|
| | Metamorfmagus Alımları | |
|
+16Bellatrix Bloodworth Roxana Romanova Summer S. Archangel Jack Stepanoviç Karenin Konstantine Slavik Ysebel Moore Chryseis Châtillon Loki Laufeyson Aretha Henderson Estrella Estévezia Euterpe Châtillon Pierretta Qixinâ Veradiscia Bratčikovaite Carmella Decartius Vera Vlonjati Theodorakis Palabras 20 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Theodorakis Palabras
Lakap : Apollo Rp Sevgilisi : -- Mesaj Sayısı : 605 Kayıt tarihi : 19/08/10
Özel Rp Puanı: (99/100)
| Konu: Metamorfmagus Alımları Salı Tem. 17, 2012 2:33 am | |
| Asa veya iksire ihtiyaç duyulmadan görünümü değiştirebilme yeteneğidir. Metamorfmagus öğrenilebilen bir yetenek değildir. Doğuştan gelen bir özelliktir ve çok nadir olarak görülür. Bu özelliğe sahip olan büyücüler, istedikleri gibi görünümlerini değiştirebilirler. * Metamorfmagusların iki ünlü seçme hakkı vardır. * Eğer Metamorfmagus iseniz lütfen Ünlü Listesi'ne meta ünlünüzü bildiriniz. - Metamorfmagus: 85 RP ve üstü. - Alınacak üye sayısı: 15 ( 10/15) - Form:
Ad-Soyad: Rp Seviyesi: Metamorfmagus Ünlünüz: Örnek Rol Oyunu:
- Metamorfmagus Listesi:
Xaviera Schnёider Aurelia Swensén Julius Henning Carmella Decartius Euterpe Châtillon Estrella Estévezia Loki Laufeyson Chryseis Châtillon Jack Stepanoviç Karenin Summer S. Archangel
En son Apollodoros Olvirsson tarafından C.tesi Tem. 06, 2013 9:23 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Vera Vlonjati
Mesaj Sayısı : 18 Kayıt tarihi : 19/07/12
Özel Rp Puanı: (98/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Cuma Tem. 20, 2012 5:26 am | |
| Ad-Soyad: Vera Vlonjati. Rp Seviyesi: 98. Metamorfmagus Ünlünüz: Henüz karar verilmedi. Örnek Rol Oyunu: - Spoiler:
Yıldızların gökyüzünden Hogwarts şatosuna selam ettiği bu gece rüzgar, görkemli saat kulesinin kenarında masumca oturup hayal dünyasında kendisiyle çelişen bana tokat gibi çarpıyordu adeta. Üzerimdeki uzun mavi siyah benekli geceliğim arada bir kendini rüzgarın ihtişamına kaptırıp uçuşmaya kalkıyor, inatla havalanıyordu. Bunu pek umursamıyordum doğrusu. İlkbaharın son günleri olmasına rağmen havalar yeterince ısınmıştı. Günün en sevdiğim saati olarak nitelediğim gece yarıları gizlice yatakhaneden kaçıp saat kulesinde ılık rüzgarın suratımı dövmesine izin veriyor, bundan son derece haz bile alıyordum. İnsan yalnız kalmayı sevmez hatta korkar derler. Sanırım ben bir istisnaydım. Yaklaşık üç ay kadardır. Derin düşüncelerime dalıyor, kafamın içindeki sorulara mantıklı bir cevap arıyordum. Bulamadığımı anlamak zor olmuyordu aslında. Hatta bunu kendime bile itiraf ediyordum. ‘’ Ben neyim?’’ Sorusuna cevap bulmak bu o kadar da kolay olamaz elbette. Çevremdeki herkes bu durumu farkına varmış neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ben ise dersler ve ufak şeyler dışında kimseyle konuşmuyordum bile. Herkes bu durumun Pio’yla ayrılmamla alakalı olduğunu düşünüyordu. –Ahh saçmalamayın. Bir erkek yüzünden depresyona girecek değildim* Kimsenin ne düşündüğü ya da ne konuştuğu umrumda değildi. Kimileri Hufflepuff prensesinin havası söndü diye gülüşerek dedikodumu açık ve sesli bir şekilde yapıyor, duymam için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlardı. Ben ise duymazdan geliyor, sallamıyordum bile. Sanırım uğraşacak daha önemli sorunlarım vardı.
İşte bu çaresiz düşüncelerim bundan tam üç ay kadar önce başlamıştı. İksir dersinden sonraki öğle arasında yatakhaneye cüppemi değiştirmek için uğradığımda, yerde bulduğum ayna sayesinde. Elime almakta tereddüt bile etmediğim kırık bir ayna parçasından başka bir şey olmayan şeyi yerden alırken baş parmağımı kanatması ve kanların aynanın üzerine damlamasıyla dikkatimi aynaya vermemle gördüğüm başka bir yüz. Kulağa oldukça garip geliyor öyle değil mi? Bencede. Aslında tek amacı aynayı alıp yanındaki masaya koyacak olan birisi için değişik bir deneyim diyebiliriz. İlk aklıma gelen elbette aynanın büyülendiğiydi. Belkide kötü bir şaka diyerek pek fazla ciddiye almadım. Ama elbette aynadan’da kopamadım. Kimin olduğu hakkında en ufak bir fikrim olmayan aynayı yanımdan bile ayırmıyordum. Elbette kendimi kesmemek için gösterdiğim çabayı söylemiyorum bile. Onu yatakhanede bırakmaya korkuyorum. Belkide birisi çalacak düşüncesiyle onunla birlikte uyuyorum. Aynanın büyülendiği düşüncesi elbette asılsız çıktı. Öyle bir şey olduğu düşüncesiyle büyüyü bozmak için bütün her şeyi denedim. Ayna gayet normaldi. İşin komiği aynaya dikkatsiz ve öylesine baktığımda her şeyin normal olmasıydı. Dikkatimi sonuna kadar verdiğim o anlarda ise o başka yüzle karşılaşıyordum. Benim gibi sarışın, daha kemikli suratı olan yeşil gözlü hoş bir kız. Aşağı yukarı benim yaşlarımdaydı. Daha önce onu hiç görmemiştim. Öyle birisinin varlığından haberim bile yoktu yani. Aynaya cüppeyle baktığımda gördüğüm manzara ise birisini delirtmeye yetecek düzeydeydi. Bunu son iki hafta önce farketmiştim. Cüppeyle aynaya baktığımda Hufflepuff armamın Slytherin olduğunu görüyordum. Yani gördüğüm kız Slytherin’di. Tamam ama bunun ne anlama geldiğini hala çözemiyordum. Tam tamına üç aydır bu düşüncelerle boğuşuyordum işte. Okuldan herhangi birisine söylemeye korkuyor, canavar ya da lanetli muamelesi göreceğimi düşünüyordum. Çoğu zaman bu durumun karakterimle bir alakası olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Düşünüyorum da... Çevremdeki herkes benim dengesiz olduğumu söyler. Çift karakterli olduğumu savunurlardı. Bu düşünceleri hiç bir zaman umursamadım. Hatta aklımın köşesinde bir yer bile edinmemişti. Taa ki bu olaylar olana dek. Kendimle ve geçmişimle ilgili en ufak ayrıntıyı bile dikkate alıyor parçaları birleştirmeye çalışıyordum. Bu büyük sırrımı paylaşabildiğim kimse yoktu. Saat kulesi ve yıldızlar dışında. Yıldızların her zaman sihirli olduklarını düşünürdüm. Kulenin soğuk tahtasına uzandığım bazı zamanlarda yıldızları dikkatle izlemeye zamanım oluyor onlarla konuşuyordum. Kulağa çılgınca geliyor olabilir, ama zaten yaşadığım bunca şey çılgınca değil mi? Konuşacak kimsemiz olmadığı zaman hepimiz sığınacak bir dal aramaz mıyız? Yalnızlığın yükünü kaldırabilen pek kimse yoktur derdi annem. Belkide çok yalnız olduğu için derdi. Bilemiyordum. O her zaman haklıydı. Onunla konuşabilmeyi çok isterdim ama sanırım bu şu an için pek mümkün değildi. Sadece her şey çok karmaşıktı ve kaldırabileceğim bir şey değildi. Henüz on beş yaşındaki bir kız için pek normal sayılmayan şeyler yaşıyordum.
Bakmadığım zamanlarda korkudan ters çevirdiğim aynayı geceliğimin küçük cebinden yavaş hareketlerle elime aldım. İlk baktığım anlarda normal olan görüntüm dikkatimi aynaya ve gözlerime verdiğim anlarda değişiyordu. Ve yine o yüzü görüyordum. Gülümsediğim zaman gülümseyen suratımı astığım zaman asan farklı bir yüz... Mimiklerimiz aynıydı. Hatta bakışlarımız da. Tek fark yüz hatlarımızdı. Ahh... O an çaresizlikle aynayı indirdim. Daha fazla bakamayacaktım sanırım. O an aynayı kırıp atmak belki işime bile gelebilirdi ama içimdeki bir güç buna engel oluyordu. Sanki onu kırarsam her şey bitecekti, ben bitecektim. Garip bir histi ve tarifi yoktu aslında. Resmen ona çocuğum gibi bakıyordum. Sanki bu ayna benim bir parçamdı. Atmaya, kırmaya kıyamıyordum. Ama böyle devam ederse delirecektim. Buna bir an önce bir çözüm bulmalıydım. Ya da unutmalı... Ama bir şey yapmalıydım. Anneme ulaşmalıydım mesela. Bir şekilde. Ona mektup yazabilirdim. Hatta bu gece. Evet artık onunla paylaşmalıydım her şeyimi. Bana yardım edebilecek tek kişi oydu... Yerden usulca kalktığımda aynamı tekrar cebime koydum yavaşca. Gecenin bir yarısı mektup yazma fikrinin nereden geldiğini sormayın bile. Ağır ve sessiz adımlarla yatakhaneye ilerlerken içimdeki umut ve merak tarif bile edilemeyecek derecedeydi. Tek umudum annemdi. Doğduğumdan beri olduğu gibi. Her zaman olacağı gibi...
| |
| | | Carmella Decartius Ravenclaw VII. Sınıf Öğrencisi
Lakap : Carmy. Rp Sevgilisi : Conrad Hill. Mesaj Sayısı : 322 Kayıt tarihi : 20/07/12
Özel Rp Puanı: (97/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Cuma Tem. 20, 2012 7:32 am | |
| Ad-Soyad: Carmella Decartius. Rp Seviyesi: 97 Metamorfmagus Ünlünüz: Eğer başkasının kullandığı modeli meta alabiliyorsak Emma Watson, alamıyorsak Taylor Swift. Örnek Rol Oyunu: - Spoiler:
onaylanınca sildim ben de.^^ [/list]
En son Carmella Decartius tarafından Paz Tem. 22, 2012 5:12 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Veradiscia Bratčikovaite Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Lakap : Vera Rp Sevgilisi : Benim evet. Mesaj Sayısı : 168 Kayıt tarihi : 03/09/11
Özel Rp Puanı: (99/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Cuma Tem. 20, 2012 7:45 am | |
| Vera Vlonjati, meta ünlünüzü belirlemeden başvuru yapamazsınız. Carmella Decartius, başvurunuz onaylanmıştır. Başkasının kullandığı bir ünlüyü meta olarak kullanamazsınız. Taylor Swift için ünlü listesine başvurmanız gerekmektedir. | |
| | | Pierretta Qixinâ
Rp Sevgilisi : Vicky Mesaj Sayısı : 206 Kayıt tarihi : 20/07/12
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Cuma Tem. 20, 2012 11:29 am | |
| Ad-Soyad: Winter Wylafires Archangel. Rp Seviyesi: 98. Metamorfmagus Ünlünüz: Ira
- Spoiler:
onaylandığı için sildim ben de rpyi ^^ [/color][/justify][/list][/size]
En son Winter W. Archangel tarafından Cuma Tem. 20, 2012 12:24 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Theodorakis Palabras
Lakap : Apollo Rp Sevgilisi : -- Mesaj Sayısı : 605 Kayıt tarihi : 19/08/10
Özel Rp Puanı: (99/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Cuma Tem. 20, 2012 11:47 am | |
| | |
| | | Euterpe Châtillon
Lakap : Persephone ama peri kızı da var. Aşkım diyebiliyor sadece. Rp Sevgilisi : LC'ye çok aşık lakin kavuşamıyor. Mesaj Sayısı : 953 Kayıt tarihi : 25/03/12
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Tem. 22, 2012 4:13 am | |
| - Euterpe Châtillon. - 99. - Liv Tyler. - - Spoiler:
‘‘Euterpe, bu davete katılman gerek.’’ ‘‘Ama istemiyorum teyze, yani ne gerek var ki?’’ ‘‘Yeğenim olarak benim yanımda olmalısın. Ailemiz için…’’ ‘‘Peki, fakat sadece sen ve ailemiz için.’’
Genç kadına olan sevgisi asla azalmıyordu, tersine gün geçtikçe artıyor ve ona tam anlamı ile güveniyordu. Ağzından çıkan her sözcük, Euterpe için bir anlam taşıyor ve kalbine işliyordu. Belki de kibirli dünyasında karşı koyamadığı tek insan teyzesiydi. Bambaşka bir dünyanın bambaşka bir varlığıydı. Ondan uzakta olsa bile genç kadın aklına geldiği zaman gülümsemeye başlardı. Kadın, odasından çıkınca Euterpe sakince yatağına oturdu. Krem renge boyanmış odanın duvarları nota işaretleri ile süslenmişti. Teyzesi, Eu’nun ricasının kıramamış ve böyle yaptırmıştı odasının duvarlarını. Ancak nereden bilebilirdi ki bu isteğin bir tutkuya dönüşeceğini? Bütün ailenin ondan beklentisi farklı olsa bile genç cadı annesinin ilerlediği yola devam etmek istiyordu. Onun bıraktığı yerden devam edecek ve başaramadıklarını onun için başaracaktı. Bakışları krem rengi halıya değerken gözleri yaşarmıştı. O kadar özlemişti ki onları, düşündükçe canının yandığını hissediyordu. Herkesin arkasından ‘duygusuz’ gibi kelimeler kullanmasından usanmıştı, ancak elinden ne gelebilirdi ki? Duygularını gösterecek kadar açık yürekli değildi, olamazdı da zaten. Ona yakışan bir davranış olmazdı. Derin derin nefesler alırken rahatladığını hissetmek istiyordu sadece. Fransa’nın kasvet dolu havasını her daim üzerinde hissediyordu. Baharda bile böyle hissetmesi normal miydi?
Yatağından yavaşça kalktı ve beyaz dolabına doğru adım attı. Bir sürü elbisesi olmasına rağmen hiç birini giymek istemiyordu. Kasvet içini bunaltmaya devam ederken eline geçen ilk elbiseyi üstüne tuttu. Krem rengi mini elbise genç kızın sevdiği giysilerden biriydi. İnce askılı olmasına rağmen straplez gibi durması hoşuna gidiyor ve uzun, muntazam bacaklarını ortaya çıkartıyordu. Her zaman teyzesi de böyle giyinmesi gerektiğini söylerdi. Çıkardığı giysiler üzerinden düşerken katlamaya tenezzül bile etmemişti. Nasılsa evde tuttukları görevliler vardı. Bunları düşünürken burun kıvırdı ve oturduğu sandalyenin yanına özenle bıraktığı topuklu ayakkabılarını giydiği. Büyük bir merakla görüntüsüne bakma ihtiyacı duyarken boyunun topuklu giymesine rağmen daha da bir uzadığını hissetti. Yavaşça başı dönerken yatağının ayak kısmına tutunmuştu. ‘‘Sakin ol Euterpe, kendine gel.’’ Kaşlarını çatarken hala kendine gelmeye çalışıyordu. Hiç başı dönmemişti bugüne kadar, nasıl bir anda böyle bir şey olabilirdi ki? Dengesini sağlarken aynaya doğru yürümeye başlamıştı. Ancak aynada görünen kız kendisi değildi. Çok daha güzel biriydi. Boyu, hiç olmadığı kadar uzundu. Üzerindeki krem rengi elbise kadınsı hatlarını ortaya çıkarırken bacakları daha da bir muntazamdı. Uzun kahverengi saçları, aralarında kızıllar olmak üzere dalgalar halinde kalçasına kadar geliyordu. Yüzü bir ressamın çizimi gibiydi, sanki melek vardı karşısında. Kırmızı dolgun dudakları ile okyanus mavisi gözleri bir bütündü adeta. Kimdi bu karşısındaki, neden değişmişti ve nasıl olmuştu bütün bunlar? Yavaşça gerileyerek makyaj masasının önüne oturduğu… Gözleri, aynadaki güzel kızın gözleri ile buluştuğunda her şeyi yavaş yavaş idrak etmeye başlıyordu. Masanın üzerinde bulunan fotoğrafı eline alır almaz gözlerinin dolmaya başladığını hissetti. Hiçbir şey duymuyor ve düşünemiyordu. Tek düşündüğü aynadaki kız ve resimdeki kadındı. Gözleri aynaya tekrar çarparken dolgun dudaklarından çıkan kelimeler duyulmayacak bir fısıltıdaydı. ‘‘Anne?’’[/size]
| |
| | | Theodorakis Palabras
Lakap : Apollo Rp Sevgilisi : -- Mesaj Sayısı : 605 Kayıt tarihi : 19/08/10
Özel Rp Puanı: (99/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Tem. 22, 2012 10:42 am | |
| | |
| | | Theodorakis Palabras
Lakap : Apollo Rp Sevgilisi : -- Mesaj Sayısı : 605 Kayıt tarihi : 19/08/10
Özel Rp Puanı: (99/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Tem. 22, 2012 10:44 am | |
| Aktif 5 kullanıcı sınırı dolmuştur. Bu nedenle kısa süreliğine Metamorfmagus alımları kapatılmıştır. Diğer yeteneklere başvurmanız rica olunur. Çok büyük bir isteğiniz olursa bana özel mesaj yoluyla ulaşmanız yeterlidir. | |
| | | Theodorakis Palabras
Lakap : Apollo Rp Sevgilisi : -- Mesaj Sayısı : 605 Kayıt tarihi : 19/08/10
Özel Rp Puanı: (99/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Tem. 22, 2012 10:53 am | |
| İstek üzerine yeniden açıyorum. Sınıf 10 kişiye çıkarılmıştır. | |
| | | Estrella Estévezia
Lakap : Esty. Rp Sevgilisi : * Mesaj Sayısı : 83 Kayıt tarihi : 25/03/12
Özel Rp Puanı: (99/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Ağus. 12, 2012 7:12 am | |
| - Estrella Estévezia. - 100. - Zooey Deschanel. - Euterpe Châtillon diğer karakterimdir. | |
| | | Aretha Henderson Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 743 Kayıt tarihi : 19/07/12
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Perş. Ağus. 23, 2012 6:57 am | |
| Yeteneğiniz verilmiştir ^^. | |
| | | Loki Laufeyson
Lakap : Luke Liesmith, Serrure Rp Sevgilisi : monogamy is too mainstream Mesaj Sayısı : 202 Kayıt tarihi : 23/08/12
Özel Rp Puanı: (98/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Perş. Ağus. 23, 2012 10:45 am | |
| + Loki Laufeyson + 98 - Metamorfmagus Ünlünüz:
+Rooney MaraBi nevi Loki'nin genderswapped hali. http://media.tumblr.com/tumblr_lwy8q33Pcp1qdw3c8.png http://media.tumblr.com/tumblr_lwy8rxGN9O1qdw3c8.png Bi vikipediden baktim oluyormuymus diye, oluyomus.
Metamorphmagi can take a wide variety of forms, changing gender, race, and age, potentially looking like anyone at all, or even just changing a part of their appearances, such as the shape of their noses. Ben yine de uygun mudur teyit etmek icin detayli bi spoiler acayim dedim skdjfl
- ornek rp:
Loki’nin, uvey oldugunu saglikli olamayacak kadar gec bir yasta ogrendigi ailesindeki cok sayidaki gariplikten biri de cinsiyetlerin rolu hakkindaki goruslerinin ortacagdan kalmis olmasiydi. Eh, aile Asgardlilar diye aniliyordu, tabii ki viking taklidi yapmaya calisacaklardi ama yine de... Loki'nin fazlasiyla sinirini bozuyorlardi.
Genel anlayisin ozeti suydu: Babasi Odin’e gore, buyucu olmalarina ragmen iki oglu da kaba kuvvet gosterileri yapmaya meyilli olmaliydi.
Loki pekala etrafa testosteron sacmiyordu ve kismen mantikli bir insandi. Cabuk fikir yurutup durum ne kadar imkansiz gozukurse gozuksun bir cok acidan tehlikeli cozumler bulurdu ve seytani denecek kadar keskin bir zekasi vardi. Ama ne kadar zeki olursa olsun Odin’in antika beklentilerini hic bir zaman anlayamayacakti.
Loki’nin illuzyon buyuleri ve genel olarak rakibini kandirarak yenmesi Odin’i hic mutlu etmiyordu. Hem de hic. Oglunun sahtekar bir korkak olmasi koskoca Odin Borrson’in unune nasil bir zarar getiriyordu, Loki hic gormuyor muydu? Ustelik Loki'nin kucuklugunde, yetenegini kontrol edemedigi zamanlar cani istedigi zaman cinsiyet degistirmesi... Ah, kabus gibiydi. Niye o da diger metamorfmaguslar gibi sac rengini falan degistirmiyordu? [Loki onu da yapiyordu aslinda, ama bunu bir tek annesi fark etmisti. Anlayisli, dikkatli, Odin'den kat kat iyi bir ebeveyn olan Frigga.]
Odin cocugunun bir gun kiz bir gun oglan olmasini etrafa nasil aciklayacakti, hic mi dusunmuyordu Loki?
Thor, Odin’in gercek, kan bagiyla oglu olan Thor bu konudaki beklentileri fazlasiyla karsiliyordu tabii. Cocukken bile Loki’ye nazaran daha saglikli olan Thor ergenlikten sonra hacmini uce falan katlamisti herhalde, Loki gercekten bu konu hakkinda dusunmek istemiyordu. Kendisi de Thor'la aralarinda birkac santim kalacak kadar boy atmisti tabii, ama yetiskinliginde 1.88 boyunda zayif bir adam olmanin Thor karizmasinin yanindan gecemeyecegini anlayacakti. Her neyse, zekasi bir dengeleyiciydi.
Ama hala Thor'dan bir kac santim kisaydi, lanet olsun.
Odinson'larin klasik seksist goruslerle zaten basi yeterince derde giren Loki’nin bu ufak sorununu Thor, her zamanki sagduyulu, hassas abisi Thor, bu konuyu Loki on dort, kendisi on sekiz yasindayken rastgele bir buyucu barinda acmaya karar vermisti.
“Alti yasina kadar seni kiz saniyorduk, Loki.” Loki’nin ictigi kaymak birasi bogazina takilirken oksuruklerinin bitmesini bekleyip konustu.
“Efendim?!” Thor omuz silkti. “Sac rengin, goz rengin, cinsiyetin. Surekli degisiyordu.” Hava durumundan soz ediyormus gibi rahat bir tavirla kaymak birasindan bir yudum daha aldi. "Ve annem dogdugunda kiz mi erkek mi oldugunu hatirlayamiyordu. Inanabiliyor musun?" [Birkac ay sonra, Loki, Odin'in kendisini bebekken olume terkeden Olum Yiyen babasindan caldigini ogrendiginde, bu cok daha mantikli gelecekti ona. Frigga tabii ki dogdugunda ne oldugunu bilemezdi, o dogurmamisti ki.]
Loki ifadesi hic birseyi belli etmemesine ragmen icten ice ofkelendigini hissetti. Bunun sonunda iyi bir sey cikmayacakti, ah biliyordu. Lanet olasi Viking kafalilar. “Evet?” “Eh, erkek kardesim, okula basladigindan beri degisimlerini tamamen durdurdugun icin mutluyum.” dedi Thor hicbir sey yokmus gibi siritarak. Yarayi desme isini Thor'a birakin/
Loki birgun onu oldurecekti, gercekten.
“Thor. Benimle gel.” dedi Loki olumune ciddi sekilde, bitmemis kaymak birasinin yanina bakmadan para atip. Thor’un endiseli ve sasirmis bakislari esliginde abisini bileginden tutup barin arkasindaki issiz sokaga cikardi. Ah Thor, aslinda gercekten iyi kalpliydi fakat oldukca dusuncesiz ve kalin kafaliydi. Loki bunun Thor’un sucu olmadigini bilmesine ragmen onun salakliklarina kudurmadan edemiyordu, cunku gercekten. Zeki biri yanindaki bir aptala ancak bir yere kadar sabir gosterebilirdi.
“Gercekten kadinlarin savasa ait olmadigini saniyorsun degil mi?” dedi Loki Thor duvar kenarinda dururken kimsesiz sokakta volta atmaya baslayip. Guzel bir gunu bilmeden mahvetmek abisinin favori hobilerindendi. “Bu centilmenlik degil, aptallik. Odin’in her dedigine gozun kapali inanmayi kes ve kendi gorusunu olustur biraz, abicigim.” Thor’un ifadesinin karardigini gorunce Loki icten ice tuhaf bir sekilde mutlu oldu, haha, ailenin altin oglunun nesesini kacirabilen az kisiden biriydi. Babasina laf edilmesi Thor'u cildirtabilen etkenlerin basini cekiyordu. “Loki, yalanlarini kes-” “YALAN DEGIL!” diye bagirdi Loki, yankilanan sesinin yuksekligi kendini bile sasirtarak. Bir tek Thor’a bakan parlak gozleri ayni kalirken vucudu degisti, saclari uzadi, boyu kisaldi ve kiyafetleri uzerine bazi yerlerde bol gelmeye basladi. Ancak Loki’nin tum taninacak ozellikleri hala oradaydi, cikik elmacik kemikleri, kuzgun karasi saclar, mavi-yesil gozler ve kemikli, zayif bir vucut. Sadece erkek degildi, o kadar.
Thor utanarak gozlerini kacirirken Loki zaten gecmemis olan ofkesinin daha da arttigini hissetti. Babasi onu zayif sanmasina ragmen suan, su formunda bile kendinden kat kat guclu Thor’u yere dusurebilecek dovus teknikleri biliyordu, ama ne Thor ne de Odin’in bunu yeterli bulmayacagini biliyordu..
“Hala benim korkak oldugumu mu dusunuyorsun?”
Thor konusmadi ama cevabi barizdi.
| |
| | | Aretha Henderson Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 743 Kayıt tarihi : 19/07/12
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Perş. Ağus. 23, 2012 9:25 pm | |
| Yeteneğiniz verilmiştir ve meta ünlünüz listeye eklenmiştir ^^. | |
| | | Chryseis Châtillon
Lakap : Cherry. Mesaj Sayısı : 43 Kayıt tarihi : 22/08/12
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Ağus. 27, 2012 5:57 am | |
| - Margeaux Deschanteh demiş ki:
- Özel yeteneğiniz değiştirilmiştir. Meta yetenğinin diğer karakterine verilmesi için meta ünlünüzü belirterek başvurnca eklenecektir ^^.
denmişti. meta ünlüm; miss mosh olmasını istiyorum. kullanıcı (Xaviëra Schneider) mazeretli görünüyor lakin arattığımda ismi çıkmıyor. sanırım bu durumda da ünlü benim oluyor. ^^ | |
| | | Aretha Henderson Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 743 Kayıt tarihi : 19/07/12
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Ağus. 27, 2012 7:56 pm | |
| Yeteneğiniz verilmiştir ^^. | |
| | | Ysebel Moore
Mesaj Sayısı : 67 Kayıt tarihi : 29/08/12
Özel Rp Puanı: (96/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Perş. Eyl. 06, 2012 11:35 pm | |
| Ysebel Moore 96 Ksenia Solo
- Yetenekle İlgili Örnek Rol Oyunu:
[justify][size=10] Yağmur damlalarının sakinleştici sesini dinliyordu genç cadı. Evin camından, kapalı gökyüzüne bakarken havanın bu ani değişimi onu ürkütmüştü. Normalde olsa kesinlikle sevinç çığlıkları atarak dışarı atardı kendisini. Ancak son günlerde korku dolu anlara tanık olduğu için, ürperti hissetti. Sanki karanlık günlerin onu beklediğine dair bir işaretti bu. Sabah, gözüne giren o tatlı gün ışığı ile uyanmıştı. Ancak aldığı o telefondan sonra hava birden kapandı. Telefonda ise cevap veren olmamıştı. Kim olduğunu sordukça nefes alma sesi arttı. En sonunda gözleri dolan genç cadı artık burayı aramamsı gerektiğini söyledi yüksek sesle. Telefondaki kişiyi korkutmak istemişse de, sesi daha çok çaresizliğin izlerini taşıyordu. Yüzüne kapanan telefon ise cevabı olmuştu. Bu hafta içerisinde yaklaşık on ikinci telefondu bu. Arayan kişi kim ise Ysebel açtığında konuşmuyor, bir başkası açtığında ise Ysebel'i istiyordu. Genç cadı telefonu açan herkese sesin bir erkek sesi mi yoksa bayan sesi mi olduğunu sorduğunda cevap hep aynı oluyordu. Ne erkek sesi kadar kalın, ne de kadın sesi kadar ince. Sanki cinsiyetsiz gibi. Şimdi ise yağmur damlalarının camdan süzülmesini izlerken korku onu derinlemesine sarıyordu. Başlarda aptal bir telefon şakası sanmıştı. Sonuçta bir muggle mahallesinde yaşarken böyle durumlarla karşılaşma olasılığı oldukça yüksekti. Ancak içindeki o sıkıntıya da engel olmuyordu bu düşünce. Yağmur damlalarını izlemeye o kadar dalmıştı ki, alt kattan gelen tıkırtıları duymamıştı. Yukarı çıkan o sert adımları, hatta odasına giren siyah pelerinli adamı bile. Düşünceleriyle o kadar meşguldü ki, yağmur damlalarına adeta hipnotize olmuş gibi bakıyordu. Bir an arkasındaki hareket ile ensesindeki tüylerin diken diken olduğunu hissetti. Camdan adamın karaltısını fark edince çaktırmadan koltuğunun yanındaki asaya uzandı ve hızla arkasını dönüp; "Distrain" dedi. Asasından fırlayan büyü ile adam bayıldı. Tam koşarak aşağıya inecekti ki, adamın yalnız olmadığını fark etti. Merdivenlerde başka birisiyle karşılaşınca korktu. Arasından en az beş kişi daha geliyordu. Adam daha büyüsünü söyleyemeden Ysebel koşarak odasına döndü ve kapıyı kilitledi. Ne yapacağını bilmiyordu. Korkuyla etrafına baktı. Yerde yatan adam kısa sürede ayaklanırdı. Zaten ona gerek kalmadan merdivendeki büyücüler içeri kolayca girebilirlerdi. Çıkış yolu düşündü ancak kapısının önündeki hareketi fark edince durdu. Kapı kolunun dönmesi ile büyücünün asasını içeri doğrultması bir oldu. Adrenalinin etkisiyle genç cadı kendimi camdan aşağı attı. İkinci kattan çimene düşerken canı acıdı. Ancak yağmur otları yumuşattığı için sadece acıma ile kaldı. Koşarak sıra sıra dizilmiş evlerin önünden geçip, arka sokaklardan birine girdi. Ne yapacağını düşünürken, birden aklına geçen gün tanıştığı adam geldi. Neden olduğunu bilmese de o adama o an güvenmişti. Şimdi de adamın evinin önüne cisimlendi. Oldukça yaşlı bir büyücü olmasına karşın, diğer yaşıtlarından daha genç gösteriyordu bu büyücü. Ayrıca çok daha bakımlıydı, orası kesindi zaten. Bir malikanede yaşıyor olmasından, zengin olduğunu anlamıştı genç cadı. Tabi şimdi bunların hiçbirini düşünecek durumda değildi. Bir sorun vardı evde. Normalden daha karanlık ve eski görünüyordu. Halbuki ilk geldiklerinde göz kamaştıran parlaklığından çok etkilenmişti Ysebel. Yağmurdan yapışan saçları ve kıyafetini umursamadan büyücünün evine doğru ilerledi. Koruma büyüsü yok muydu bu evin? Ysebel endişe ile daha da hızlı hareket ederek içeriye girdiğinde korkusu daha da arttı. Etrafına baktığında yerdeki kırık tahta parçaları, yere düşmüş o elmas avize ve parçalanmış kitaplar ile kaşılaştı genç cadı. Üzüntüsü daha da artarken üst kata çıkan sarmal merdivene ilerledi. Her adımında tahta gıcırtısı daha da artıyor gibiydi. Bu yüzden olabildiğince yavaş çıktı. Burada ne aradığını bilmiyordu. Ancak içinden bir ses yaşlı adama yardım etmesi gerektiğini söylüyordu. Normalde kimseye yardım etmeyi sevmezdi. Yine de ilerlemeye devam etti. Asasını sıkıca önünde tutuyor, herhangi bir saldırı anında hazırlıklı olmak adına bildiği bütün saldırı büyülerini aklından bir kez daha geçiriyordu. Merdivenin sonuna geldiğinde solunda kalan kapının aralık olduğunu fark etti. Yavaşça oraya doğru ilerlediğinde ne ile karşılaşacağını bilmediği için kendisini en kötüsüne hazırladı. Büyücü ölmüş olabilirdi. Vahşice katledilmiş ya da bu bir tuzak bile olabilirdi. Peşindekilerin kim olduğunu bilmiyordu. Son zamanlarda da yanlış olarak sayılacak hiçbir şey yapmamıştı. Adımını odadan içeri attığı anda kapının arkasından çıkan biri tarafından arkadan yakalandı. Boğazına uzatılan asanın korkusu ile kendi asasını düşürdü. "Burada ne işin var?" pek kalın olmasa da bir erkeğe ait olduğunu anlamıştı genç cadı. Son zamanlarda çok ağlıyordu ancak kendini tutamadı yine. Gözlerinden süzülen yaşlar ve boğazının düğümlenmesi ile ilginç bir ses tonu ile; "Neden bunu yapıyorsunuz?" dedi. Aslında böyle bir durumda sorulacak tuhaf sorulardan biriydi bu. Serbest bırakıldığını anladığında hemen asasına uzandı ve arkasını döndü. Genç bir büyücüydü karşısındaki. Az önce evinde ona saldıranlardan oldukça farklıydı. Dağılmış saçları ve ince vücudu ile orantılı uzunluktaki boyu dikkat çekiciydi. Genç büyücü sorun yok dercesine iki elini de kaldırınca genç cadı rahatlamak ile saldırmak arasında kaldı. Bu sırada odaya giren üçüncü bir şahıs ile şaşkına döndü genç cadı. Yardımını istemek için geldiği bu malikanenin sahibi o yaşlı büyücüydü. Ne diyeceğini bilemeyen Ysebel öylece bakakaldı. Asası elinden kaydığında halen büyücüye bakakalmıştı. Öldüğüne emindi halbuki. "Asanı alsan iyi olur, genç cadı Ysebel. Ona ihtiyacın olacak. Yolumuz da uzun. Gel, yolda konuşalım bütün bunları." dedi. Ysebel hemen asasını kaptı ve genç büyücüyle beraber yaşlı adamın peşinden gitti. Adama tutunduğunda nereye gidecekleriyle ilgili en ufak bir fikri yoktu.
Cisimlenme süreci her zaman tuhaf gelmiştir genç cadıya. Ancak şimdi aklında tek bir düşünce vardı, hayatta kalmak. Yaşlı adam onları orman gibi bir yerde bulunan o az önceki malikane gibi oldukça lüks görünen bir eve getirdi. Ev tek katlı olmasına rağmen oldukça genişti. Arkasında ise harika bir göl vardı. İçeri girdiklerinde genç büyücü ve yaşlı adam ortama olan aşinalıklarını belli etmek istercesine içeri girip kendilerine rahat birer köşe buldular. Ortamın büyüsüne kapılan genç cadı ise hayranlıkla etrafına baktı. Bu arada tuhaf bir hızla çay yapmıştı o genç büyücü. Koltuklardan birine yerleşen Ysebel; bütün olanları anlattı. Peşindeki o karanlık büyücüleri ve o tuhaf telefonları. Çayından bir yudum aldığında, bitki çayı olduğunu fark etti. Daha önce hiç içmediği bir bitki çayıydı. Tadını da çok sevmişti. Derin bir nefes alırken, yaşlı adamla göz göze geldi. Onu inceliyor gibiydi. Sonra da söze girdi. " Ysebel, ona o kadar benziyorsun ki. Seni ilk gördüğümde, sanki mezarından çıkıp bana geldi sandım." Kimden bahsettiğini biliyordu genç cadı. Büyükannesi. Ona olan benzerliği herkesin dilindeydi. "Bu adamlar, karanlık büyücüler. Ne olursa olsun onlardan uzak durmalısın Ysebel. Onlar senin peşindeler. Kesinlikle onlardan saklanmalısın. Biz elimizden geldiğince seni onlardan saklayacağız. Ancak herhangi bir saldırı anında lütfen, sadece kaç. Güvenli olduğunu düşündüğün hiçbir yer güvenli değil. Sadece buna benzer yerlerde saklanabilirsin. " dedi. Büyücünün sesindeki korku Ysebel'in tüylerini diken diken etti. "Peki ama neden? Neden benim peşimdeler? Ben ne yaptım ki onlara?" diye sordu çaresizlik dolu ses tonuyla. Yaşlı büyücünün bakışlarını kaçırdığını fark etti. "Sen değil, tatlım. Biz yaptık." Adam bir süre duraksadıktan sonra; "Büyükannen ve ben." dedi tek nefeste. Halen anlamlandıramıyordu genç cadı. Ne yapmış olabilirlerdi, merak ediyordu. Başı öne düşmüş, sanki bir şeyler düşünüyordu. Genç büyücü odaya girdiğinde onun ne zaman odadan çıktığını düşünmeden edemedi genç cadı. Fark etmemişti bile. Yaşlı adam genç büyücüyü yeni fark etmiş gibi başını kaldırdı ve Ysebel'e dönüp; "Ah bu arada, sizi tanıştırayım. Bu benim torunum Charles. Charles, bu genç hanım da Ysebel." dedi. Ysebel başını hafifçe eğdi. Genç büyücü de kızardı. Normalde olsa Ysebel bunu çok şirin bulurdu. Ancak yine söyleneceği üzere, normal bir durum değildi bu. Yaşlı adamın ayaklanması ile Ysebel de ayaklandı. "Ben bir süre buralarda olmayacağım, sana kuru ve temiz kıyafetler verir Charles. Tabi bu arada, Ysebel, senden tek ricam var. Lütfen ben olmadığım zamanlarda yeteneğini kullan ve bu görüntünden uzaklaş. Yeteneğin var değil mi? Çünkü büyükannen, onun da vardı." Ysebel evet anlamında başını salladı ve yaşlı adamın cisimlenmesini izledi. Sonra Charles'ın peşinden odalardan birine girdi. Genç büyücünün gösterdiği kıyafetleri aldı ve başka bir kapının önüne götürüldü. İçeri girdiğinde Charles'ın çoktan gittiğini fark etti. Kapıyı kapatıp kıyafetleri yatağın üzerine koydu. Etrafa baktığında bembeyaz duvar kağıtları, beyaz yatak ve beyaz dolaplardan oluşmuş bir odada bulunduğunu fark etti ve gülümsemeden edemedi. Beyaz rengini severdi. Büyük bir ayna vardı yatağın hemen karşısında. Orada kendisiyle karşılaşınca görüntüsünden utandı. O kadar ıslanmıştı ki saçları yanaklarına yapışmış, kıyafeti ise olduğundan koyu duruyordu. Aynanın hemen yanında birkaç hareketli resim olduğunu gördü. Yaklaşıp resimlere baktığında, şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacaktı. Kendisi vardı resimlerde. Dans ediyor, kahkaha atıyor ve tanımadığı ancak oldukça yakışıklı bir adama sarılıyordu. Adam yüzünü döndüğünde refleks olarak bir adım geri çekildi. Bu adam, o yaşlı büyücü. Büyük ihtimalle kadın da kendisi değil, büyükannesiydi. Aralarındaki benzerlikten birçok kişi şaşkınlıkla bahsederken Ysebel hep abartıldığını düşünürdü. Ancak kendi gözleriyle görmüş ve şok olmuştu. Demek ki bu yaşlı adam ile zamanında büyükannesinin bir ilişkisi vardı. Belki de bu yüzden kendisine yardım ediyordu. Sormak istediği o kadar çok soru vardı ki. Ancak beklemeliydi. Aynanın diğer tarafındaki beyaz kapıya baktı. Kapıyı açtığında bir banyo ile karşılaştı. Sevinçle hemen suyu açtı ve üzerindeki ıslak kıyafetlerden kurtulup kendini ılık suya attı. Su bedenine çarptıkça mutluluğu artıyordu adeta. Ancak kısa kesmesi gerektiğini biliyordu. Hemen suyu kapatıp dolaplardan birinden havlu buldu ve kurulandı. Charles'ın verdiği kıyafetleri giyip aynanın önüne geçti. Yaşlı adam ona yeteneğini kullanmasını söylemişti. Bu yüzden Ysebel görünümünü değiştirmeye başladı. Başta saçları değişirken, ten rengi ve vücut şekli aynı kaldı. Aynada bu değişimi izlemeyi çok seviyordu genç cadı. Bir mucize olarak görüyordu bu değişimi. Burun ve ağız şekli de değişirken değişmeyen tek yeri gözlerinin şekli oldu. Göz rengi değişmiş, hatta burnu ve elmacık kemikleri üzerine çiller yerleşmişti. Ancak yine de onu gerçekten tanıyanlar gözünün şeklinden hangi görünüme bürünürse bürünsün onun Ysebel olduğunu anlıyorlardı. Değişim tamamlandıktan sonra saçlarını havluyla kurulayıp ıslak kıyafetleriyle beraber kirli sepetine attı. Böyle bir yerde kirli sepetinin bulmasına şaşırmıştı şaşırmasına. Kapıdan çıktığında nefis bir kokuyla kendine geldi adeta. Charles harika bir yemek yapıyordu. Yüzünde büyük bir gülümseme ile ona doğru ilerledi. Arkasından baktığında o kadar sevimli görünüyordu ki, birkaç dakika onu izledi genç cadı. Çorba benzeri bir şey yapıyor gibiydi. Elinde kepçesi ile arkasına döndüğünde tuhaf bir ses tonuyla çığlık attı. Onun korkusuyla Ysebel de çığlık attı. Kepçesini çorba damlalarını sıçratarak savurduğunda son anda kurtuldu genç cadı. "Charles bekle. Dur! Benim, Ysebel." dedi ellerini teslim anlamında kaldırıp. "Charles ona yaklaşıp şüpheyle gözlerinin içine baktı. Ne gördüğünü bilmiyordu genç cadı. Ancak bir süre sonra Charles'ın sakinleşip yüzünde büyük bir gülümsemeyle kepçeyi masaya bıraktığını gördü. "Az önceki yaşadıklarımızı unutursak sevinirim. Öyle çığlık attığımı birinden duyarsam çok kötü olur. Özellikle büyükbabam. O kesinlikle her seferinde benimle dalga geçmek için kullanır bunu." dedi yapmacık bir tehditkar havayla. Ysebel kahkaha atarak cevap verdi. "Bilemiyorum bana oldukça efsanevi bir an gibi geldi. Bence bunun kayda geçmesi gerek." dedi. İkisi de beraber gülüyorlardı. Yeni tanışmış olmalarına rağmen, oldukça iyi anlaşmaya başlamışlardı. Ysebel farkında değildi, ancak Charles şimdiden onu hayranlıkla izliyordu. Evden yükselen kahkaha sesleri ormanda yükselirken, koruma kalkanının dışında, yaşlı büyücü, biricik sevgilisi Jolaine'in hayatını kurtaramamış olmanın verdiği keder ve hırsla, en azından torununun hayatını kurtarmak adına yollar arıyordu.
| |
| | | Konstantine Slavik
Mesaj Sayısı : 7 Kayıt tarihi : 11/09/12
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Salı Eyl. 11, 2012 5:55 am | |
| Konstantine Slavik 100 Matt Smith
- Rp:
Konstantine gitse mi yoksa geri mi dönse emin olamıyordu, adımları toprak zeminde sürterken burnuna dolan keskin içki kokusundan uzaklaşmak istiyordu ama bir yandan da para kazanması için bir adım atması gerektiğinin farkındaydı. Adımlarını istemeyerek de olsa ıssız toprak yolun sonundaki bara doğru yönetti. Barın önüne geldiğinde derin bir nefes aldı, şapkasını düzeltti ve içeriye adımını attı. İlk başta gördüğü sadece sarhoş adamlardı, daha sonra adamların yanındaki abartılı giyimleri ve makyajları ile dikkat çeken kadınları gördü. Adımlarını bara doğru yöneltirken etrafındakilerin kendisine olan bakışlarını hissedebiliyordu. Bardaki yüzünün her bir köşesi yara içinde olan adam kaba bir ses tonuyla “Ne istiyorsun?” dedi. Adamın yüz ifadesi kadar kaba sesine Konstantine olabildiğince nazik bir şekilde cevap verdi “Bir oda istiyorum.” Sözcükler dudaklarından süzülür süzülmez adam kendisine bir anahtar uzattı ve camdan dışarıyı gösterdi. Adamın gösterdiği tarafa bakan Konstantine bardan çok uzak olmayan kırmızı ışıklarla aydınlatılmış oteli gördü. Adamın pis ellerinden anahtarı alırken bir kadının boğaz yakan parfüm kokusu kendine daha da yaklaştı. Omzuna konulan elin ardından gelen ses barmeninki kadar iticiydi “Yakışıklı gece tek başına uyumak istemezsin.” Konstantine kadına dönüp baktığında karşısındaki kadının ellilerinin sonlarına yaklaştığını yüzündeki makyajın bile bunu gizlemeye yetemeyeceğini fark etti. “Hayır, gerek yok.” Kadından olabildiğince hızlın adımlarla uzaklaşırken barın kapısını koluyla iterek açtı ve tekrardan toprak zemine adım attı.
Odada sadece bir yatak ve şifonyer vardı bir de kırık bir ayna, yataktaki örtülerin pislik içinde olduğu dokunmayı gerektirmeyecek biçimde belli oluyordu. Konstantine kırık aynanın karşısına geçti ve alnına düşen kahverengi saçlarını geri attı. Gözlerini çehresine odaklayan adam yüz hatlarının yavaş, yavaş değişmesine izin verdi. Çenesi sivrileşti, göz çevresi çöktü, saçları uzadı, yüz kemikleri daha bir ortaya çıktı. Yeni görüntüsüne dikkatli bir şekilde bakan büyücü ellerini saçlarının arasında gezdirdi ve muhteşem olduğunu düşündüğü yüzüne baktı. Artık yeni bir kimlikle aynanın karşısında duruyordu. Odanın kapısının çalması ile olduğu yerde dönen Konstantine kapıyı açmak üzere adımlarını uyuşukluk derecesinde yavaşça sürüdü. Kapıyı açan adam karşısında kimi göreceğinden emin olsa bile yüzüne yerleştirdiği sahte bir gülümseme ile karşılık verdi. “Gene mi değiştin Konstantine.” Adamın şaşırmayan ifadesi karşısında bu sefer içten bir gülümseme ile cevap verdi “Buna mecburdum eski dostum hem farklılık iyidir.”
| |
| | | Jack Stepanoviç Karenin Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.) Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu Mesaj Sayısı : 851 Kayıt tarihi : 14/08/11
Özel Rp Puanı: (97/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları C.tesi Eyl. 22, 2012 11:19 am | |
| Jack Stepanoviç Karenin | 97 | Louis Tomlinson - *:
- RP:
12 Aralık 1995
Karenin köşkünde alışılagelmemiş yeni bir ses peyda oldu; bebek ağlayışları. Ardından annesini küçük sarışın bebeği ilk kez kucağına aldı dikkatli bir tavırla. Babanın bakışlarının üzerinde olduğunu hissedebiliyordu, yine de her ikisi de tek kelime etmediler; Allison olması gerekenden küçük olan bebeğe sarıldı ve ilk kez onun kokusunu içine çekti. “Jack..” diye mırıldandı. “Hoş geldin.” Ardından Stepan kapıyı çarparak odadan ayrıldı.
Stepan Karenin. Bulup bulabileceğiniz en saygıdeğer insanlardandı, özellikle kendisine göre. Aslına bakarsanız böyle hissetmek de haksız falan sayılmaz ancak zamanla dünyaya karşı soğuk bir insanın teki olmuştu. Kendince haklı nedenleri vardı, yaptığı iyi veya kötü şeyler... Ancak hiçbirinde tamamıyla suçlu değildi; en azından kendini hafifletmeye çalışıyordu. O nedenle sevgili genç karısı, oğluna o berbat ismi verirken sesini çıkarmamıştı işte. Ancak her ne olursa olsun bir insan, karısının sevdiği adamın adını, kendi soyadını devam ettirecek çocuğun taşımasına razı olamaz, en azından tamamen. Bu nedenle daha o saniyeler aklından çocuğa koyulacak Rus ismi geçerken, bebek seslerinin hafifçe yankılandığı evde aklına bu geceye çok benzeyen o gece geldi. Jack’in oğlunun doğduğu gece. Sinirle titreyen elini sıkarak yumruk haline getirdi ardından hizmetçinin getirdiği gümüş tepsiden vodka şişesini aldı. Vodka’ya bağışıklığı vardı –o bir Rus erkeği-, ona göre sudan farksızdı ama bu gece o pek kıymetli bardakları kullanacak kadar kibar hissetmiyordu kendisini. Şişeyi eline alıp kurumuş dudaklarına götürdü ve pencereden görünen yıldızlı geceye buz mavisi gözlerini kapayarak kafaya dikti. Ve tükürürcesine mırıldandı "Добро пожаловать, Джек, мой дорогой мальчик."
~*~ Artık eve her zamankinden biraz daha geç gelmeye başlamıştı. Aslına bakarsanız doğacak bebeğin bu durumu değiştireceğini sanıyordu. Allison’la aralarında ufak kutsal bir bağ olacağını.. Oysa kadının bebeğe her bakışında gördüğü sevgi ve “Jack” derkenki ses tonu Stepan’a fazla geliyordu. Allison’ın kimi düşündüğü apaçıktı, ne yapmak istediği, kimi sevdiği.. Ve yüz yüze bile bakmazlarken hiçbir ihtimalde kendisini görememesi normaldi. Kendisinin de tüm hayatı boyunca sıkı sıkıya sarıldığı yegâne şey işi olmuştu; görevleri; ödevleri. Bu ona başarıyı getiren yegâne şeydi ve rütbelerini… Ancak şuan bu kadınınla evlenmenin hayatı boyunca yaptığı en yanlış şeylerden olduğunu düşünmeye başlamıştı. Sessiz adımlarla odaya çıkarken büyük masraflarla sanki küçük bir prens için düzenlenmiş bebek odasının önünde buldu kendisini ve yavaşça araladı kapıyı. Beşikte sırt üstü uyuyan ufaklığın yanına kadar ilerledi, baş ucundaki işlemeli küçük lambalar odanın karanlık kalmasını engellerken ilk kez bebeğin kusursuz beyaz suratını inceledi, biçimli bir burun, sarı kirpikler, ufacık bir ağız.. Aynı kendisininki gibi sapsarı saçları vardı oğlanın: alabildiğine açık sarı. Soğuk parmakları çekingen bir tavırla bebeğin yanağını okşadı ve çocuk doğduğundan bu yana ilk kez bir gülümseme oluştu katı suratında. Panas. Onun oğlu... Belki de bu berbat evlilikte elde ettiği tek kâr. Gelen tıkırtılar üzerine kendisini topladı ve odayı terk etti, o nedenle çocuğun öylece değişen saç rengini fark edemedi.
25 Mart 1998
Evde sık sık olduğu gibi Bayan Right ve Jack’le yaşıt küçük kızı Celia vardı. Allison onları seviyordu, Rusya’da İngilizce konuşabileceği birilerini bulmak oldukça hoştu. Her ne kadar Jack bu dili pek anlamasa da zaten konuşamadıkları için küçük Celia ile anlaşmaları pek zor olmuyordu. Her zamanki gibi işaret alfabesi, Stepan’ın Rusçanın ana dili olması konusundaki disiplini biliyordu ve içten içe itaat etmezse olacaklardan korkuyordu. Her zaman öyle olmamış mıydı zaten? Daima güçlü güzel bir kadın olarak görünmüştü dışardan, sevecen ve istediğini yapabilen, örnek bir kadın. Onu daima öyle görmüşlerdi; ailesinin gururuydu belki de hele ablası Emily’nin bir Muggle’la kaçıp gitmesinden sonra.. Öylece bir düşünce geldi içine: Emily istediğini yapmıştı, her ne kadar itaatsizlik de olsa yapmıştı işte, asıl özgür olan oydu; kendisiyse ancak kurallara uyduğu kadar özgürdü ve kurallarla dolu küçük dünyasında var olabilecek en mükemmel kadındı. Celia ile oynayan küçük oğluna baktı göz ucuyla, aklına her zamanki gibi Xavier gelirken istemsizce yutkundu, çünkü mükemmellik bu küçük kuralların dışındaydı. Küçük oyuncak adamlar ve ufak süpürgeler.. Her şey bahçeyi her zaman olduğu gibi doldurmuşken küçük bir zil sesi eşliğinde hizmetçi çayları ve kurabiyeleri bahçedeki camdan masaya bıraktı ve Bayan Right ile konuşmayı sürdürdü.
Çocuklar yanlarına geldiğinde Allison Jack’i kucağına aldı. Çocuğun gözleri her zamanki maviliğiyle parıldıyordu ve annesine karşı tüm tatlılığıyla gülümsüyordu. Ancak Allison onun yine değiştiğini fark etti. Metamorfmagus doğanların bebekken yeteneklerini kontrol edemediklerini biliyordu ve Jack’in bu durumunu öğrendikten sonra oldukça bu konuda oldukça kitap okumuştu. Bazen değişen sadece saçlarıydı, bazen ufak burnu, bazense elleri.. Ancak gözleri hep aynı kalıyordu. Büyüyünce istediği zaman tüm bu değişiklikleri aynı anda yapıp apayrı bir görünüme sahip olabilecekti şimdi ise yalnızca annesinin fark ettiği tatlı bir burnu vardı işte. Gülümseyerek çocuğun burnuna dokundu Alli. Bazen çocuk öylesine Jack’i andırıyordu ki bunun Tanrı’nın ona sunduğu ufak bir yetenek olduğunu düşünüyordu Allison. Her şeyden sonra ufak bir hediye..
Oldukça zeki bir bayan olan Right çocuğun sanki demin daha değişik olduğundan bahsetti, ancak Allison nedensizce açıklamaktan çekinerek onu yalanladı, yo, her zaman ki Jack. Ardından laf dönerek Celia’nın ne kadar tatlı bir kız olduğuna ve ne kadar erken konuştuğuna geldi ve Jack’in hala konuşmadığına… Ardından Jack, Celia’nın elini tuttu ve küçük adımlarla oyuncakların yanına döndüler.
5 Eylül 2000
“Anne,” dedi Jack “hadi uyan.”
Allison bir rüyanın içinden duyduğu bu tatlı ses tonuyla gözlerini araladı ve karşısında günün ilk ışıklarıyla bir ona gülümseyen küçük oğlunu görünce mutlulukla gülümsedi. Yatakta dizlerinin üzerinde duruyordu Jack ve bir eliyle büyük ihtimal deminden beri annesini uyandırmak için salladığı annesinin elini tutuyordu. Saat en fazla yedi olmalıydı, her zamanki gibi Stepan yoktu. Uyandığında onu görmemeye alışmıştı Allison, pek umursamadı. Küçük oğlunun ona sarılması için kollarını açtı ve “Seni seviyorum.” diye mırıldandı “Bunu asla unutma, tamam mı?” Neden böyle söylediğini bilmiyordu ama sesindeki ton onu korkutmuştu “Asla.” dedi küçük oğlan “Ben de seni seviyorum” Allison elinde olan tek gerçek varlığa sımsıkı sarıldı, onun küçük kalbinin her şeyden dürüst olduğunu biliyordu ve aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu.. Jack’in görünüşü birkaç yıl öncesine göre daha az değişken sayılırdı. Hatta artık tamamen kendisine ait sayılabilinecek bir siması vardı, arada bir ufak tefek değişimler olursa da geçene kadar evden ayrılmamak günün olağan problemlerinden sayılıyordu yalnızca. “Bu normal mi?” demişti Jack bir keresinde, “Özel insanlar için evet,” Demişti annesi, o da gülümsemişti öylece, sarı saçlarını karıştırırken annesi “büyüyünce bunu kendin kullanmayı da öğreneceksin.”
Jack kendisini annesinden kurtardığında suratında bilmiş bir bakış vardı “Yaptım.” dedi kısaca. “bu sabah denediğimde oldu.” Allison soru dolu bakışlarla ona bakarken oğlan küçük gözlerini kapatıp sıktı ardından sarı saçları yüzü değişmeye başladı, tüm vücudu.. Tekrar gözlerini açtığında annesinin asla unutmayacağı mavilik dışında her şey farklıydı sanki oğlu başka bir bedenin içinden ona bakıyormuş gibi.. “Kontrol edebiliyorum.” diye bağırdı Jack neşeyli ardından ellerini annesine uzattı “Bak!” Allison’ın bir anlık şaşkınlığı mutluluğa dönüştü. İçten içe oğluna hayran kaldı.
~*~ Akşam dış kapıya bakan merdivenlere oturdu: en alt basamağa ve gözünü kırpmadan babasının gelmesini bekledi. Babasının buna sevineceğini düşünüyordu, en sonunda yeteneğini eline almayı başarmıştı. Zamanla dahi iyi idare ederdi tabi ama yüzündeki gülümsemeye engel olamıyordu. Akşam yemeğini yemek istemedi, yemek sonrası okunan kitabı reddetti. Tak istediği şey babasının bir an önce gelmesiydi sadece. Olduğu yerden bu durumu prova ediyordu, her seferinde yapmak bir öncekine göre daha kolay oluyordu.
Artık saat gece yarısına yaklaşırken elindeki küçük arabayı uykulu bir halde parkeye uzanmış ileri geri sürüyordu, annesi parkeye uzanmasına izin vermezdi aslında ama o yanına gelene kadar kalkası yoktu. Göz kapaklarının halen açık durmasını sağlayan tek nedene odaklandı. Hadi.. Küçük karnının açlıklıkla guruldadığını hissetti ama babasıyla bir yemeye söz vermişti kendi kendisine. Babasının eve geliş saatlerini hiç yakalayamadığı için onunla hiç doğru dürüst yemek yemişliği de yoktu. İçten içe ‘Babamı istiyorum’ diyerek ağlamak istiyordu, suratına hüzünlü bir ifade geldi ve oyuncak arabayı cebine atarak tekrar basamağa oturdu ve gözlerini kapıya dikti. Kapının yavaşça açılması onunda yüzünün yavaşça tekrar aydınlanmasını sağladı ve ayağa kalkıp koşarak babasının bacağına sarıldı. "Папа!" ardından babasının içeri girmesine izin verdikten sonra heyecanla anlatıp ona gösterdi. Yüzünde gülümsemeyle babasına bakarken "мне удалось папа," dedi "Я вырос в уже не."
Ancak beklediği tepki değildi aldığı, babasının sert ve sıcaklıktan uzak bakışları suratında kekremsi bir ifade kalmasına yol açtı. Adam büyük ihtimal alkollüydü, ama yine de düşünebilecek kadar ayıktı, ama beş yaşındaki oğluyla konuşma tarzını düşünecek kadar değil. "Если вы можете говорить о способности одного взгляда, чтобы остаться в теле". dedi sert bir tonda "Не говори никому, либо. Вы понимаете меня, Панас? Люди бедны. Я пытаюсь использовать, хотим воспользоваться возможностью. Никто не любит вас. Я не хочу, чтобы вы использовать эту способность, если вам действительно нужны." Elini çocuğun küçük omzuna koyarak sıktı "Выбери себе тело, мальчик, я не хочу видеть больше изменений".
Ardından çok ciddi olduğunu gösteren bir tavırla bakıştılar ve Stepan uyumaya gitmek üzere yanlarından ayrıldı. Jack onu dinledi, babasının onunla olan ilk kez umursuyor görünen o halini. Yeteneğiniyse önemli gün gelene kadar unutulmuş bir dost gibi kenara koydu. Annesi, babası ve bir iki hizmetçi ve ev-cini haricinde kimse öğrenmedi. Gloria bile veya Pavlo ve büyük ihtimal Natalia da. Hiçkimse.
- *:
Google translate'i sakın açmayın, konuşma budur:
- ilk paragraflardaki;
“Hoş geldin Jack, sevgili oğlum.”
- son paragraflardaki;
“Baba!”+“Başardım baba,”+“artık büyüdüm.” “Madem yeteneğini kullanabiliyorsun, tek vücutta kalmaya bak.”+“Kimseye de bundan bahsetme. Anlıyor musun beni, Panas? İnsanlar kötüdür. Seni kullanmaya çalışırlar, yeteneğinden faydalanmak isterler. Kimse seni gerçekten sevmez. Gerçekten ihtiyacın olmadıkça yeteneğini kullanmanı istemiyorum.”+“Kendine bir beden seç evlat, bir daha değiştiğini görmek istemiyorum.”
| |
| | | Summer S. Archangel
Lakap : Ice. Rp Sevgilisi : Superman. My superman is Vincent! Mesaj Sayısı : 113 Kayıt tarihi : 20/08/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Cuma Mayıs 24, 2013 7:20 am | |
| - Summer S. Archangel. - 100. - Alessandra Ambrosio. [Eliésedio, benim diğer karakterimdir. İki karakterimle de kullanacağım.] - Euterpe Châtillon karakterimle örnek rp eklemiştim. | |
| | | Roxana Romanova Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Lakap : Roxy, Ana. Rp Sevgilisi : Gordon Campbell Mesaj Sayısı : 300 Kayıt tarihi : 13/08/12
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Çarş. Mayıs 29, 2013 6:52 am | |
| Özel yetenekler verilmiştir. | |
| | | Bellatrix Bloodworth
Mesaj Sayısı : 29 Kayıt tarihi : 06/09/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Salı Tem. 02, 2013 1:34 am | |
| - Bellatrix Bloodworth. - 100. - Emma Roberts olacak. - Euterpe Châtillon.
| |
| | | Marilou Slàine
Mesaj Sayısı : 26 Kayıt tarihi : 14/07/13
Özel Rp Puanı: (96/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Tem. 14, 2013 10:25 pm | |
| Ad-Soyad: Marilou Slàine Rp Seviyesi: 96 Metamorfmagus Ünlünüz: http://s1307.hizliresim.com/1c/h/q9qm4.png Örnek Rol Oyunu: Bu, karşılıklı bir rpmin başı olacak. Bu yüzden yarım. - Alıntı :
Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hatıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma Çünkü ben her gece o saatlerde Seni yaşar ve seni düşünürüm Hayal içinde perişan yürürüm Sen de karanlığın sustuğu yerde Beni unutma. Siyah ceketine sarılmış olan cadı, sokak lambalarının altında ilerliyordu bir gölge gibi. Yaz olmasına rağmen hava soğuktu, gecenin bu saatinde olmasının normal karşılanacağı bir şekilde. Esen rüzgar saçlarını uçuşturup onları birbirine karıştırırken kukuletasını başına çekme fırsatı veren bir şeyler giymiş olmayı diledi. Büyücü gibi giyinmeyi... Bunca yıldır muggleların arasında kendini ve kanını deşifre etmeden yaşamayı başarmış olmasına rağmen özlüyordu çeşitli renklerdeki cübbeleri. En azından kapşonlu bir şeyler giyebilirdi ama o gidip bu ceketi seçmişti. Ne diye şikayet ediyordu ki? Bunu kendi tercih etmemiş miydi? Aşkı seçip büyücü dünyasını bir kenara atmış, ondan rahatlıkla uzaklaşabilmişti. Onun sorunu buydu işte. Vazgeçtiği şeyler önemli oluyordu hep. Seçtiği boktan şeyle karşılaştırılamayacak derecede önemli. Ama o, Hogwarts'tan yeni mezun olmuş yeniyetme hali gibi hala aşkı seçiyordu. Ne aptallık. Saçları yüzüne çarptı bir tokat gibi. Neye uğradığını şaşırdı cadı. Kızıl saçlarını elleriyle dizginlemeye çalıştı. Onların arasından geçirdi parmaklarını düzeltmek amacıyla. Başarılı olamayınca saçlarını tek eliyle kavrayıp sağ omzunun üzerinde bir araya getirdi ve sağ elinin parmaklarıyla saçlarını kavradı. Zaten birkaç adım sonra varacaktı Pergamoların malikanesine. Bu düşünceyle adımlarını hızlandırırken elinin hala dans ediyordu kahkülleri.
Malikhanenin kapısına vardığını ancak kapının dibine, ışıkların altına geldiğinde fark edebildi. Hemen bir adım geri çekilip karanlığa gizlendi tekrar. Gözlerini kapatıp odaklanmaya çalıştı. Bu, şu an için oldukça zordu. Kalbinin atışlarını kulaklarında duyuyordu resmen. Onu kimsenin görmüş olmadığını ummaktan başka yapabileceği bir şey yoktu. Saç diplerindeki karıncalanmaya başladığında cadı da biraz rahatlamıştı. Saçları kısalıyor, ancak omuzlarından biraz aşağıya geliyordu. Dudakları dolgunlaşmış, kaşları hafifçe kalınlaşmıştı. Elini yüzüne koydu. Parmaklarını kaşında gezdirirken sık kirpikleri parmaklarına değiyordu. Elini indirip burnundan aşağıya indi. Dolgun dudaklarına bastırdı parmaklarını. Özel yeteneğini kazanalı yıllar olmuş olsa da hala büyülüyordu bu olay onu. Karıncalanma tüm vücuduna yayılmaya başlıyordu. Belinin belirginleşmeye, göğüslerinin hafifçe küçülmeye başladığını fark etti. Göz kapakları önceden açık yeşil olan gözlerinin üzerinden kalktığında cam mavisi gözlerle baktı malikaneye. Bir adım atıp zile bastı kuvvetle, sanki o zaman kapıyı daha çabuk açacaklarmış gibi. Boyunun kısaldığını henüz fark edebilmişti nedense. Kapıdaki armayla boyu arasındaki farkı karşılaştırmaya çalışıyordu. Bu, kızı çok kısa bir süre oyaladı. Bir dakika kadar bekledikten sonra tekrar zile bastığında homurdanarak ona gelen yaşlı adamı henüz fark edebilmişti. Elini hemen çekti zilden. Adam sanki özellikle bekletmişti kızı. Tanrı, bir armağan olarak son kez düşünme ve çekip gitme şansı vermişti Marilou'ya ama o bunu kullanmayacak kadar özlem doluydu. Kızına duyduğu özlem ile gelmişti buraya. Annelik duygusunun bağının verdiği güvenle... Bu, doğruluk payı pek az olan bir şeydi ne yazık ki. Hangi anne kızını bırakıp aşkına kaçar ve zavallı küçük kızı 13 yıl boyunca bir kez bile ona ulaşmayı denemezdi ki? Hayır, elbette kıza duyduğu özlem değildi her şeyin sebebi. Asıl sebep yalnız kalmış olmasıydı. Daha önce de özlemişti biricik Madeline'ını elbette ama yalnızlık bu duyguyu şiddetlendirmişti sanki. Yalnızlıktan öncesinde olsaydı buraya kadar gelip bu kadar çaba harcamazdı. Onun kızı ile arasındaki tek bağ olan, ona bıraktığı oyuncakların, mektupların bulunduğu kutu arkadaşı Andrew ile birlikte bilinmezliğe karıştığından kızı ile buluşmasını kendisi ayarlamalıydı ve yeni bir bağ bulmalıydı. Andrew, Knockturn Yolu'ndaki bir dükkanın sahibiydi, aylar önce ölmüştü ve cadı bunu henüz öğrenmişti. Ona bıraktıklarını aramasına dahi izin vermemişti dükkanın yeni sahibesi. Pis sürtük.
Yaşlı adamın sesi onu düşüncelerinden ayırıverdi. Kahyanın ona patlamamasını söylerken takındığı huysuz sese sırıttı cadı ve adamın yanından geçip eve doğru yol alırken büyücünün arkasından azarlayıcı bir ses tonuyla sıraladığı cümleleri umursamadı bile. Aralık olan kapıya vardığında nezaketen tıklattı. O anda orada bekleyen kadın, Evaristo'nun annesi olmalıydı, kapıyı açıp şaşkın bakışlarla süzdü oğlu ile aynı yaşlarda görünen Marilou'yu. Bu saatte buraya gelmiş olmasının garipliğini ancak o zaman fark edebildi. Andrew'un önceden sahibi olduğu dükkandan çıkar çıkmaz buraya cisimlenmişti. Neyse, önemli değildi. Bu görüntüsüyle kim onun otuz iki yaşında bir anne olduğunu düşünürdü ki? Kaçınacak bir şey yoktu. Çocuğunun üvey amcası veya eşi onu tanıyacak değildi. "Kabalığım için afedersiniz efendim. Bu saatte gelmemem gerektiğini biliyorum ama Evaristo ile konuşmam gerekiyor. Bekleyemedim." Sevimli bir gülümseme çocuksu yüzüne yayılırken mahcup bir ifade ile kızarmıştı yanakları. Bunu yapan utanç değil, özel yeteneğiydi tabii. Utanma duygusu, böyle ufak tefek şeyler için ortaya çıkacak kadar gelişmiş değildi. Kızın utandığı çok nadir görülürdü. O sırada aklına kendisi için aklında yarattığı sahte kimlik geldiğinden elini uzatıp kendisine hiç uygun bulmadığı ismi söyleyiverdi: "Marianne." Bu ismi seçmesinin nedeni, hem kendi ismi ile benzerlik gösterdiğinden unutma ihtimalinin düşük olması, hem de tanımadığı insanlara göstereceği sahte kızın kişiliği ile bağdaştırabilmesiydi. Tatlı, masum Marianne. İnsanlar hakkında bunu söylesin istiyordu. Kadın soğuk bir tavırla başını salladıktan sonra ismini söyleme lütfunda bulundu ve ardından kahyaya döndü. "Marianne'i oğlumun odasına götür." Marilou -ya da Marianne, her neyse- içten bir tebessümle beraber aynı içtenlikle teşekkür ettikten sonra kahyanın onu odaya götürmesine izin verdi.
Yeni avının odasının kapısına vardıklarında ona eşlik eden adam saygılı bir tavırla kapıyı tıklattıktan sonra küçük beye müsait olup olmadığını sordu. Çocuk cevap vermeden önce kızın aklından geçen senaryolarda yine şehvet vardı. Hemen kendine gelmeliydi. Evaristo'nun sesi kulaklarına "Eğer beni sadece boxerla görmek senin için sorun değilse evet." cevabını getirdi. Adam tam çocuğa tekrar seslenecekken kız kıkırdayıp onun için sorun olmadığını söyledikten sonra odaya daldı. Bunu kendi istemişti. Evaristo'yu yatağında -söylediği gibi- sadece boxerıyla bulan cadı bu durumu garipsemekten çok uzak bir tavırla kapıyı yaşlı büyücünün yüzüne kapatıp dudak hareketleriyle kapıyı kilitleyip kilitlemeyeceklerini sordu ancak cevabını beklemeden kapının kilidini çevirmişti bile.
| |
| | | Alyssha Cassidy Malfoy Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Lakap : Aly, Cass Rp Sevgilisi : Xavier Shane Raymond. Mesaj Sayısı : 827 Kayıt tarihi : 01/11/09
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Tem. 15, 2013 12:10 am | |
| | |
| | | Jayden Lauren
Lakap : Jay! Rp Sevgilisi : nmahh! Mesaj Sayısı : 52 Kayıt tarihi : 23/01/13
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları C.tesi Eyl. 21, 2013 9:36 pm | |
| Ad-Soyad: Jayden Lauren Rp Seviyesi: 99 Metamorfmagus Ünlünüz: Grey Damon Örnek Rol Oyunu: - Spoiler:
Gecenin karanlığı çökmüşken gökyüzü sakinlemişti. Fakat bunun tam tersi Jayden ve çevresinde işler hiç de yolunda değildi. Hemen kaçıp kurtulmazsa peşindeki Ölüm Yiyenler onu savaştığı taraf uğruna öldüreceklerdi; hiç gözünü kırpmadan! Gecenin sakin havasının ardındaki yağmur beklentisi, kendini önceden basınç ile göstermiş, duran bir insanı bile terletecek cinstendi. Koşan Jayden için ise durum daha vahimdi. Terden boğulmaktan öte çok da gergindi. Havanın karanlık olması ona daha çok baskı yapıyordu. Yorgunluk ve bitkinlik! Çok zorluyordu. Ama onlar peşindeydiler, sadece yirmi metre gerisindeydiler. Nefes nefese koşuyordu. Başka yapabilecek bir yolu yoktu o anlık. Karanlık Lord’un hizmetkârlarından kurtulmanın bir yolunu bulmalıydı. Gerçekten çok yorulmuştu ve daha da koşacak hali kalmamıştı. Geçtiği yollardaki tüm insanlar korku ile sinip duvarlara yaslanmışlardı. Korkuyorlardı! Karanlık Lord, hepsine o iğrenç; pis korkusunu sindirmişti. Ama Jayden onlar gibi kafasını önüne eğip denilenleri yapmamıştı. Ve yapmayacaktı da!
İleride büyük bir kalabalık gördü Jayden. Bu saatte Godric's Hollow’un bu kadar kalabalık olması şaşırtıcıydı doğrusu. Fakat bu onun şansının doğduğunun göstergesiydi. Normalde hiç şanslı olmayan birisi olmasına rağmen bu zor anında Godric’s Hallow’un bu kadar kalabalık olması onun şansının bir doğuşuydu adeta. “Bir daha şanssız olduğumu asla ama asla söylemeyeceğim.” Koşarken bu kelimeleri söyleyebilmek için çok çabalamıştı. Hemen insanların arasına karışmalıydı. Onlar korkuları ile yolu boşaltasıya kadar ona yetecek zaman doğacaktı. Karanlık Lord’un hizmetkârlarının yaklaştığını görenler hemen kenarıya çekilmeye başladılar bile.
Yaklaşık beş dakikası vardı ve süre başlamıştı. Hemen vucütsal şekil değişimine uğramaya başladı. Önce elleri, kolları ve dizleri şekil değiştirdi. Acı vermiyordu, sadece kaşındıran bir histi bu. Birden on santim kısaldı. Boyunun kısaldığını görmek için aşağıya baktığında ellerindeki değişimi gördü. “Bu gerçekten inanılmaz.” İlk kez şekil değiştirdiği için olanlara inanamıyordu. Bunca yıldır ailesi önemli bir nedenden dolayı ona yasaklamıştı. Ve o da ailesinin sözünü dinleyip asla metamorfmagus özelliğini kullanmamıştı. Birden yüzündeki hatlar gerilmeye başladı ve dudakları şişti. Saçları! Hala sarı ve aynı tarzdaydı. Karşıdaki dükkânın canımdan yansımasını görebiliyordu. ‘Demek ki şekil bile değiştirsem stilim hala aynı.’ diye geçirdi aklından. Daha fazla oyalanmamalıydı. Kalabalığa ayak uydurup biran önce onlarla birlikte kaçmalıydı. Büyük bir büyücü grubuyla kenarıya çekildi ve o iki Ölüm Yiyen onu göremeyince çılgına dönüp etraftaki birkaç insana Crucio büyüsü yapmaya başladılar. İnsanlar bunun üzerine çılgına dönmüş bir şekilde kaçışmaya başladı. Fırsat bu fırsattı! Jayden da bir grubun arasına sıvışıp iki bina ötedeki aralığa kadar koştu. Oraya varır varmaz ışınlandı. Nihayet onlardan kurtulmuştu. Gerçekten çok tuhaf bir durumdu. Acısız estetik ameliyatı olmuş gibi görünüyordunuz en sonunda. Ve kimse sizi fark etmiyordu. En azından fark edilmemişti, Jayden. Ve şehrin en kalabalık meydanını beş dakikada iki Ölüm Yiyen boşaltabilmişti. Gerçekten şaşırtıcı bir durumdu bu da.
Evine gidemezdi. ‘Çoktan evi altına üstüne getirmişlerdir.’ diye kendi kendine düşünüyordu. Şuan bulunduğu yeşil yapraklı ağaçlarla bezenmiş parkta daha fazla kalamazdı. Biran önce başka bir yere, daha güvenli bir yere gitmeliydi. Meydan buradan pek de uzak değildi. Ve sonunda nereye gideceğini buldu: Elshka’nın evinde saklanabilirdi. O her daim onun yanında olmuştu ve kendisi Slytherin öğrencisi olduğundan asla ama asla onu rahatsız etmezlerdi. Gerçi abisi Ravenclawlıydı ve bu biraz tehdit oluşturuyordu ama şimdilik en iyi çözüm oydu. Hemen asasını kaldırdı ve ışınlandı. Elshkalar’ın evinin kapısına geldiğinde kapıyı çalmakta tereddüt etti; fakat daha fazla oyalamayacağını bildiğinden kapıyı çaldı ve kapı açılır açılmaz içeri girdi. Elshka, şaşkınlıkla karşısındaki oğlanı süzerken ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Karşısındaki yabancının Jayden'ın meta hali olduğunu öğrendiğinde mnce çok kızdı; çünkü ailesine söz vermişti. Fakat sonra kurtulmasına yardımı olduğu için sesini çıkarmadı. Jayden olan biteni tek bir cümleyle özetleyebilmişti: “Ölüm Yiyenler!” Elshka’nın ailesi, Jayden'ı sevdiklerinden hiç seslerini çıkarmadılar ve onu saklamak için anında seferber oldular. Her yanı kir, ter, pas içinde olduğundan önce banyo yapması gerekliydi. Bjørn, karşısındaki yabancı oğlanı süzerken aklından ne kadar yakışıklı olduğunu geçiriyordu. Görmeye alıştığı Jayden'ın yerinde başka bir oğlan vardı. Ve bunun da Jayden’dan kalır hiçbir yanı yoktu: Onun kadar yakışıklıydı. Bjørn’un banyonun yerini göstermesiyle banyoya girdi ve kendinden emin olmak için karşısındaki aynaya baktı. Göz kapaklarını ovuşturdu ve derin bir nefes aldı. Aynada kendine bakıyordu ve meta halinin bile ne kadar yakışıklı olduğuyla övünüyordu. Dosdoğru küvete girdi. Elshka suyu hemen hazırlamıştı ve harika bir sıcaklığı vardı suyun. İçine yatarken birden dengesini kaybeder gibi oldu. Karşıda duran dev aynada kendine baktığında eski haline döndüğünü gördü. Eski haline dönmek de acı vermiyordu demek ki. Kendini bu düşüncelerden arındırıp sıcak suyun içine bıraktı kendini. Ne kadar süre içinde kaldığını bilmiyordu. Artık derisi büzüşmeye başlamıştı. Bjørn’un kapıyı çalıp içeri girmesiyle sıcak buharın içinde kendine gelmeye çalıştı. Abisi olarak gördüğü adam, kendi bornozlarından birini ve geceliklerinden birini gitmesi için aynanın önüne bırakıp dışarı çıktı. Ardından “Teşekkürler.” diye bağıran Jayden, nihayet küvetten çıkmış ve kurtulduğunun sevinciyle üzerini giyinip aynaya baktı. “Bu şekil değiştirme işi keşke bellekteki kötü anıları da değiştirse.” Bu yaşadıkları her zaman yorgunluk vereceğe benziyordu.
| |
| | | | Metamorfmagus Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|