Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 When I see your face my hearts burst into fire.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Pierretta Qixinâ

Pierretta Qixinâ


Rp Sevgilisi : Vicky
Mesaj Sayısı : 206
Kayıt tarihi : 20/07/12

Özel
Rp Puanı:
When I see your face my hearts burst into fire. Left_bar_bleue100/100When I see your face my hearts burst into fire. Empty_bar_bleue  (100/100)

When I see your face my hearts burst into fire. Empty
MesajKonu: When I see your face my hearts burst into fire.   When I see your face my hearts burst into fire. Icon_minitimePtsi Ağus. 20, 2012 6:45 am

~
İyi biriyim, ama melek değilim. Günaha girdiğim olur, ama şeytan değilim.
Ben yalnızca bu koskoca dünyada sevecek birilerini arayan küçük bir kızım.
When I see your face my hearts burst into fire. C2qr6
Beni sevebilir misin, Victor?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Pierretta Qixinâ

Pierretta Qixinâ


Rp Sevgilisi : Vicky
Mesaj Sayısı : 206
Kayıt tarihi : 20/07/12

Özel
Rp Puanı:
When I see your face my hearts burst into fire. Left_bar_bleue100/100When I see your face my hearts burst into fire. Empty_bar_bleue  (100/100)

When I see your face my hearts burst into fire. Empty
MesajKonu: Geri: When I see your face my hearts burst into fire.   When I see your face my hearts burst into fire. Icon_minitimePtsi Ağus. 20, 2012 7:46 am

    Sevgili Günlük,
    Nerede kalmıştık? Her şey, nasıl böylesine düzensizleşmeye başladı? En son sana ona olan sevgimi anlatıyorken, bulanık bir suyun dibindeki berraklık nasıl oldu da bu hale dönebildi? Her şeyi hatırlıyorum. Her şeyi. Bu işin peşini bırakmayacağımı sana da söylemiştim daha önce. Bir şeyler eksikti. Büyük bir resmin kopuk parçaları avucumun içindeydi; ama resmi bulamıyordum. Artık tamamına sahibim. Öğrendiklerim... Çok küçük düşürücü olsa bile, bir bakıma mutlu bir bakıma buruk ve ağlamaklı olmama neden oldu bu bilgiler. Eskiden terapi gördüğüme inanabiliyor musun? Geçmişimin bir parçasının kayıp olduğunu biliyordum her zaman ama ardında böyle şeylerin saklı olması... Yine de canımı yakmıyor, yakamaz. İstese bile. Aslında olanlar şu anki durumumdan pek farksız sayılmaz. Biliyorsun, fiziksel anlamda acı veya herhangi bir şey hissetmem imkansız. Eskiden duygusal anlamda da böyleymişim. Hatırladım. Bunu bana hatırlatan şey, nihayetinde bulduğum ailem oldu. Meğer bana büyü yapılmış, günlük. İnanabiliyor musun? Kalbim kırıldı, hem de çok fazla. Obliviate, büyüsünün hep gereksiz olduğunu düşünürdüm ya hani; şimdi o büyüden nefret ediyorum! İşe yaramazın teki! Çünkü şu an her şeyi tek tek hatırlıyorum... Bir şeyler hissedebileyim diye nasıl canımı yaktıklarını, her gece odamı kaplayan çığlık seslerini, rüya görmek yerine karanlığı kucaklayıp hiçlikte kaybolmayı, sevinememeyi; üzülememeyi... Hepsini. Hepsini en ince ayrıntısına kadar hatırlıyorum ve bundan da kendimden de nefret ediyorum. Tanrı nasıl bu kadar çirkin bir şey yaratıp utanmadan dünyaya gönderebildi? Bunu nasıl yapabildi? Bu iğrenç yerde tıkılıp kalmama ne demeli peki? Lanet olsun. Buradan ve diğer her yerden, herkesten, her şeyden nefret ediyorum. Ve inan bana günlük, eskisi gibi değil, bu kez gerçek anlamda nefret edebiliyorum.
    ~WW.

Yanağına doğru süzülen gözyaşının kalıntılarını elinin tersiyle temizledikten sonra, oturduğu banktan ayağa kalktı dişi porsuk. Günlüğünün içine tüy kalemini de sıkıştırdıktan sonra adımlarını Göl Kenarı'ndan uzaklaştırmaya başladı. Etrafta pek öğrenci olduğu söylenemezdi. Gökyüzü ise, Winter'in kızgınlığına eşlik ediyor, her an Zeus'un öfkesiyle birlikte şimşeklerini yer yüzüne yollamaya hazır biçimde bekliyordu görünüşe bakılırsa. Sonbaharın Hogwarts'a misafir oluşuyla da, yere dökülen yapraklar Winter'in ayaklarının ve pelerininin altında eziliyordu. Esen rüzgar yüzünü kamçılarken, ona ters yönde yasak ormana gidiyordu. Biraz oturur, belki biraz da ağlar veya içini dökerdi. Bilmiyordu. Bu yaşananlar ona bile o kadar fazla ağır geliyordu ki... Eskisi gibi, hiçbir şey hissetmemeyi diledi bir an. Ardından vazgeçti, öyle olsaydı Victor'a -büyük ihtimalle platonik- olan sevgisi hiç var olmamış olacaktı. Bunu istemezdi. Asla. Adımları hızlanmaya başladığında, Hogwarts'ın gösterişli taş duvarlarından birine yaslanmış bir şekilde duran sarışın kuzgun gözüne takıldı. Gözleri ağlamaklı cadı, onu gördüğünde içinde hissettiği heyecanı gizleyemedi. Yürümeye devam ederken, bakışları onun üzerinden ayrılmıyordu; ta ki büyücünün gökyüzü mavisi gözleriyle kendi gözleri kenetlenene kadar. Ne yapacağını bilemeyerek hızlı biçimde bakışları çevirmiş ve daha hızlı yürümeye başlamıştı Archangel. Utancından tekrar Victor'ı kontrol edememişti bile. Hızlı adımlarına eşlik eden küfür sinirle dudaklarının arasından çıkmış ve ağaçların arasındaki boşluğa yayılmıştı. Nihayet yasak ormana vardığında, biraz önce olanlar hakkında kendisini yeterince aşağıladığını biliyordu; ama elinden bir şey gelmezdi. Victor'ın yanına gidip olanları açığa kavuşturmak, daha da aşağılayıcı olabilirdi. Hem ayrıca aralarında zamanında biraz sohbet geçmiş olması, Victor'ın Fire'dan hoşlandığı anlamına gelmezdi. Özellikle konuşma nedenleri Winter'in arkadaşlarından biriyle çıkmak istemesi olduğunu düşünürse. Ormanın iyice içerisine ilerlediğinde düşüncelerine bir dur demeyi bilen porsuk, sadece günlüğü ve bitki bilim ders kitabı olan çantasını yere fırlatmıştı. Kalın gövdeli ve oldukça yaşlı görünen ağaçlardan birine sırtını yasladığında ise, dayanamayıp olduğu yere çökmüştü. İçinde bulunduğu durum yüzünden gözlerine hücum eden yaşlar, artık dökülebilirdi. Ama lanet olsun ki, işe yaramıyordu. Her şey sanki bir rüyaymış gibiydi. Olup bitmiş, ve sonunda uyandığında gerçek olmadığını anlamıştı Fire. Ama değildi işte. Ağlaması, kızması, bağırması gerekliydi. Sadece duygularını aptal günlüğüne dökmekle olmazdı bu işler. Kulakları birkaç çalının kırılma sesini işitene kadar, bu gibi sözlerle kendini azarlamıştı dişi porsuk. Yerinden kıpırdamayarak ve yüzündeki sıkkın ifadeyi gizlemeyerek seslendi gizli misafirine. Sadece gelenin herhangi bir yaratık olmadığını umuyordu.

''Kim var orada? Her kimsen bir an önce ortaya çıksan iyi olur, yoksa canını yakabilirim.''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Victor Châtillon

Victor Châtillon


Lakap : Lakap takanın içini oyup, doldurulmuş geyik misali ortak salona asıyoruz.
Rp Sevgilisi : Etta'sı.
Mesaj Sayısı : 218
Kayıt tarihi : 23/08/11

Özel
Rp Puanı:
When I see your face my hearts burst into fire. Left_bar_bleue99/100When I see your face my hearts burst into fire. Empty_bar_bleue  (99/100)

When I see your face my hearts burst into fire. Empty
MesajKonu: Geri: When I see your face my hearts burst into fire.   When I see your face my hearts burst into fire. Icon_minitimePtsi Ağus. 20, 2012 11:33 am

    ‘‘Victor, ya gidip bizi barıştırırsın ya da seni öldürürüm!’’
    ‘‘Ah değer verdiğim kuzene bak. Tanrı aşkına, o çocuktan iğreniyorken neden gidip konuşayım?’’
    ‘‘Çünkü ben ona aşığım ve… ve… Ayrıca istediğin kızlarla aranı yaparım.’’
    ‘‘İstediğim kızla?’’
    ‘‘Yoksa biri mi var?’’

    Cadını şüpheci bakışları altında sadece susmuş ve otuz iki dişini göstermişti. Tanrıçasının zor günlerinde yanında olmasına karşın ona bu iyiliği çok fazla görmüyordu ancak o çocuktan nefret ediyorken ne yapabilirdi? Gözlerinin içine doğru bakıp samimi olmasını bekleyemezdi. Üstelik çapkınlıkta kendisine meydan okuyan biriyle. Alaycı tebessümü dudaklarına yayılırken, kuzenine baktı. Ellerini kaldırdı ve dudaklarını büktü. Bunu yapamazdı. Kuzeninin canını sıkan biriyle gerçekler üzerinde oynayamazdı. Gerilerken, kızın bakışlarındaki karamelin birden lavlaştığını gördü. Lav mı? Tanrı aşkına, bu kız ne zamandan beri şeytanın yanındaydı? Arkadan kendilerine koşan Marg’ı gördüğünde güzel cadıya bir teşekkür gönderdi ve dudaklarını oynattı. ‘Teşekkürler peri kızı’ Ona böyle demek hoşuna gidiyordu. Uzun boyu –ki bacaklardan kazanıyordu-, başak tarlasını andıran saçları ve lapis lazuli gözleri. Her erkeğin hayallerini süsleyen bu cadıya kancasını takmayı çok dilese de vazgeçmişti. Hep bir şeyler onu geri çevirmişti. İlk önce Adolpha ardından Angelica en son Winter. Winter mı? O kızın nereden çıktığının farkında değildi. Angelica için tanışmış ve sonunda bir şekilde bağlanmıştı. Bağlanmak, bunun için ters bir kelime olabilirdi. Küçük bir hoşlanma daha mantıklı olurdu. Angelica’nın kızıl saçları ve menekşe rengi gözleri onu bir tanrıça yapıyordu, görüntü olarak. Fakat en fazla birkaç saniye hayal edebiliyordu artık. Çünkü beynine şimşek misali o güzel porsuk yansıyordu. Uzun kumral saçları daha önce büyücüye karameli hatırlatmamıştı. O kadar güzeldi ki, bir kere dokunmak için her şeyi yapabilirdi. Hiçbir sevgilinin böyle saçları yoktu. Nasıl bir yapısı vardı acaba? Yumuşak mı yoksa kalın mıydı? Peki ya kokusu? Tokalaştığı günden itibaren burnuna kadar ulaşan tarif edilmeyen koku bambaşkaydı. Rüyasında bile porsuğu ne zaman görse, koku doluyordu burnuna. Gerçekten o bir melek miydi? Narin parmaklarının, avucunun içinde kayboluşunu bile dün gibi hatırlıyordu. Ona söylemek istediği o kadar kelime varken, telaffuz etmekte zorlanıyordu her zaman. Şimdi görüşmemeleri de bunun cabasıydı adeta, sanki iki yabancı insan gibiydiler. Ne zaman karşı karşıya gelseler, bir şekilde dikkati kayıyor ve başka bir şeyler ilgilenmek zorunda kalıyordu. Angelica’ya olan duyguları değişti ve Winter bir kuş misali kayboldu karanlığın içinde. Her ne kadar kendini karanlık olarak tanımlasa bile burada rolü farklıydı. Ruh ikizi gibi görüyordu kızı, kendisine bağlamaya çalışıp başaramamış olsa bile. Zoru severdi o, boşuna Châtillon değildi.

    Soğuk duvara dayadığı sırtı, bedenini ürpertse bile gözlerini gökyüzüne dikmeye karar verdi. Böyle güzel bir hava nasıl olur da kendisini çekerdi içine bilmiyordu. Romantik bir insan değildi ve bir kız için de olacak değildi. Ancak edebi ürünler yaratabilecek kadar ilham doluydu. Soğuk havayı çekti ciğerlerine, donmak istercesine. Ay ve yıldızların uyumu. Bazen kendisini aya benzetiyordu. Bir o kadar büyük ve dikkat çekici. Yıldızlar olabilirdi ancak ay bambaşkaydı. Efsunlu görüntüsü en duygusuz insanı bile hapsederdi içine. Peki ya yıldızlar? Onlar sadece beğendiği kızlardı. Binlerce… Kendisinin yanında minicik ama bir o kadar da parıldayan güzel yapılar. Fakat aysız bir şey yapamazdılar, bu yüzden Victor kendini kaynak olarak göstermeyi tercih ediyordu. Ancak hesaplayamadığı küçük bir nokta vardı. Dünya… Büyüsü ve her şeyiyle bağlanmasını sağlıyordu Ay’ın. Sözlerin ve mantığın bittiği noktaydı, bu Victor için.
    ‘‘Peki, benim Dünyam kim?’’ Cevap zor değildi ancak emin olamadığı hisler vardı. Bir porsuktan nasıl etkilenebilirdi? Kalın dudaklarının arasından patlayan kahkaha büyücüyü sarssa bile alaya bağladı. Yoktu öyle bir şey. Merkez kendisiydi; insanlar ona âşık olurdu, o başkalarına değil.

    İçinde hissettiği duygu yüzünden, gözlerini ayaklarından çekti ve karşısındaki meleğe odakladı. Bir çift zümrüt yeşili göz, kendisine bakarken afallasa bile büyülenmişe benziyordu. Melek. Beynine doluşan beş harf kendisini şaşırtmamıştı. Çünkü kız öyle bir görüntü sağlıyordu, kendisi için. Ancak asıl duygu değişimi, kızın dönüp gitmesinde olmuştu. Acımıştı sanki sol tarafı, tarif edilemez bir duyguydu. Cadının gözlerindeki hüznü görmüş ve içine işlemesine olanak vermişti. Kaslı sırtı, soğuk duvardan ayrılırken ayakları da ilerlemeye başlamıştı. İstemsizce yönelen ayaklar, kendisini kıza yaklaştırıyor onu takip etmesini emrediyordu. Ne zaman beri beyninden emir almıyordu? Belki onu görünce düşünemediği içindi. Mavi cüppesinin rüzgârın etkisiyle hareketlenmesine aldırış etmeden ezdi çimenleri ayakları ile. Şuan sadece cadıya odaklanmıştı. Gözleri, hisleri ve kalbiyle… Yasak ormanın girişine geldiğinde, nefesinin sıkıştığını hissetse de bunun mantıklı olmadığını biliyordu. Mantıklı olmasını kim düşündü Victor? Yılan ruhunu taşısa da onun için endişeleniyordu. Gözden uzaklaşmaması için adımlarını hareket ettirdi. Cadının her iki adımı, kendisinin bir adımı ettiği için ona yetişmesi kolay olmuştu. Ağaca yaslanan efsunlu meleğin kudreti karşısında kendini kaybettiği an küçük bir hatanın daha sebebi olmuştu. Küçük bir dal parçasının kırılmasıyla kızın da dikkatini çektiğini biliyordu. Melodik sesin kendisine ulaşması upuzun bir süre zarfını kapsasa da her şey hızlı gelişmişti. Ne cevap vereceğini bilmeksizin, kızın sevimli tehdidi karşısında gülümsedi. Canımı yakmaz istemezsin, tatlım. Saklandığı yerden çıkarken kollarını açtı ve önünde Rönesans dönemini andıran bir selamlama ile kızın önünde eğildi. Doğrulurken gülümsedi ve dudaklarından sözcüklerin çıkmasına izin verdi.
    ‘‘Üzgünüm leydim, sizi rahatsız etmek değildi amacım. Beni maruz görün, sizi nasıl memnun edebilirim?’’ Sonuçta o asil Salazar’ın soyundan gelen Châtillon’dı. Soyluluk damarında dolaşan bir gerekçeydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Pierretta Qixinâ

Pierretta Qixinâ


Rp Sevgilisi : Vicky
Mesaj Sayısı : 206
Kayıt tarihi : 20/07/12

Özel
Rp Puanı:
When I see your face my hearts burst into fire. Left_bar_bleue100/100When I see your face my hearts burst into fire. Empty_bar_bleue  (100/100)

When I see your face my hearts burst into fire. Empty
MesajKonu: Geri: When I see your face my hearts burst into fire.   When I see your face my hearts burst into fire. Icon_minitimeÇarş. Eyl. 05, 2012 7:38 am

    ''Üzgünüm leydim, sizi rahatsız etmek değildi amacım. Beni maruz görün, sizi nasıl memnun edebilirim?''

    Tatlı ve bir o kadar da kibar bir selamlamanın ardından dolgun dudaklarından firar eden melodik sesin sahibi, kelimeleriyle dahi Fire'ı büyülemeyi başarıyordu. Dudaklarından azad edilen her bir kelime telaffuzunda kalbinin ritminin bozulmasına müsaade ederken, midesinde ve vücudunun çeşitli yerlerinde başlayan karıncalanmaya karşı biraz rahatsızdı; lakin yine de bu tatlımsı acı his, o kadar da kötü sayılmazdı. Rahatsız edici ama bir o kadar da hoştu. Sonuçta tüm bu duyguları bir çırpıda hissedebilmesinin kaynağı Victor Châtillon'dı. Temiz havadan bir parça oksijen çaldı daha rahat hissedebilmek için; ama bununla birlikte burnuna dokunan Victor'ın parfümü, aklını başından almasına yeter ve artardı. Yine de bu parfüm kokusu yüzünde anlamsız bir tebessüm oluşturmuştu. Şaşkın ve hoşnut bir sesle, düşünmeden konuşmasına neden olan yine Victor'ın bakışları ve içine işleyen parfümünün nahoş kokusuydu.

    ''Beni takip ettin.''

    Dudakları aralıklı kalmıştı, cümlesi bittiğinde. Bunu neden sesli dile getirdiğini kendisi de bilmiyordu. Kelimeler birkaç saniye içerisinde daha da anlamlı gelmeye başladığında ise, vücudunu bir şok dalgası kaplamıştı. Okulun -neredeyse- en çapkın çocuğundan hoşlanıyordu ve bunu şapşal bir sırıtışla birlikte birkaç kelime eşliğinde gereğinden fazla -saf bir insanın bile anlayabileceği kadar fazla- açık ediyordu. Victor'ın söze başlamasını beklemeden boğazını temizledi ve büyücünün yüzüne yapışan çarpık gülümsemeye karşı dudakları düz bir çizgi halini aldı.

    ''Bu hiç hoş bir şey değil.''

    Bakışları büyücünün dudaklarında takılı kaldığında ağzından çıkan sözlerin yanlış anlaşılmasını istemedi Winter. ''Yani beni takip etmen,'' diye düzeltti hızlıca. Hemen bakışlarını saklayacak bir yer aradı kelimeleri tükendiğinde. Yere fırlattığı çantasının kapağı açılmış, içindeki kitap ve günlük ise onunla beraber çok yakınına savrulmuştu çim alanda. Hızlı bir hareketle kitap ve günlüğünü çantasına sığdırmaya çalışmış ve işi bittiğinde ise yüzüne düşen büyük bir tutam saçını geriye savurarak, yapacak başka hiçbir işinin kalmadığını fark etmişti. Victor'ın karşısında oyalanacağı başka hiçbir şey yoktu. Eli mahkum ona bakacak, onu izleyecek ve onu dinleyecekti. Bir kez daha derin nefes aldı, bu sefer büyücünün parfümünün boğazını yakmasına izin vererek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
When I see your face my hearts burst into fire.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Fight Fire With Fire
» Fire Burns

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: H O G W A R T S :: Okul Arazisi :: Yasak Orman-
Buraya geçin: