Büyücü & Cadı Alımları

Marilou, Hogwarts'a başlayana kadar babasında kalabiliyordu ama okul başladıktan sonra annesi kızını az gördüğü, Hogwarts'ta iken onu çok özlediği bahanesiyle eski eşinin evine göndermeme kararı aldı. Adamın da -geçen yaz evlendiğinden dolayı- buna pek itirazı olmadı ve böylece Marilou ve babası görüşmez oldular. Kız yıllarca ondan bir mektup gelmesi hayaliyle yaşadı ama daha sonra bu umudundan da vazgeçti.

Annesi ile günleri oldukça sıkıcı geçiyordu. Ona olan özlemi bahanesini kullanan kadın onu umursamıyordu bile. Söylediği sözlerin çoğu kırıcıydı. Bu davranışları Marilou'yu soğutmak yerine annesine daha düşkün hale getirmişti. Onun takdirini ve ilgisini kazanmak için oldukça çaba harcıyordu. O çaba harcadıkça annesi daha çok tepesine biniyor, daha çok kırıyordu. Yaptığı hiçbir şeyi beğenmiyor, aşağılamaktan asla çekinmiyordu. Bir tür bunalım halinde olan orta yaşlı kadın ile kısa muhabbetleri hep aynı yere çıkardı: "Tüm erkekler aldatır." Annesinin bu tavırlarından bıkan cadı sevgiyi onda değil, erkeklerde aramaya başlamıştı. Bu yüzden ilgiye aç biridir.

Ve başlarda bir peri masalı gibi görünen hüzünlü hikaye böyle başlıyordu.

Bir adam vardı, kendini daima seveceğine inandığı. Arsenio... Beşinci sınıftayken, annesinin ilgi ve şefkatine duyduğu arzusu giderek kaybolmaya başladığı dönemlerde baloya davet etmesiyle örülmeye başlamıştı aralarındaki bağ. Birbirlerini seviyorlardı. Gençliğin verdiği saflıkla ve kimseden görmediği bir çeşit ilgiyle asla ayrılmayacaklarına inanıyordu Marilou. Daha önce kendini insanlara kapatmış olan kızın yüzü gülmeye başlamıştı. Mutluydu onunla. Aradan yıllar geçti ve yedinci sınıfın sonu geldi. Hogwarts'tan ayrılacaklar, evlerine döneceklerdi. Adam İtalya'ya, kendisi ise Londra'ya. "Benimle gel." demişti adam.  Annesinin buram buram hayal kırıklığı kokan evine dönmek istemeyen cadının sonsuza kadar sevdiği adamla olma fırsatını kaçırması işten bile değildi. Sonsuza kadar... Şimdi düşününce bu aptallığı nasıl yaptığına kendisi bile inanamıyordu. Hangi duygu varlığını sonsuza kadar sürdürürdü ki? Ah, evet. Nefret... Bu konuya daha sonra geleceğiz.

Sevdiği adam ile İtalya'ya gittikten bir yıl sonra adam, aşırı dozda uyuşturucudan ölü bulunur. Altın vuruş, adam için ilk ve son olmuştur. Marilou eşinin bunu neden yaptığını hiçbir zaman anlayamadı. Ne yazık ki Arsenio, ardında bir de bebek bırakmıştı. Elbette aile mirasının kendine düşen kısmını da... Marilou cahilliğinin cezasını çekti birkaç ay. O zamanlar hep annesinin sözü geliyordu aklına. "Tüm erkekler aldatır." Ardından böyle bir cezayı reddedip küçük kızı Madeline'ı Roma'daki özel bir muggle çocuk yurduna bırakıp 11 yıllık ücreti ödedi. Muggle yetimhanesinin çalışanlarından hiçbiri buna bir anlam veremese de bir cadı için gayet açıktı nedeni. 11 yıl sonra Madeline'ın yuvası Hogwarts olacaktı. Onun için yeterli miktarda parayı, birkaç hatıra eşyasını ve Marilou'nun yazdığı bir mektubu büyülü bir kutuda toplayıp Borgin&Burkes'un sahibi olan arkadaşı Antonio'ya emanet ettikten sonra Roma'da tanıştığı bir adamla aynı evde yaşamaya başladı. Günlerini gün ediyorlardı.  Bunların hepsi beş ay içinde olup bitmişti. Duygusuz değildi cadı, kesinlikle değildi. Arsenio her zaman aklına geliyordu ama hayatına bir yerden devam etmesi gerektiğini de düşünmüyor değildi. Malesef bunu başaramadı ve giderek kaprisli bir sevgili haline geldi. Onun bu haline dayanamayan adam, kadını terk etti.

Tüm bu olayların gerçekleştiği yaklaşık bir buçuk yıllık zaman diliminden sonra cadı, Londra'ya döndü ve kızını aramaya koyuldu. Olaylar buradan sonra başladı. Ne yazık ki arkadaşı Andrew'un bir büyücü çatışması sırasında darbe alıp öldüğünü öğrendi. Knockturn Yolu, bu gibi meseleler için ideal bir yerdi tabii. Dükkanın yeni sahibi olan sürtük, kutuyu aramasına bile izin vermemişti. Eşinin parasının büyük bir bölümünü kızı için, küçük bir bölümünü ise Mika ile yaşarken harcadığından elinde beş kuruş parasıyla kalakalmıştı. Elbette Marilou Sláine bir yolunu bulurdu. Kendine yeni bir kimlik yarattı. Marianne Soleuze. Sorulmadıkça soyismini söylemiyordu, mühim bir nedeni yoktu bunun. Yalnızca gerçekten Soleuze soyisimli birini tanıyan biriyle karşılaşmaktan çekiniyordu. Bu tarz bir vakadan kolayca sıyrılabilecek olsa da bu riski almak istemiyordu. Marianne ismi fazlasıyla masum ve sevimli geliyordu cadıya. Tıpkı yarattığı yeni kimliği gibi.

Yaptığı araştırmalar sonucu Evaristo Pergamo ismine rastladı. Roma'da yaşayan oldukça asil bir ailenin oğluydu. Geçtiğimiz yıl Hogwarts'tan mezun olmuş bir çocuktu henüz. Ayrıca, Madeline'ın üvey abisiydi. Bu yüzden genç adamın hayatına girmek zorundaydı. Olaylar tam olarak bu noktada başlayacaktı.