Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Vera Vlonjati.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Vera Vlonjati

Vera Vlonjati


Mesaj Sayısı : 18
Kayıt tarihi : 19/07/12

Özel
Rp Puanı:
Vera Vlonjati. Left_bar_bleue98/100Vera Vlonjati. Empty_bar_bleue  (98/100)

Vera Vlonjati. Empty
MesajKonu: Vera Vlonjati.   Vera Vlonjati. Icon_minitimePerş. Tem. 19, 2012 8:46 am

    Yıldızların gökyüzünden Hogwarts şatosuna selam ettiği bu gece rüzgar, görkemli saat kulesinin kenarında masumca oturup hayal dünyamda kendimle çelişmekte olan bana tokat gibi çarpıyordu adeta. Üzerimdeki uzun mavi siyah benekli geceliğim arada bir kendini rüzgarın ihtişamına kaptırıp uçuşmaya kalkıyor, inatla havalanıyordu. Doğrusu bunu pek umursamıyordum. İlkbaharın son günleri olmasına rağmen havalar yeterince ısınmıştı. Günün en sevdiğim saati olarak nitelediğim gece yarıları gizlice yatakhaneden kaçıp saat kulesinde ılık rüzgarın suratımı dövmesine izin veriyor, bundan son derece haz bile alıyordum. İnsan yalnız kalmayı sevmez hatta korkar derler. Sanırım ben bir istisnaydım. Yaklaşık iki ay kadardır. Derin düşüncelerime dalıyor, kafamın içindeki sorulara mantıklı cevaplar arıyordum. Bulamadığımı anlamak zor olmuyordu aslında. Hatta bunu kendime bile itiraf ediyordum. Ben neyim? Sorusuna cevap bulmak bu o kadar da kolay olamazdı elbette. Son zamanlarda yaşadıklarımdan dolayı içime kapanmam ve yalnız kalma isteğim fazla zaman almamıştı. Çevremdeki insanlar bendeki bu garipliği farkına varmış öneceleri fazlaca üstüme geldiyseler bile onlarda en sonunda beni yalnız bırakmayı tercih etmişlerdi. Dersler ve ufak şeyler dışında kimseyle konuşmuyordum bile. Herkes bu durumun Pio’yla ayrılmamla alakalı olduğunu düşünüyordu. –Ahh saçmalamayın. Bir erkek yüzünden depresyona girecek değilim* Kimsenin ne düşündüğü ya da ne konuştuğu umrumda değildi. Kimileri Hufflepuff prensesinin havası söndü o bir canavar diye gülüşerek dedikodumu açık ve sesli bir şekilde yapıyor, duymam için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlardı. Ben ise duymazdan geliyor, sallamıyordum bile. Sanırım uğraşacak daha önemli sorunlarım vardı. Bu sorunlarımı halletmeye çalışırken de kimseye zarar vermek istemiyor, kimsenin öğrenmesini doğru bulmuyordum.


    Bu çaresiz düşüncelerim bundan tam iki ay kadar önce başlamıştı. İksir dersinden önceki öğle arasında yatakhaneye cüppemi giymek için uğradığımda, yerde bulduğum aynayla başladı her şey. Elime almakta tereddüt bile etmediğim kırık bir ayna parçasından başka bir şey olmayan şeyi yerden alırken, kırık parçalarının işaret parmağıma batması ve kanların aynanın üzerine damlaması, dikkatimi aynaya vermemle gördüğüm başka bir yüz. Kulağa oldukça garip geliyor öyle değil mi? Bencede. Aslında tek amacı aynayı alıp yanındaki masaya koyacak olan birisi için değişik bir deneyim diyebiliriz. İlk aklıma gelen elbette aynanın büyülendiğiydi. Belkide kötü bir şaka diyerek pek fazla ciddiye almadım. Ama elbette aynadan kopamadım. Kimin olduğu hakkında en ufak bir fikrim olmayan aynayı yanımdan bile ayırmıyordum. Elbette kendimi kesmemek için gösterdiğim çabayı söylemiyorum bile. Onu yatakhanede bırakmaya korkuyorum. Belkide birisi çalacak düşüncesiyle onunla birlikte uyuyorum. Aynanın büyülendiği düşüncesi asılsız çıktı. Öyle bir şey olduğu düşüncesiyle büyüyü bozmak için bütün her şeyi denedim. Kütüphanede araştırmadığım kitap kalmamıştı. Hatta bir gece gizli gizli yasak bölüme girmiş bir şeylere bakmış ama yakalanma korkusuyla yarıda bırakıp çıkmak zorunda kalmıştım. Baktıklarımında pek bir yararı olmamıştı zaten. Ayna gayet normaldi. İşin komiği aynaya dikkatsiz ve öylesine baktığımda her şeyin normal olmasıydı. Dikkatimi sonuna kadar verdiğim o anlarda ise o başka yüzle karşılaşıyordum. Benim gibi kumral, daha kemikli suratı olan zümrüt yeşili parlak gözlere sahip, bana göre daha ince kaşlı, hoş bir kız. Aşağı yukarı benim yaşlarımdaydı. Daha önce onu hiç görmemiştim. Öyle birisinin varlığından haberim bile yoktu yani. Aynaya cüppeyle baktığımda gördüğüm manzara ise birisini delirtmeye yetecek düzeydeydi. Bunu son iki hafta önce farketmiştim. Cüppeyle aynaya baktığımda Hufflepuff armamın Slytherin olduğunu görüyordum. Yani gördüğüm kız Slytherin’di. Tamam ama bunun ne anlama geldiğini hala çözemiyordum. Aynayı bulduğum günden bu zamana kadar aslında fazlaca şeyin değiştiğini aynaya bakarken Slytherin cüppesini farkettiğimde anlamıştım. Zamanla benliğimden uzaklaşmış masumiyetimi kaybettiğimi hissediyordum. İnsanlara karşı gaddarca ve bencilce davranmaya bile başlamıştım. Üç aylık bu süreç içerisinde kaybetmeye olan tahammülüm git gide azalmış, arkadaşlık ilişkilerim berbat olmuş, hatta sevgilime deli gibi aşık olmama rağmen ona gidip işe yaramaz birisi olduğunu ve ondan herhangi bir çıkar elde edemediğimi söyleyip ayrılmıştım.Tam tamına üç aydır o kadar değişmişti ki her şey. Bu yaptıklarımı aslında isteyerek yapmadığı yalnız kaldığımda farkediyor, sonrasında düzeltmeye çalışıyor çalıştıkça berbat ediyordum. Çevremde neredeyse kimse kalmamıştı. Buna neden olan tek kişiyse bendim. Okuldan herhangi birisine söylemeye korkuyor, lanetli ya da deli muamelesi göreceğimi düşünüyordum. Kendimle ve geçmişimle ilgili en ufak ayrıntıyı bile dikkate alıyor parçaları birleştirmeye çalışıyordum. Bu büyük sırrımı paylaşabildiğim kimse yoktu. Saat kulesi ve yıldızlar dışında. Yıldızların her zaman sihirli olduklarını düşünürdüm. Kulenin soğuk tahtasına uzandığım bazı zamanlarda yıldızları dikkatle izlemeye zamanım oluyor onlarla konuşuyordum. Kulağa çılgınca geliyor olabilir, ama zaten yaşadığım bunca şey yeterince çılgınca değil mi? Konuşacak kimsemiz olmadığı zaman hepimiz sığınacak bir dal aramaz mıyız? Yalnızlığın yükünü kaldırabilen pek kimse yoktur derdi annem. Belkide çok yalnız olduğu için derdi. Bilemiyordum. O her zaman haklıydı. Onunla konuşabilmeyi çok isterdim. Eskisi gibi ona mektuplar yazmayı, heyecanla ve sabırsızlıkla bana yazmasını beklemeyi her yazdığında bana ufak hediyeler göndermesini özlemiştim. Ama ne yazık ki artık bu mümkün değildi. Onu kaybedeli bir yılı geçiyordu ama ben hala dünmüş gibi acımdan en ufak bir şey kaybetmemiştim. Belki de hala yaşıyordu ama artık mektuplarıma cevap vermiyordu. Artık eve döndüğümde bana hoşgeldin demiyordu. Belki kaçmış belki de kaçırılmıştı... Bir yıldır en ufak bir haber bile alamıyordum ondan. Oysa o gitmeden önce her şey o kadar normaldi ki. Herkes gibi sıradan ve kendi halinde bir ailem vardı. Sıcak sevimli bir evimiz iyi komşularımız vardı. Annem gittiğinden beri her şey altüst olmuştu. Şimdi yanımda olmasını ve bana yardım etmesini çok isterdim. Her şeyimi tereddüt etmeden paylaşabileceğim tek insan oydu. Belki şu an beni görüyordu. Zamanla değişik bu kadar kötü birisi olmama kızıyor, yakıştıramıyordu. Tıpkı benimde kendime yaptığım gibi. İstem dışı olan bu değişime anlam veremiyor öz karakterimden olabildiğince zıt olan başka birisine dönüşüyordum. Bildiğim doğruları kaybediyor, yeni doğrular buluyor, kabulleniyor ve ona göre davranıyordum. Sevgilim Pio, en yakın arkadaşım Laetitia ve daha bir çoğu artık benden nefret ediyor suratıma bile bakmıyorlardı. Bunları istemsizce yaptığımı onlara anlatamıyordum. Çünkü sadece yalnız başıma kaldığımda gerçek ben gibi davranabiliyordum. Bu daha ne kadar böyle devam edecek bilmiyordum.


    Bakmadığım zamanlarda korkudan ters çevirdiğim aynayı geceliğimin küçük cebinden yavaş hareketlerle elime aldım. İlk baktığım anlarda normal olan görüntüm dikkatimi aynaya ve gözlerime verdiğim anlarda değişiyordu. Ve yine o yüzü görüyordum. Ufak bir yansıma gibi görünüyor ve bir kaç saniye sonra netleşiyordu. Gülümsediğim zaman gülümseyen suratımı astığım zaman asan farklı bir yüz... Mimiklerimiz aynı sayılabilirdi. Beni ürtkütmeye yetiyordu. Tek fark yüz hatlarımızdı. O an aynayı fırlatıp atmak belki işime bile gelebilirdi ama içimdeki bir güç buna engel oluyordu. Sanki onu artık bırakırsam her şey bitecekti, ben bitecektim. Garip bir histi ve tarifi yoktu aslında. Resmen ona çocuğum gibi bakıyordum. Sanki bu ayna benim bir parçamdı. Atmaya, kırmaya kıyamıyordum. Ama böyle devam ederse delirecektim. Onunla defalarca konuşmayı bile demiştim. Ses tonumuz bile aynıydı. Ona ne söylüyorsam o da aynı anda benimle aynı şeyleri söylüyordu. Sinirle aynayı yavaşca indirip dikkatlice geceliğimin küçük cebine yerleştirdim. Yine her zaman olduğu gibi sorularıma cevap bulamadığım bu geceyi yatakhaneye dönerek az da olsa huzur içinde sonlandırmayı umut ediyordum.

    3 Ay sonra

    Hayatın size tamamıyla anlamsız geldiği, yaşamak adına hiçbir gayenizin kalmadığı anlar oldu mu? Benim fazlasıyla. Asla düzelmeyeceğini bildiğim bu karanlığın içine hapsolmuşluk hissi. Zamanla yitirdiğim benliğim, duygularım, sevgim ve inancım. Hepsi benim için kulağa komik gelen bir zırvalıktan ibaretti. Benim için mantıklı olan tek şey yanımdan asla ayırmadığım aynamın bana hissettirdikleriydi sadece. Belirgin olarak hissettiğim tek hissin acıdan ibaret olduğunu söyleyebilirim. Daha fazla karşı koyamadığım bu güçle inatlaşmayacaktım. Bu acıdan kurtulmanın tek bir yolu vardı. O da yok olmak. Bana emredilen buydu. Kurtulmak için yapmam gereken tek şey. Bu hapsolmuşluğun tek çözümü. Zamanla beni buna inandırmıştı işte. Şimdiyse güvendiğim ve inandığım tek şey hislerimdi... Bu yüzden de buradaydım. Sonsuz olacağım yerde. Kendimi sonsuzluğa ve huzura bırakacağım bu falez’de. Küçük kasabamızın gözden uzak ve görgemli uçurumundaydım. Tenimi ve ruhumu kavuran, bedenimin her zerreciğini karıncalandıran güneş sanki bir an önce bitir bu işi dercesine bana işaret veriyordu. Son derece rahatsızlık duyduğum bu hissin az sonra bitecek olmasıysa beni rahatlatmaya başlamıştı. Uçurumun kenarına yavaş, temkinli ama emin adımlarla yaklaşırken, ezilmiş kum yığınlarının arasında hala sararmamış bir kaç ot parçasına değen çıplak ayaklarım bir yerlerde yaşam umudunun varolduğunu kanıtlamaya çalışır gibiydi. Bense son derece kararlıydım. Her şeyini ve herkesini kaybetmiş bir hiç olarak görüyordum kendimi. Hayatın bütün güzelliklerinden yoksun, kara bir girdabın süreklediği zayıf ruhlardan birisiydim sadece. Savaşacak, karşı koyacak en ufak bir güzellik bile barındırmıyordum içimde. Öfke ve kötü ruhların teslim aldığı silik bir ruh, nefes alan cansız bir bedendim ben. İçimde yaşadığım bu kötü karanlığın bitmesi içinse ölmem gerekiyordu. İçimde en ufak bir korku yoktu bununla ilgili. Korkmak için hiçbir geçerli sebebimim yoktu zaten. Zamanla çürümüştü içimdeki tüm güzellikler. Çevremdeki herkese zarar vermiş, nefretlerini kazanmış ve hayatta tek başıma kalmıştım. İşin ilginç tarafı bir süreden sonra bunu bilinçli ve istekli yapmaya başlamış olmamdı. Tıpkı şu an yapacağım şeyi istediğim gibi.

    Ayaklarım uçurumun kenarına iyiden iyiye yaklaştığında iç huzurumun git gide arttığını hissetmeye başlamıştım. Kendimi aşağıya bıraktığımda artık huzura kavuşacaktım ne de olsa. Bu inançla aynamı son bir kez daha elime aldım. Ona baktığım anda etrafımdaki güneş gitmiş, gri, bulanık bir gökyüzü gelmişti yerine. Tıpkı içimdekiler gibiydi karmakarışıktı her şey. Kırık parçaları zamanla kendiliğinden birleşmiş aynamın benim yaşama sevincimi kullanarak bunu başardığını nereden bilebilirdim ki. Onu ilk bulduğumdaki çatlaklığının her geçen gün birleşmesi benim daha da solmama neden olmuştu oysa ki. Şimdiyse aynaya baktığımda gördüğüm o farklı yüz yoktu. Gördüğüm tek yüz benimkisiydi. Aynı o gördüğüm ve beni ürküten kız gibiydim. Aynamı her elime aldığımda olduğu gibi bana emirler vermeye başlamıştı. Kulağımda yankılanıyordu yavaş yavaş. Bunu hissedebiliyordum. Küçük ve derin bir fısıltı, belli belirsiz bir uğultuydu. Beynimin içinde yankılanan bu ses bana son görevimi bildiriyordu. Huzur hissettiğin yerde, derinlerde. En uçsuz bucaksız denizlerde.*.Aynaya bakmaktan kendimi alamıyordum. Falez’in en uç noktasına ilerlemiştim farketmeden. Kendimi bırakmak üzereydim. Rüzgar öylesine sert esiyordu ki nefes alamadığımı hissetmeye başlamıştım. Gözlerimi kapattım. Artık bitecekti. Bitecek ve güzel günlerime geri dönecektim. Kendimi boşluğa teslim etmeme saliseler kalmışken ani bir şekilde, duyduğum o sesle irkilerek donakaldım. ‘’ Yapma.’’ Olduğum yere çakılmış gibi kalakalmıştım. Sesin geldiği yöne yavaşça yüzümü çevirdiğimde gördüğüm manzara’yla birlikte anında gözyaşlarım süzülmeye başlamıştı. Yinede elimde sımsıkı tuttuğum aynamı bırakamıyor, bulunduğum yerden ayrılıp ona koşacak, sımsıkı sarılacak gücü bulamıyordum. Anneme... Güzel turkuaz gözlerindeki hüznü farketmem geç olmamıştı. Hala öylesine derin ve naif bakıyordu ki bana. Onsuz kaldığım süreç içerisinde değişen tek şey gözleri daha doygun ve daha tecrübeliydi. ‘’Hepimizin içindeki güzellikleri kaybettiğini sandığı anlar oluyor. Çaresiz, yalnız kalabiliyor. Ama bir çıkış yolu her zaman vardır Vera’m.’’ Bu sözlerinden sonra gözlerimden dökülen yaşlar hıçkırıklara dönüşmüş ve ani bir hışımla yüzümü tekrar deniz’e doğru çevirmiştim. Onun suratına bakmak bana iyi gelmiyordu. Kafam karışıyor ve karıştıkça canım daha fazla yanıyor adeta beynimle birlikte bedenimde de bir basınç hissediyordum. Kalp çarpıntımın hızlandığını anlamam güç olmadı. Nefes alış verişlerim düzensizleşmişti. Sağ kolumla gözlerimdeki yaşları sıyırdım titreyerek. Silkelenerek kendime geldim. Yine en az bedenim gibi titrekleşen dudaklarımdan dökülmesi için bu sözleri esirgeyemedim. Hala onun suratına bakmamakta ısrarcıydım.

    ‘’ Bu zamana kadar nerelerde olduğun umrumda değil. Senden nefret ediyorum.’’
    ‘’ Hayır tatlım hepsini açıklayabilirim lüt.. ‘’
    ‘’ Yalan söylüyorsun. Sen bizden kaçtın! Beni ve aileni bırakıp kaçtın işte. Çünkü sen kocaman bir korkaksın Bencil bir korkaksın.’’ Son sözlerimden sonra sesimdeki hiddet aniden bulutların arasından ortaya çıkan ve yeri göğü inleten şimşeği tetiklemiş gibi görünüyordu.‘’ Bu içinde hapsolduğun durumun farkında bile değilsin. Gittim evet. Çünkü sana zarar vermemek için. Aileme sevdiklerime zarar vermemek için iz bile bırakmadan yok oldum. Ama şimdi buradayım. Yaşadığım şeyleri seninde yaşadığını görmek beni üzüyor. Ama sen daha güçlüsün Vera. O elindeki laneti burada tam burada at ve kurtul. Daha sonra evimize gidelim. Gidelim ve tekrar eski günlerdeki gibi olalım.’’ Bir yanım onunla gitmeyi delicesine istiyor öbür yanımsa bana verilen son görevimi yerine getirmeden gittiğimde asla huzura kavuşamayacağımı söylüyordu. ‘’ Sana ya da bir başkasına inanmıyorum. Hepinizden, herkesten nefret ediyorum. Bana verilen bu son görevi yerine getirmek zorundayım.’’
    ‘’ Benim minik bebeğim annesini hiçbir zaman üzmez. Sen böyle biri değilsin.Yalvarırım Vera. Her şeyi telafi edebilirim. Lütfen içindeki lanetin seni ele geçirmesine izin verme. Sadece gerçekten ne istediğine karar ver. Sadece onu düşün. Eski günlerimizi. Yapabilirsin kızım. Ona karşı koyabilirsin onu denize fırlat. Sana söz veriyorum her şey güzel olacak.’’

    Ayaklarım hala falezin en uç noktasındaydı. Karar vermek için fazla geç değil miydi? İçimdeki bulantı git gide artıyor artık bir an önce işi bitirmem için baskı yaptıldığını hissediyordum. Aynayı tuttuğum elimden süzülen kanlar ayak parmaklarımın üzerine damlıyordu. Sımsıkı tuttuğum aynamı yavaşca elimden kaydırarak yanımdaki toprak yığınının üzerine bıraktım. Bunu yaparken bakışlarım istemsizce de olsa annem’e kaydı. Ellerini bana uzatmış bir biçimde gözlerime bakıyordu. Güzel gözlerinden ufak ufak yaşlar süzülmeye başlamıştı. Zor da olsa bakışlarımı tekrar diğer yöne çevirdim. Gözlerimi tekrar kapattım. Sadece Cennet’i düşünüyordum artık. İçimde karanlıktan kurtumanın tek yolu buysa orada eski günlerime geri dönebilirdim. Hayalim her zaman bir melek olmaktı. Ve şu an hayallerim gerçekleşiyordu. İnsanların hayatını mahvetmiş, çevresindeki insanların mutsuzluğundan mutluluk duyan, çevresinde bir tane bile mutsuz etmediği insanı kalmadığı için delirme noktasına gelen kötü bir melek olarak ölmeyecektim. İçimde annemin bana verdiği o gücü az da olsa taşıyordum. İnanç. Ve eğer inanmam gereken birisi varsa o annemden başkası olamazdı! Hışımla anneme döndüm ve hemen sağ yanımdaki aynayı aynı hışımla elime aldım. ‘’ Buraya kadar. Seninle yollarımız ayrılıyor. Son görevimizi yerine getiremediğim için üzgünüm majesteleri. Ama sanırım ölmek için biraz genç sayılırım.’’ Sol elimin bütün kuvvetiyle onu falez’den aşağıya fırlattım. Nereye gittiğini umursamadan bir an önce annemin yanına gitmek için fazlasıyla heyecanlıydım. Yüzümü ona tebessümle çevirdiğimde aynı tebessümü onun yüzünde de gördüm. Bir an önce ona sarılmak istiyordum. Ama ne yazık ki tam ona koşacakken ani dönüşümle beraber ayağımın kayması ve ne olup bittiğini anlamadan ayna hızında falez’den aşağıya uçmamla beraber duyduğum tek ses. ‘’Vera.’’

    ‘’ Ölmek istemiyorum.’’
    ‘’ Hey hey hey sakin ol Vera. İksir dersine daha fazla geç kalırsan Profesör Semenov dediğin gibi seni öldürebilir. Acele etsen iyi edersin. Ayrıca o geceliği hemen değiştir yoksa hasta olacaksın sırılsıklamsın şapşal! Sanırım gece senin için fazla ateşli ve Pio doluydu! ‘’ Hala neler olduğunu anlamaya çalışırken yanıma oturmuş kızın en yakın arkadaşım olan Laetitia olduğunu farketmemle kafamı yorgana gömüp dişlerimin arasından çığlık atmaya başlamam arkadaşımın fazlasıyla komiğine gitmiş gibiydi. Öyle ki kahkahalara boğulmuştu. Bütün bu yaşananların hepsi bir rüyadan mı ibaretti yani? Evet hepsi bir rüyadan ibaretti elbette. Rüya değil kabus demeliydi buna. Hayatımın en kötü kabusu hatta. ‘’Berbat bir kabus gördüm Laet. İksir kitaplarımı ortak salondan al ve sınıfa git. Hemen üstümü değiştirip geliyorum. Ayrıca en arkalardan bir yer tut ve anlatacaklarımı deli gibi merak et. Hemen geliyorum.’’ Tatlı cadının yanağına ufak bir öpücük kondurduktan sonra aceleyle yataktan kalktım. Bunun hoşuna gittiği belliydi. Tamam anlamında göz kırparak yatakhaneyi terketti. Etrafıma baktığımda kimsenin kalmadığını farkettim ve aceleyle üzerimi giydim ve cüppemi üzerime geçirdim. Görkemli Hufflepuff armamı daha önce hiç bu kadar sevgiyle baktığımı hatırlamıyordum. Saçlarımla uğraşacak vaktim bile yoktu. Komidinin üstünde duran asamı cüppemin içine tıkıştırdıktan sonra koşar adımlarla yatakhanenin çıkışına ilerledim. Hızım ayağıma çarpan ve dikkatimi çeken yerdeki şeyle bozuldu. Aniden duraksadım ve yavaşca hipnotize olmuş gibi yere eğildim. Yerdeki kırık aynayı elime almaya çalışırken sivri ucu işaret parmağıma batmış, parmağım kanamaya başlamıştı. Yaklaşık bir otuz saniye kadar olanlara anlam veremeyerek donakalmıştım. Ardındansa daha önce ağzımdan hiç çıkmayan büyüklükte bir kahkaha... İşaret parmağımı dudaklarımın arasına alıp emmeye başlamıştım gülmeye devam ederek. Gören olsa delirdiğimi falan düşünebilirdi. – ve elbette bu saçma şeye hemen bir son verecektim. Hızlıca yerden kalktım ve elimdeki çatlamış olan aynayı hışımla ve mutlulukla yatakhanenin öbür ucuna fırlattım. Daha sonra hızlı adımlarıma devam ederek ve bir yandan durduramadığım kahkahalarım eşliğinde ve olayları bir an önce anlatma isteğimle İksir dersliğinin yolunu tuttum.‘’Bir daha asla!’’

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alyssha Cassidy Malfoy
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Alyssha Cassidy Malfoy


Lakap : Aly, Cass
Rp Sevgilisi : Xavier Shane Raymond.
Mesaj Sayısı : 827
Kayıt tarihi : 01/11/09

Özel
Rp Puanı:
Vera Vlonjati. Left_bar_bleue100/100Vera Vlonjati. Empty_bar_bleue  (100/100)

Vera Vlonjati. Empty
MesajKonu: Geri: Vera Vlonjati.   Vera Vlonjati. Icon_minitimePerş. Tem. 19, 2012 8:55 am

# Betimleme: 29/30
# Akıcılık: 10/10
# Yazım Kurallarına Uyum: 10/10
# Sayfa Düzeni: 10/10
# Renklendirme: 5/5
# Kurgu: 24/25
# Uzunluk: 10/10

[ Toplam: 98 ]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Vera Vlonjati.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Vera Vlonjati.
» Vera Lynn Bones
» Vera Lynn Bones
» Vera Lynn Bones
» Vera Lynn Bones

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: Role Play Geçmişi-
Buraya geçin: