Kendimi kontrol etmeye yarayacağını düşündüm," dedi. Üçüncü ağaç boğazına doğru yükseldi ve cadıyı boğmaya başladı. "Daha güçlü olacağımı düşündüm!" diye çığlık attı Celia kalan son nefesiyle. "İnsanların benden korkacağını düşündüm!" Üçüncü ağaç şahdamarını zedeleyerek Cel'i bıraktı. Dördüncü ağaç kollarını tutuyordu. "Birilerini sevmeyi hiçdenedin mi?" Elleri uyuşmaya başlayan genç kız, "Evet, denedim," dedi hıçkırarak. "Yemin ederim, denedim!" Artık kolları serbestti.

    Beline ve kalçasına dolanmış en güçlü ağaç en zor sorusunu sordu. "Değişecek misin? Tekrar?" Tuzak soru gibi bir şeydi bu. Celia bir kez değişmeyi denemiş, babasının yolundan gitmişti. Yolun sonu dördüncü etaptaki kabuslar gibi biteceği kesindi. O kabuslar hayal gücünün bir ürünü değil yapmaktan korktuğu şeylerdi. Olabilecek hatta olması kuvvetle muhtemel olaylardı. Tekrar değişmeyi denerse ne olacaktı? Daha mı kötü daha mı iyi? Denerse ve başaramazsa? Celia'yı Celia yapan herbir parçadan mahrum kalırsa? Benliğini kaybederse eline ne geçecekti?

    Benlik. Anahtar sözcük buydu işte. Var olan ama hiçbir hali diğerini tutmayacak bir şeydi. Her zaman bir benliği olacaktı Cel'in ama değişirse aynı kalmayacaktı. "Değişmeyeceğim, iyileşeceğim," dedi Celia. Ağaç dallarını gevşetmesine rağmen devam etti sözlerine. "İyi bir insan olmak için gayret etmeyeceğim, sadece babamın izlerini sileceğim. O herifin deyimiyle içimde uyandırdığım bir yılan var. Onu inkar edemem. Ama terbiye edebilirim."

    Ağaç onu bıraktığında Celia Annabeth Right, hür olmanın tadına ilk kez baktı. Işığa doğru koşarken içinde dediklerini yapıp yapamayacağına dair bir merak, korku ve neşe vardı. Süt beyazı tatlı ışıktan geçertiğinde onu bir ayna karşıladı. Celia daha ona yaklaşmadan ne olduğunu biliyordu: Kelid Aynası.

    Aynaya korkusuzca yaklaştı, biliyordu ki aynanın ona göstereceği şey artık ona zor gelmeyecekti. Onun için uğraşacağı bir şeydi. Uğruna ölebileceği bir şeydi. Aynanın karşısına geçtiğinde aynanın ona gösterdiği tek şey kendisiydi oysa.

    Etrafında bir sürü insan silueti vardı, hepsi ona yakın ve rahat duruyordu: arkadaşça. Hiçbirinin yüzü belli değildi ve Celia ne kadar net bakarsa baksın yanındakilerin kim olduğunu anlayamıyordu. En sonunda kendi yüzüne bakmayı akıl edebildi. Aynadaki yüzün kendi yüzü olduğunu kabul etmesi için saatlere ihtiyacı vardı belki. Yüzünde bir gülümseme vardı, kibirli ya da ukala değil gerçek mutlu bir gülümseme. Gözlerinin içi gülüyordu hatta ve huzur okunuyordu yüzünden. Arkadaş canlısıydı hatta. Aynadaki Celia olduğu yerden, yanındaki kişilerden ve kendinden memnundu. Gerçek Celia'nın tatmadığı bir histi bu, o kadar mükemmeliyetçiydi ki hiçbir şeyden tatmin olmamıştı. Ama içindeki en büyük istek tatmin olmak değilmiş meğerse. Mutlu olmakmış.

    Aynadaki Celia'ya bakmak kendisini gülümsetti. Aynadaki yüzünün sahtede olsa bir kopyasını yarattığına inandığında sesleri duymaya başladı. Müziği. Önünde bir kapı belirdi ve Celia üstüne biraz çeki düzen vererek kapıya doğru ilerledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Roxana Romanova
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Roxana Romanova


Lakap : Roxy, Ana.
Rp Sevgilisi : Gordon Campbell
Mesaj Sayısı : 300
Kayıt tarihi : 13/08/12

Özel
Rp Puanı:
Cadılar Bayramı | Etap V. Left_bar_bleue100/100Cadılar Bayramı | Etap V. Empty_bar_bleue  (100/100)

Cadılar Bayramı | Etap V. Empty
MesajKonu: Geri: Cadılar Bayramı | Etap V.   Cadılar Bayramı | Etap V. Icon_minitimeÇarş. Eyl. 12, 2012 12:52 am

Spoiler:
    İnsanı ürperten, karanlık ve adeta uçsuz bucaksız gözüken ormanın ortasında tek başınaydı. Karşısına ne çıkacağı hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu artık. Bir an önce bu işi sonlandırıp balo salonuna gitmek istiyordu. Evet, şuanda tek istediği şey buydu. Gecenin karanlığında parıldayan mavi elbisesinin eteklerinden tuttu ve ilerlemeye başladı. Amphitrite olmuştu Roxana, Poseidon’un büyük aşkla bağlandığı, karısı tanrıçası yaptığı güzeller güzeli Amphitrite’ydi bu gece. Şüphesiz ki en az onun kadar büyüleyici gözüküyordu, buraya gelmeden önce tabii. Üstü başı kirlenmiş, saçı dağılmış ağlamaktan makyajı akmıştı. Gordon’u düşündü acaba etapları tamamlamış mıydı? Tamamlayacağından emindi ona asla bir şey olmazdı her türlü zorluğun üstesinden gelirdi eğer öyle olmaz ise Tanrı biliyor ya bu ihtimali düşünmek bile istemiyordu. Gordon’a bir şey olursa yaşayamazdı. Bir önce ki etapta da olduğu gibi kahrolurdu Roxana. Buraya gelmekte hata mı etmişlerdi bilmiyordu oysaki buraya gelmeden önce ne kadar da heyecanlıydı. Erkekler yatakhanesine dalmış, Gordon ve Hans’ın yanına gitmiş onlara acele etmelerini bile söylemişti şimdi olsa asla söylemezdi. Titrediğini hissetti, bunun sebebinin korkudan mı yoksa serin havadan mı kaynaklandığını bilmiyordu, hiçbir şey bilmiyordu. Bu lanet olası yerden çıkmak istiyordu tek bildiği buydu.

    Büyük ağaç birden önüne devrilince Roxana ufak bir çığlık attı ve birkaç adım geri gitti. Buda neydi böyle, neredeyse ağacın altında kalıyordu, yerin sallanması da cabası ayakta durmakta güçlük çekliğini hissettiğinde yanında duran ağacın dallarından birine tutundu. “Neden engel olmak yerine izledin ve sustun?”Sesin sahibinin önüne devrilip neredeyse pestilini çıkaracak olan ağacın olduğunu anlaması pek uzun sürmemişti. Ama ne demek istediğini anlamamıştı. Susmak ve Roxana birbirinden çok farklı şeylerdi bunlar. Düşündü, cevap vermesi gerektiğini biliyordu vermez ise buradan çıkamayacağını da. Ne için susmuştu Roxana. Zihnini biraz zorlayınca ne demek istediğini anladı ağacın. Ama bu imkânsızdı, bunu bilmesi imkânsızdı. Bu Roxana ve Michael arasında ufak bir sırdı mezara götürecekleri bir sır. Roxana yemin etmişti söylemeyeceğine ama bu sır her geçen gün onu mahvetmişti. Bir insanın ölümüne şahit olmuştu. Görmüştü her şeyi, orada bulunmuştu. Engel olmak yerine izlemişti öylece olanları çünkü bunu kendisi de istemişti. Sonrası felaket olmuştu birçok kişi ölmüştü. Ama buna değerdi. Tekrar olsa tekrar aynı şeyi yapardı. Hatta o pisliği kendi elleriyle öldürürdü ama gördükleri ağır gelmişti ona. İyilik meleği timsali etrafta dolanan Roxana’nın aslında bir ölüm meleği olduğunu kim bilebilirdi ki? “Söyleyemezdim! Çünkü ölmesini ben istedim. Bunu istedim bütün benliğimle istedim ama sonrasında olacakları bilemedim ve korktum bana bir şey olmasından babama bir şey yapacaklarından korktum çünkü onları tanıyorum intikam için her şeyi yaparlar. Pişman değilim! Yine olsa yine aynısını yapardım. O bana saldırdı.” Roxana siyahîlerden oluşan bir mahallede oturuyordu. Mahallede ki gençler ikiye ayrılmışlardı. Bir mahallede iki çete bu büyük felaketlere yol açardı. Roxana iki tarafın insanlarıyla da oldukça iyi anlaşır ve ilgi de görürdü onlardan bu hoşuna giderdi bunların hepsi Gordon’dan önceydi her şey. Flört ettiği çocuk tarafından o neredeyse tecavüze uğruyordu tanrı aşkına! Eğer Michael orada olmasaydı bu iğrenç şey gerçekleşecekti. “Utandım.” diye mırıldandı. Eğer bu gerçekleşmiş olsaydı o an hissettiği utanç duygusu kat be kat artacaktı. Ama olmadı o pislik geberdi ve sonucunda iki çeteden de birçok kişi öldü. Roxana yüzünden. Michael’de öyle, ona yardım eden kendisi için çok önemli olan bir şeyi koruyan kişi.

    Ağacın geçmesine izin verdiğinde suçluluk duygusu bütün benliğini ele geçirmişti, unutmak istediği her şey tekrar zihnine dolmuştu. O en yakın arkadaşıydı asla ölmesini istememişti diğerlerinin de ölmesini istememişti, buna neden olmayı asla istememişti. Ama her şey birden bire olmuştu işte. Eğer o pislik Roxana’ya saldırmış olmasaydı bunların hiç biri gerçekleşmezdi. Herkes şuanda mutlu bir şekilde yaşıyor olurdu. Hayır, olmazdı Roxana bu şekilde kandırmıştı kendini bir şekilde aralarında illa sorun çıkardı ve sonuç bu olurdu. Ama Roxana olanları anlatmış olsaydı, o pisliğin kendisine saldırdığını ve Michael’in sadece yardım ettiğini söyleseydi bunlar gerçekleşmezdi. Hiç kimse böyle bir iğrençliğe göz yummazdı çünkü hatta bizzat kendi elleriyle öldürürlerdi onu ama Roxana utanmıştı on beş yaşındaydı! Nefes almakta zorlandığını hissetti Roxana içi daralıyordu için çektiği oksijen yakıyordu sanki onu. Kendisini toparlaması gerekiyordu yoksa buradan çıkamayacaktı. Gözyaşlarını silerek yoluna devam etti Roxana.

    Kendisine bile itiraf edemediği şeylerle yüzleşmişti burada Roxana beşinci ağacı da geçtiğinde bitkin düşmüştü iyice. “Lütfen lütfen yeter bu kadar! Yeter! Daha fazla dayanamıyorum.” diye haykırdı acıyla. Kendisinde nefret ediyordu bu kadar berbat bir insan olduğu için nefret ediyordu. Tam kurtuldum derken her şeyi tekrar hatırlamasını sağlayan bu yerden ve bunların yapan kişiden nefret ediyordu. Eğer bunları biri öğrense kesinlikle Roxana’dan nefret ederdi. O yüzden kendisine saklamaya devam edecekti kimse umurunda değildi Gordon dışında. Gordon’un ondan nefret etmesini kaldıramazdı. Ona aşkla bakan gözelerinde nefreti görmek Roxana’yı mahvederdi. Biraz daha ilerlediğinde karşısına çıkan aynaya şaşkınlıkla baktı. Bu da neydi böyle? Çıkış yolu neredeydi. Biri onunla dalga mı geçiyordu? Etabı tamamlayamamış mıydı? Aynaya biraz daha yaklaştı, biraz daha ve biraz daha kendi yansımasını gördüğünde nefesini tuttu. Bu gerçek olamazdı. Beyazlar içerisinde mükemmel görünüyordu. Tıpkı hayal ettiği gibiydi gelinliği, Gordon siyah takım elbisesi içerisinde arkadan gelip ona sarılıyordu. Belini kavrayan güçlü kollar onu güvende hissettiriyordu. Ailesi, arkadaşları da buradaydı bütün sevdiği insanlar yanındaydı ve Roxana’ya hayranlıkla bakıyorlardı. Kendisini çok mutlu hissetti sonra arkada bir yerde olmaması gereken bir şeyi gördü. Michael Yaşıyor muydu? Burada mıydı? Bu bu imkânsızdı o ölmüştü burada olamazdı. Ölen hiç kimse geri gelemezdi. O anda anladı karşısındakinin kelid aynası olduğunu. Gördüğü hiçbir şey gerçek değildi. Hızla aynadan uzaklaştı. Eğer bunların gerçek olmadığını anlamış olmasaydı yok olup gidecekti zamanla burada.

    Bazı sesler duydu, konuşma sesleriydi sanki birileri kahkaha atıyor gülüyordu ve müzik sesini de rahatlıkla duyabiliyordu. Sesin geldiği yöne doğru döndüğünde kapıyı gördü. Sonunda başarmıştı işte bitmişti bunların hepsi. Asasını çıkararak üstünü başını düzeltecek bir büyü yaptı. Kelid aynasında ki gibi değildi belki ama tıpkı ilk etaba başlamadan önce ki gibi harika göründüğünden emindi. Elinde olmadan gülümsedi kelid aynasında Gordon’la evlenirken görmüştü kendisini. Böyle bir şeyi beklemiyordu başka bir şeylerde olabilirdi orada ama bunu tahmin ettiğinden de çok istiyormuş meğer. Bunu asla Gordon’a anlatmamalıydı hiç kimseye anlatamazdı. Belki April’a anlatabilirdi, evet evet kesinlikle ona anlatacaktı gördüklerini. Gelinliğinden bahsetmez ise çatlardı. Kapıdan içeri girmeden önce son bir kez arkasına baktı. Burada yaşananlar burada kalacaktı ve bu kapıdan içeri girdiği anda her şey geçmişte kalacaktı, birer toz bulutu olup uçacaktı.


    Öhöm Gordon'a da gönderme yaptık buradan dkfljgkdghgfhg
[spoiler]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hans Finn Landers
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Gryffindor VII | Şeytan'ın Piçi | Quidditch Takım Kaptanı
Hans Finn Landers


Lakap : HANSEY!
Rp Sevgilisi : Daenerys K. F. Landers; BETTER THAN YOURS.
Mesaj Sayısı : 1061
Kayıt tarihi : 06/11/11

Özel
Rp Puanı:
Cadılar Bayramı | Etap V. Left_bar_bleue97/100Cadılar Bayramı | Etap V. Empty_bar_bleue  (97/100)

Cadılar Bayramı | Etap V. Empty
MesajKonu: Geri: Cadılar Bayramı | Etap V.   Cadılar Bayramı | Etap V. Icon_minitimeC.tesi Eyl. 15, 2012 3:40 am

    Toprağın kokusu burnuna dolarken artık son etapta olduğunu biliyordu. İkizinin kahkahaları halen tüm zihnini sararken beceriksizce yüzündeki yaşları sildi ve zombi makyajı çamurlu sulu, bulanık bir hal aldı. Halen onu ayakta tutan kemikleri sızlarken ilerlemeyi sürdürdü. Önüne çıkan çalı çırpılar yolu kesse de toprak kokusu insanı rahatlatıyordu ancak oyun bitmemişken rahatlamak aptalca olurdu.

    Yoldaki çalı çırpılar iyiden iyiye artarken asasını eline aldı ve "Hover." diye mırıldandı. Çalı çırpılar uçuşarak hareketlenip önünden çekildiler böylece. Dudağının kenarı memnuniyetle kıvrılırken teşekkür edercesine yaşlı asasına baktı yalnız toprak, kan ve beyaz boyaya bulanmış dövmeli elleri oldu yalnızca dikkatini çeken. Demin Gordon'ın kemiği onların üstündeydi... 'Sadece etabın kandırmacası' diye geçirse de Gordon'ı görmeden rahatlayacağını zannetmiyordu. Ve onunla bir yanmış kraliyet cübbesini de tabi.. asdf Neyse, "Fak. Nooğ!" diye bağırmak isterdi ancak Alman olduğu içün "O-ow NEIN!" diye bağırdı ve kendisi yana attı zira bu sahnede zıvanadan çıkmış ağaçlarla karşı karşıyayız.

    Ağaçlar delicesine dallarını sallayıp geçişe izin vermezken şamarcı söğütün ne ara bu kadar çocuk yaptığına dair ufak bir küfür etti. Altına sakladığı kayadan dışarıyı gözlemleyip yaşlı asasını elinde sıkarak bekledi lakin ağaçlar durmayı düşünüyor gibi görünmüyorlardı hani. Ardından ilk ağaçtan Rammstein'ın solistinin bile çıkaramayacığı über ürkünç bir tonda bir soru yükseldi. Öyle ki soru sorulurken sanki tüm orman susmuştu ve anlaşılmaması imkansızlaşmıştı. Soru bittiğinde Hans içinden bir titremenin geçtiğini hissetti ve yana doğru daönüp ilerdeki sincaba fısıldadı "Dostum, sanırım sana sesleniyor." Sincap küçük siyah gözlerini Hans'a dikerek öylece durdu ve vikleyerek başını sağa eğdi. "Evet, oldukça eminim." dedi Hans ve tek eliyle görkemli ağacı işaret etti "Şu bey." Sincap vikleyerek sallanan ağaca baktı ve ardından hızla bir deliğe kaçtı, Hans gülerek gözlerini kapattı ve başını taş oyuğa yasladı. Bazen korkunç durumlarda eğlenmeyi severdi, korkutucu şeyleri önemsememeyi, öylece dalgaya almayı. Hem geçen dört aptal etaptan sonra oturup gülmeye ihtiyacı vardı, onun bu halini gören aklını kaçırdığını düşünebilirdi ancak yalnızca kendisini toplamaya çalışıyordu aklında şu düşünce dönerken; yemişim ağaçları.

    Görkemli ağaç dallarını savurarak ona yaklaştı ama ağaca göre oldukça küçük olduğundan görünmesinin zor olduğunu düşünüyordu. Yanılmış. Ağacın ince bir dalı yanağına sert bir şaplak attınca kayanın altından çıktı ve tekrar tüm ormanı dolduran aynı soruyla baş başa kaldı "Kıskanıyorsun değil mi, Gordon'ı deli gibi?" Bu ne şiirsel soru! Hayır Gordon onun arkadaşıydı ve arkadaşlar arasında kıskançlık olmazdı. Ağaca 'saçmalama' diye bağırmak isterdi ki sustu. "Hayır, odun kafa!" diye bağırdı "Senin aksine biz dost olabiliyoruz." Ağacın ona küfredemeyeceğini biliyordu. Yalnızca yeni bir şaplak yedi. "Ne dersen 'evet' mi demem gerekiyor?" Ağacın kökü kızgınlıkla titrerken orman dalgalandı. "Hadi ama odun kafa.." dedi dengesini korumaya çalışırken Hans, "Orman çok sıkıcı değil mi, hayatında aksiyon yok. Tüm gün öylece dikiliyorsun ve şimdi, kırk yılın başı bir Allah'ın kulu seni görmeye gelmiş ve tek yaptığın trip atıp mantıksız sorular sormak ve.. Abi sen vuruyosun. Ayıp la cidden." Ağacı utandırma çabaları vol1 olarak değerlendirdiğimiz bu sahnelerde Hans sadece gözünü kıstı ve yeni şaplak için bekledi.

    En sonunda beş ağaç da doğru cevapları Hans'dan söküp aldıklarında geriye berbat bir his bırakmışlardı. Doğrularla yüzleşmek her ne kadar zorsa anlatmak bir o kadar zordu. Yüzünde oluşan belirgin yaralar canını acıtırken "Betül, eğer cevap ve soruları buraya yazarsan seni öldürürüm sevgili RPcim." diye düşündü ve sonunda ulaştığı ışığa doğru atılacak son adımları attı.

    Tertemiz boş bir odaydı burası, aynı üçüncü etaptaki gibi. Ancak parkeler yerine düz beyaz alçı zemin vardı ve duvarlarda asılı portreler yoktu. Ay ışığı olmasa da onu oldukça andıran beyaz bir ışık süzülüyordu odada. Ve tam ortada da tüm asaletiyle parlayan tek şey vardı. Gotik işlemeli kocaman bir ayna. Ağaçların yaptığı sanat eserini oldukça merak ederek aynaya doğru ilerledi Hans. Tabi, sadece ağaçlar demek yanlış olur. Alevleri bir kenara atmamak gerek hem düştüğü balkon da var ve Tanrım, beni böcek ısırdı! Aynaya doğru telaşsız adımlarla ilerledi. Vücudundaki her yeni acı eskisini değersiz kılmakla beraber unutturmamıştı işte. Gözlerini yumdu.

    Açtığında karşısında görmeyi umduğundan çok daha farklı bir görüntü vardı. Oldukça temizdi, elleri yüzü, kıyafetleri.. Her şeyiyle oldukça hoş görünüyordu. Kırçıllı sarı saçları düzgünce taranmış ve parlıyordu, yüzündeyse oldukça mutluymuş gibi görünen bir gülümseme vardı öyle ki gözleri bile mutlulukla ışıldıyordu. Elini şaşkınlıkla hareket ettirdi ve yansıması da aynı hareketi yaptı. Kelid. Bunu ilk anda anlayamamış olması sadece etapların yorgunluğuydu efenim. Yansımasının yanında hoş bir kadın belirdi, aynı kendisininki gibi kırçıllı sarı saçları olan beyaz bir kadındı. Masum yüz hatları ve hoş gülümsemesiyle öylece yanında duruyordu derken gelip omzunu sıktı ve yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Hans istemsiz olarak görme umuduyla sağa döndürdü kafasını çünkü o kadını tanımıştı. Eski bir fotoğraftan, elinde olan tek şey de oydu zaten bulunduğu evden kalma siyah beyaz bir fotoğraf; Bir kız ve büyükbabası vardı yalnızca ve o fotoğraftaki küçük kızın annesi olduğunu biliyordu sadece. O ufacık eski pozdaki tüm hatları kazımıştı kafasına, kimi geceler sadece ona sarılıp uyumuştu ve şimdi.. net bir şekilde karşısındaydı işte. Hayatında ilk kez karşındakine hitap ederek yavaşça -ve Almanca- "Anne." dedi ve annesinin kendine gülümsemesine karşı kırık bir ifade oluştu suratında. Ağzından dökülen o tek kelime içini acıtmaya yetmişti. Nedensizce karşıdaki yansımasını kıskandığını hissetti, eğer annesi yanında olsaydı o da onun kadar sağlıklı olabilirdi, o kadar mutlu olabilirdi.. Hayranlıkla annesine baktı bir daha asla göremeyeceğinibilerek. 'Seni seviyorum,' diye düşündü 'keşke, keşke yanımda olsaydın..' Görüntü iz bırakmayacak şekilde yavaşça değişti, yanında hoş genç bir bayandı. Yüzünden ve hareketlerinde asalet ve narin bir hava okunuyordu.. Tatlı kız rahatlıkla ellerinden tuttu ve sanki kendisine aitmiş gibi yansımasının dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu, ardından elindeki sarışın bebeği gösterdi "Biz daima yanında olacağız," dedi yavaşça "sonsuza dek mutlu."

    Yavaşça parti sesleri yükselmeye başladığında Hans aynaya bakmayı kesti, peri masalları onun kaderi değildi. Her ne kadar güzel olursa olsun gerçek olmayan bir şeye tutunamazdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Euterpe Châtillon

Euterpe Châtillon


Lakap : Persephone ama peri kızı da var. Aşkım diyebiliyor sadece.
Rp Sevgilisi : LC'ye çok aşık lakin kavuşamıyor.
Mesaj Sayısı : 953
Kayıt tarihi : 25/03/12

Özel
Rp Puanı:
Cadılar Bayramı | Etap V. Left_bar_bleue100/100Cadılar Bayramı | Etap V. Empty_bar_bleue  (100/100)

Cadılar Bayramı | Etap V. Empty
MesajKonu: Geri: Cadılar Bayramı | Etap V.   Cadılar Bayramı | Etap V. Icon_minitimeC.tesi Eyl. 15, 2012 9:19 am

    Uzanan iki el, tanrıçayı ormana gönderirken son etaba geldiğini biliyordu. Beşinci etap… Ölmeden başaracaktı bunu da önüne hiçbir engel çıkmazsa. Kafası hala kâbusla allak bullak olurken bir kere daha baktı haline. Elbisesi hiçbir zarar görmemişti, büyük annesi sayesinde. Makyajının bile akmadığına emindi. Islak yanaklarını silerken etrafına bakındı. Orman fazlasıyla korkutucuydu ancak içinden bir ses bu sessizliğin normal olmadığını söylüyordu. Yani daha fazla korkmalıydı. İşte o sırada yerin sallandığını hissetti, sanki ayaklarının altından kayıyordu toprak. Eğer koşmazsa ağaçların üzerine düşeceğini tahmin ederek koşmaya başladı. Ayaklarının bir kez daha çıplak olduğunu görünce sevindi ve daha hızlı koşmaya başladı. Küçük dallar önünü kapatırken ara sıra arkasından düşen ağaçlarda oluyordu. Hayatında ilk defa böyle bir tehlikeyle karşı karşıyaydı, tanrıça. Yüksek sesle devrilen ağacı arkasında bırakmayı denemişti ancak hızlı koşamadığı için duraksamak zorunda kalmıştı. Zihninde yankılanan soru karşısında kaşlarını çattı ve cevap vermemek için direndi. Daniél’ı gerçekten sevdin mi? Buna cevap vermek zordu, o sıralar da sadece bir çocuktu. Duygularından emin olamazdı ya. ‘‘Tabii ki sevdim, yani.’’ Ancak o sırada sarsılan yer ile birlikte korkmaya başlamıştı. Engelin kalkmadığını görünce sinirlendi ve bağırdı. ‘‘Lanet olsun, sevmedim. Sevemem onu asla! Bu yüzden vicdan azabı çekiyorum!’’ Ağaç önünden çekilip ona yol verirken hızla koşmaya devam etti. Soru cevaplamak istemiyordu, doğruca ileride duran ışığa kavuşmak istiyordu. Buradan kurtulmanın tek şansı buydu ancak sorular peş peşe gelecekti biliyordu. İkinci ağaç önünü keserken ağlamamak için kendini zor tuttu. Birini öldürdün mü? Gözleri büyürken boğazının yanmaya başladığını hissediyordu. Kendini tutamayacak ve ağlayacaktı. Eli ile yanında duran ağaca yaslandı. Derin bir nefes alırken zar zor konuşuyordu. ‘‘Ben öldürmedim, sadece… sadece canımı yakmıştı. Elameria halam yanımdaydı. Kız üzerime çullandı ve iftiralar atmaya başladı. O benim eskiden en yakın dostumdu. Tüm sırrımı özellikle de lanetimi herkese duyuracağını söylüyordu. Adolpha’nın yaptığı ihaneti benim üzerime atmıştı. Ancak bunu yapanın ben olduğunu sanıyordu. Tanrı aşkına, lanetimi herkese duyursa insanlar beni öldürmek için can atardı. Cynnton lanetini taşımak çok mu mükemmel bir başarı sence? Ben canını yakarken, halam ölümcül laneti gönderdi kıza.’’ Gözlerinden akan yaşları canını acıtırken ağaç ikinci kere yol vermişti cadıya. Hızla koşmaya devam etti. Sorular peş peşe gelirken, canı her defasından daha çok yanıyor ve gerçekleri itiraf etmek zorunda kalıyordu. Birinin ölümüne yol açmış ve canının yıllar boyu acımasına izin vermişti. Sonuncu sorunun ardından ışığa yaklaştığını hissetti. Elini gözlerine siper ederek ışığa bıraktı kendini sonsuz bir zaman gibi.

    Adım attığı oda sanki bir harabe gibiydi. Duvar kenarında örümcek ağları bulunuyordu ama en dikkat çekicisi de karşısında duran beyaz örtüydü. Bir şeyin üzerini kapatmışlardı sanki. Tanrıça ilerleyerek beyaz örtüyü çekti ve aynaya baktı. Kelid aynası… Annesinin defalarca söz ettiğini ve geleceği gördüğünü anlatırdı. Hatta kocasını ve Euterpe’i gördüğünü söylüyordu. Ne kadar güzel bir kız olduğunu o zamandan biliyormuş meğerse. Tanrıçanın dudakları tebessümle kaplanırken yaklaştı aynaya. Onun hayali yoktu ya da vardı. Bilmiyordu tek isteği bu hayattan kurtulmaktı. Cenneti görmeyi beklerken kendini gördü aynada. Saçları beline kadar bukleler halindeydi ve gözleri şimdikinden daha da parlaktı. Üzerinde bulunan askılı, yazlık kısa elbise kendisine o kadar yakışmıştı ki büyük ihtimalle altı yıl sonrayı gösteriyordu ayna. Belini saran kolları görünce hem hüzünlendi hem de özledi, büyücüyü. Siyah saçları biraz daha uzamış ve kıvırcıklaşmıştı. Kollarındaki kaslar belli olurken üzerine giydiği turuncu tişört ve yeşilimsi pantolon tarzının değiştiğini yansıtıyordu. Euterpe gülerken, aynadaki cadıda gülmeye başlamıştı. Castor, Euterpe’e sarılırken bir anlığına gözlerini kapamıştı. Eskiden olduğu gibi. Düşüncesi gözlerinin yaşlanmasını sağlarken aynaya iki tane küçük çocuk girmişti. Beş yaşlarında olduğu fazlasıyla aşikar olan çocuklardan birinin yüzü Castor’u andırıyordu. Tek farkı Euterpe’in kahverengi saçlarına sahip olmasıydı. Yanındaki kız ise aynı şekilde kahverengi saçlıydı ancak gözleri… Amélia’yı vurguluyordu sanki. Cadı annesini hatırlayınca bu küçük ikizlerin kendi çocuğu olduğunu anladı. Hayali buydu demek ki… Mutlu bir aile. İstemiyordu bu büyülü dünyayı. Tek istediği Castor ve birbirinden güzel iki çocuk. İnci taneleri yanaklarını ıslatırken gözlerini duvara dikti ve ardından tekrar aynaya baktı. Şimdi aynada sadece kendisi vardı. Yanakları ıslak Euterpe… Sağ eliyle yüzünü sildi ve son kez kontrol etti kendisini. Aynanın kenarında duran ayakkabıları temiz ayaklarına geçirirken maskesini de eline alıp yüzüne taktı. Ne bir eksik vardı ne de aksaklık. Köşke ilk adım attığı gibiydi. Derin bir nefes alarak sağ eliyle aynayı ittirdi. Bir kapı misali açılan aynanın içinden geçerek etrafa baktı. Partinin başlamış olmasına fazlasıyla seviniyordu. Şimdi sıra kendine oturacak bir yer bulmadaydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Cadılar Bayramı | Etap V.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Cadılar Bayramı | Etap I
» Cadılar Bayramı | Etap II
» Cadılar Bayramı | Etap III.
» Cadılar Bayramı | Etap IV.
» Cadılar Bayramı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: Ü L K E L E R :: Londra :: Ölüm Köşkü-
Buraya geçin: