Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
Krystof Bartoloměj

Krystof Bartoloměj


Lakap : Krys
Rp Sevgilisi : avice whittle
Mesaj Sayısı : 191
Kayıt tarihi : 25/08/11

Özel
Rp Puanı:
No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Left_bar_bleue99/100No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty_bar_bleue  (99/100)

No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty
MesajKonu: No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia   No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Icon_minitimePaz Mayıs 13, 2012 4:03 am

No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia 5tlwz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jack Stepanoviç Karenin
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Jack Stepanoviç Karenin


Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.)
Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu
Mesaj Sayısı : 851
Kayıt tarihi : 14/08/11

Özel
Rp Puanı:
No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Left_bar_bleue97/100No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty_bar_bleue  (97/100)

No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty
MesajKonu: Geri: No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia   No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Icon_minitimeÇarş. Haz. 06, 2012 4:58 am

    Asla hayatının berbat olduğunu düşünme çünkü berbatın anlamını dahi bilmiyorsun.

    Zaman kavramı artık anlamını yitirmişti. Kaç saat geçtiğinin hangi yılda olduğumuzun hiçbir anlamı yoktu. Her ne kadar henüz yalnızca birkaç dakika geçtiğine emin olsa da, sanki birkaç yıldır aynı çukurun içinde debeleniyormuş gibi hissediyordu. Ama bunu daha önce de yaşamıştı henüz çok başındaydı. Hala biraz düşünebildiğine göre, evet, sadece başındaydı. Sırtına gelen sanki elektrikli kırbaçla vurulmuş gibi bir darbe sonunda inledi. Vuran kişi görünmüyordu, aslına bakarsanız hiç kimse de yoktu zaten; ne saklanacak bir yer ne de kaçacak biri vardı. Cehennemin tam ortasıydı burası, sıcak da nefessiz kalsa bile ölmesi bile imkansızdı. Öylesine iğrenç, öylesine berbat bir durumdaydı.

    Nefes almaya çalışıyordu. Ancak burun delikleri ona itaat etmiyor gibiydi. Yine de bu çabasına devam etti. Ciğerleri patlamak üzereydi ve bu ölesiye bir acı yayıyordu. Zaten en derin yaranın bulunduğu göğsü bu acıyla beraber iyice beter oldu. Kalbi normal hızının yedi-sekiz kat ötesinde atıyordu sanki; var olan tüm kanı dışarı pompalıyordu oysa. Önce elleri, sonra ayakları, ardından tüm vücudu titremeye başladı. Üşüyordu, delicesi soğuktu artık her yer. Her saniye gücünü kaybediyor ve zihni yavaş yavaş kontrolünü terk ediyordu. Titreyen elleri ile son kez kurtuluş ararcasına tutunacak bir şeyler arıyordu. Ellerini attığı her şey yetersizdi. Tuttuğu her şey bir süre sonra elinden kayıyordu. Ki bunların da bir oyun olup olmadığına emin değildi, gerçekten bir şeyler olup olmadığına.. Gücü bitiyordu. Artık direnmesi manasızdı, lanet onu haklayana kadar bırakmayacaktı yine. O aptal anıların zihnine hücum etmesine izin vermeliydi, tüm o acılara katlanmalıydı.. Titreyip duran beyaz elleri sonunda güvenli bir yuva bulmuş gibi durdu. Ardından sanki yüzyıl önceden kalmış gibi silik bir surat ve zor duyulan bir sesle Henry'nin dediklerini hatırladı "Lanetten kurtulmanın en kısa yolu, ona karşı koymak Jack, yoksa seni haklayana kadar bırakmaz!" 'Ölüyorum Henry,' diye düşündü 'artık dayanamıyorum..' Eğer olabilseydi, gözünde yaşlar belirirdi.

    Ama dayanmalıydı. Aklına ilk olarak annesi geliyordu. Onun için dayanmalıydı, daima hayattaki tek önemli varlığı olduğunu söylememiş miydi Jack'e? Eğer şimdi Jack'e bir şey olursa o ne yapardı. Nasıl devam edebilirdi ki? Bu nedenle Xavier olayını annesine yazmamıştı bile. Hayır, Henry zaten yanındaydı, annesini telaşlandırmaya hakkı yoktu. Peki ya şimdi yanında kim vardı.. Muggle'lar mı? Büyük ihtimal Krys kardeşler onu bırakıp gitmişti. Aynı Xavier'ın yaptığı gibi. Peki.. Peki ya Natalia? İçinden bir ses 'Hayır.' dedi 'O gitmezdi.' Kim bilir belki o da uğruna dayanması gerekenlerden biriydi.

    Düşünceleri gittikçe silikleşti ve yerine yavaşça tanıdık kahkahalar gelmeye başladı. Mutlu değildi bunlar daha çok ezici kahkahalardı yada bir kimsenin diğerinin düşüşüne gülmesi gibi sinir bozucu ve sanki plaktan geliyormuş gibi giderek artan, tekdüze bir sesle.. Küçükken henüz daha üç-dört yaşlarındayken, annesinin hep anlattığı kadarıyla hatırladığı gibi annesinin arkasına saklanıp çaktırmadan bu sesin kimden geldiğine bakmak isterdi. Ama şuan beklemekten başka şansı yoktu işte, hafızasının en ücra köşelerinden gelen en sevdiği misafirlerini. Sesler yükseldikçe, değiştikçe ve fazlalaştıkça korku, ufak soğuk bir rüzgar gibi ona çarpıp yoluna devam etti. Ne olursa olsun yüzleşmekten korkmuyordu.

    Ve her tarafı buharlar kapladı. Buharlar yavaşça katılaştı ve mekan ortaya çıktı. Üzerinde bordo bir üniforma vardı ve elleri hiçbir şey olmamış gibi sağlıklı ve yarasız görünüyordu ve biraz da küçük. Durmstrang'daydı. Mekandan önce gelen tüm o sesler olması gereken tona ulaşarak sahiplerini bulmuştu. Bir grup ikinci sınıf öğrenci koridorda gülerek ilerliyordu. Aralarındaki dalgalı siyah saçlı kız da Gloria olmalıydı. Pavlo dönerek "Hadi Jack," diye seslendi "Bay Varenka'nın dersi! Hızlı olmalıyız!" Ardından koşmaya başladılar. Jack de on iki yaşlarında görünüyor olmalıydı. Bay Varenka en iyilerinden bir Karanlık Sanat Eğitimi Profesörü olmakla beraber oldukça sert ve disiplinli bir adamdı ve affetme duyularının varlığına bile inanılmazdı. Anı aynı geçmişte olduğu gibi tekrarladı. Jack fark etmeden uzun ve yapılı bir adama çarparak yere düştü. Arkadaşları ise oldukça ilerlemiş görünüyorlardı. Çantasını tekrar alarak ayağa kalktı ve hızla, özür dilemek için adama yöneldi. İşte o an adamın, en başından beri Jack'in üzerinde olan tiksinti dolu soğuk bakışlarıyla karşılaştı, öyle ki ortan kaçıp gitmek istedi. Ancak adamın inceleyen tavrı gitmesini engelliyordu. Tekrar Pavlo'nun sesi duyuldu ancak bu sefer oldukça uzaktan "Jack!!" . "Ben gitmeliyim, özür dilerim!" diye konuştu hızla ancak gitmeden önce önünde durdukları müdürün kapısı açıldı ince yapılı, keçi sakallı Müdür Karkaroff önünde sarışın bir çocukla odadan çıktı. "Her şey tamam, Bay Raymond. Şavia'nın Hogwarts'a geçişini pazartesi günü yapabilirsiniz." ve anı tekrar bulanıklaştı bu kez bay Varenka'nın yanında cezadaydı Jack, Varenka usulü denen o şeyle tanışıyordu. Normalde anılarda maddi acı olmaz ama Gibkisorro Laneti altında, oluyordu. Hem de neredeyse üç-dört katı kadar. Ama bağırmadı sesini bile çıkartmadı. Bay Varenka'yı küçükken oldukça eğlendirmişti zaten, bunu tekrar yapmayacaktı. Bu direnme sonucu anı tekrar buhara dönüşüp yok oldu ve elektrikli kırbaçlar geri döndü. Kendini ne kadar sıkarsa sıksın ölüme hiç bu kadar yakın hissetmemişti. Elinde o güvenli sıcaklık bu kez yoktu ve çaresiz hissediyordu. Yakarışlarının sadece acıyı arttıracağını bilmesine rağmen bağırdı. Var gücüyle inledi. Yapabilseydi ağlardı, ölebilseydi ölürdü.

    Nasıl olduysa, elleri tekrar o güven dolu sıcaklığa kavuştu. Yanan gözlerinde serinlik hissedebiliyordu. Ve dudakları tüm iniltisini durduracak şekilde kenetlendi. Dayanması gerektiğini hatırladı. Uğruna dayanması gereken kişiler olduğunu..
bulunca eklemek istedim:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Xavier Shane Raymond
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi
Xavier Shane Raymond


Lakap : Xavie. -evet tek bir harf fark ediyo asdf-
Rp Sevgilisi : Alyssha.
Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 05/06/11

Özel
Rp Puanı:
No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Left_bar_bleue98/100No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty_bar_bleue  (98/100)

No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty
MesajKonu: Geri: No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia   No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Icon_minitimePerş. Tem. 05, 2012 10:37 am

What i've felt what i've known. Turn the pages turn the stone. Behind the door should i open it for you?
Yeah, what i've felt what i've known. Sick and tired i stand alone. Could you be there 'cause i'm the one who waits for you.
Or are you unforgiven too?

Spoiler:

    Merdivenleri ne ara, nasıl çıktığı konusunda hiçbir fikri yoktu genç adamın. Attığı her adımda ölüyor gibi hissediyordu. Bitmek bilmeyen, acı dolu adımlarla... Üst kata gidiyordu; evet, orada istediği bir şeyler vardı. İntikam gibi. Kan gibi. Can gibi. İçerisindeki tüm yalanları, yaşadığı tüm acıları yakmak istiyordu. Sanki eğer savaşırsa içindeki suçluluktan, içindeki hayal kırıklıklarından kurtulabilecekmiş gibi... koşuyordu. Arkasından kendisine uzanan elin kime ait olduğunun dahi farkında değildi. Omzuna konan eli var gücüyle ittirerek kapıya kadar hızla ilerledi. Gözü dönmüş gibiydi; buz mavisi gözleri en az berrak bir deniz kadar dipsiz görünüyordu. Dipsiz ve boş. İçerisinde fırtınalar kopuyor, bir şeyleri parçalamak için yanıp tutuşuyordu. Genç bir adamın bilinçsizce yattığı yatağın başına gelene durmadı. Kendisine doğru korkunç bir ifadeyle bakan genç kıza döndü. "Çekil, Miloslova," dedi kızın suratına bakmadan. Yumruk yaptığı elinin altında derisini parçalayacakmış gibi sıkıyordu. Burnundan aldığı derin nefesler, onu hayatında belki de hiç olmadığı kadar korkutucu gösteriyor, o bunu önemsemiyordu. Tüm hayatı yalandı! Yalan... Gözleri kararırken kendisine doğru dik başlılıkla bakıp, hiçbir zaman gitmeyecekmiş gibi duran kıza baktı. O sırada arkasından uzanan Alyssha'yı gördü. Gözleri genç kız ile göz göze geldiğinde, hayır, onu dahi umursamadı. Bir şeyler mırıldandığını, yapma dediğini zar zor anlayabiliyordu. Ne yapacaktı sahiden? Genç adamı, kardeşini oracıkta öldürecek miydi? Ah, zaten bunu denememiş miydi? Jack zaten onun yüzünden can çekişmiyor muydu? Yap gitsin diye düşündü. Öldür ve arkana bile bakma. Eli asasını yoklarken elindeki asanın genç kızda olduğunu fark ederek öfkeyle ona döndü. "Asayı ver ve odadan çık. Hepiniz!" Öyle birine dönüşüvermişti ki kendisini tanıyamıyordu. Genç kızın en ufak bir duygu kırıntısı olmayan suratına baktı. Soğuk bakışlarıyla ona bakıyor, göğsünde kavuşturduğu kollarıyla ritim tutuyordu. Muhtemelen, bunun rövanşını sonra alacağını belli ederek.

    Umursamadı Alyssha'yı genç adam. O sırada kendisini dahi umursayamıyordu. Natalia'ya çekilmesi için son bir ikazda bulunacakken kız kendiliğinden çekildi. Gözlerindeki bakış kötü bir şeyler olduğunu anladığını belli ediyordu. Sebebi muhtemelen hemen arkalarından odaya gelen Krystelle olabilirdi. Yalnız kalmak istiyordu, boğazını temizledi. Olabildiğince sakince, "Bizi yalnız bırakın. Merlin adına yemin ederim çocuğa bir şey yapmayacağım," dedi. Sözlerine inanmayan üç kız kendisine kafasını onaylamaz şekilde sallayarak karşılık verdi. Hiçbirinin canını acıtmak, kalbini kırmak istemiyordu. "Lütfen," dedi kalan sabrının son sınırlarıyla. "İsterseniz kapıda durun." Krystelle ile göz göze geldi. Ne demek istediğini ona haykırmak istiyordu. Alyssha'yı uzaklaştıramazdı, kendisi için endişelendiğini biliyordu. Tıpkı Natalia'nın bariz bir şekilde yataktaki çocuk için endişelenmesi gibi. O an, Krystelle kafasını salladı. Diğer iki kızın koluna girip onları kapıdan çıkarttığında sonunda yalnız kalabilen genç adam derin bir nefes aldı. Yatağın başında öylece dururken yataktaki çocuğa dikti gözlerini. Dağılmış kumral saçları, zayıf vücudu, ölümle cebelleştiğini belli eden surat ifadesi... Ona ne kadar baktığını bilmiyordu genç adam. Kendisine benziyor muydu? Sahiden kardeşi miydi? Aklından geçenlere inanamayarak kafasını iki yana salladı. Yatağın üzerine çökerek kafasını elleri içine aldı. Derin bir of çektiğinde duyulmayacak bir şekilde mırıldandı. "Tam da ölecek zamanı bulmak zorunda mıydın, Karenin? Sahiden?" Sesi çatladığı anda sustu. Gözlerini sıkıca yumarak ona dair aklında olabilecek şeyleri hatırlamaya çalışırken, geçmişi düşledi. Jack'e dair zihninde hatırladığı en eski anı neydi? Beyni dayanılmaz bir hızla çalışmaya başladığında Durmstrang'ı düşündü. Onu orada gördüğünü biliyordu. Çocuğun yanından ayırmadığı, Aly'e benzeyen kızı bile hatırlıyordu. Ve, onun ölüm haberini... Nedenini hiç sorgulamamıştı daha önce. Aptal bir çocuğun sıradan bir kız arkadaşıydı. Düşündükçe kendi sevgilisiyle olan benzerlikleri aklında canlandı. Birden, buna katlanamayacağına kanaat getirdi. Eğer Aly'i kaybetseydi ve ona benzeyen birini her gün görmek zorunda olsaydı... Yutkundu. Hayır, bunu düşünmenin, çocuğa acımanın zamanı değildi. Çocuk zaten ölecekti!

    O an, büyük bir karar vermesi gerektiğini anladı. Eğer, eğer hiçbir şey yapmazsa çocuk ölecekti, bunu durdurmanın imkanı yoktu. Krystof isterse bir numaralı şifacıyı getirsin, kendisi bu büyüyü durdurmayı denemedikçe yayılmaya başlamış bir kanser gibi devam edecekti. Git gide büyüyecek, krizler daha da uzayacak ve sonunda sonsuz huzur gelecekti. O ölürse hayatının daha kolay olacağını biliyordu. Hiç var olmamış kardeşi, hiçliğe karışacaktı yeniden. Onu her gördüğünde içinde bir duygu nefretle tıslamayacak, hayatındaki tüm yalanlar omuzlarına çökmeyecekti. Eğer çocuk ölürse, mutsuzluğunun kaynağı olmayacaktı. Derin bir nefes daha alarak kafasını kaldırdı. Gözleri çocuğun göğsündeki X şeklindeki yaraya bakakalırken bunu yaptığı için sonradan pişman olacağını düşünerek elini yaranın üzerine bastırdı. Çok az kişinin bildiği bu çok kuvvetli lanetin, çok az bilinen çözümü... Büyüyü ancak yapan bozar. Hiçbiri bilmiyordu belki; ancak Xavier biliyordu. Büyünün tam tersini mırıldandığında, çocuğun kalbinin deli gibi atmaya başladığını fark etti. Uyanacaktı. Lanet olsun, uyanacak, Xavier'ın her gün, her lanet olası gün karşısına çıkacaktı. Elini çocuğun göğsünden çekerek bakışlarını tavana dikti. Merlin biliyordu ya, bugün hayatının en büyük sınavını veriyordu. Ve, kendisini güçlü hissetmiyordu. Hayır. Aksine, her an yere yığılabilir gibiydi. Yığılmak da istiyordu... Eğer Jack'in yerinde olsaydı gözlerini kapar, bir daha açmazdı lanet dünyaya. Ancak onun yerinde değildi ve omuzlarında tonlarca yük vardı. Kaldırmak zorundaydı. Bunu yapmalıydı...

    bkz. surat ifadesi:


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jack Stepanoviç Karenin
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Jack Stepanoviç Karenin


Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.)
Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu
Mesaj Sayısı : 851
Kayıt tarihi : 14/08/11

Özel
Rp Puanı:
No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Left_bar_bleue97/100No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty_bar_bleue  (97/100)

No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty
MesajKonu: Geri: No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia   No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Icon_minitimeCuma Ağus. 03, 2012 12:41 pm

    Büyük ferah bir alandı burası. Kayalara çarpan dalgaların sesini duyabiliyordu; bir iki kuşun kesik kesik gelen bağırışları tüm alanı dolduruyordu sanki. Ardından kuşlardan biri geniş kanatlarını tuzlu deniz kokusunu yüzüne çarptırarak çırpıp oradan uzaklaştı. Görüntüler giderek netlik kazanıyordu.. Yosunlu taştan duvarlar ve daima karanlık olan gökyüzü. Aslına bakarsanız buna gökyüzü demek yanlıştı. Yalnızca sonunu görmenin 'biraz' zor olduğu koca taştan tavanın içindeki havaydı. Denizin sesine insan sesleri de eklendi, balıklar ve birkaç garip ufak yaratığın da... Her birinin sesi yankı yaparak dağılıyor ve bir fısıltıya dönene kadar devam ediyordu. Ve bu defa nerde olduğunu anladı Jack: derinlerde.. Durmstrang'ın zindanlarında aşağısındaki havuz mağarasındaydı. Küçük bir kapı ile açılan neredeyse beş koy büyüklüğünde geniş bir oda/mağara. Ve genelde ay veya güneş ışığıyla aydınlanan küçük -5 koya oranla küçük yoksa görsen pek küçük demezsin ama uzaktan evet küçük.- mağara girişi...

    Kuzeyin buz gibi soğuk sularıyla birleşen taşlı kumsallara sahip bu denizde öğrencilere yüzme ve benzer diğer okullarda öğretilmeyen bazı su altı savunma teknikleri öğretilirdi. Eğer Durmstrang'da okumuşsanız ve Rusya'da yaşıyorsanız bunlar kesinlikle öğrenmeniz gereken şeylerdi ve Jack'de yüzmeyi bu dipsiz karanlık soğuk sularda öğrenmişti. Yüzeyden görünen siyah sulara oranla içerisi ışıltılı mercanlar, su perileri ve küçük balıklarla dolu harika yeni bir dünyaydı adeta. Tabi büyük balıklarda vardı hatta balıklardan çok daha kötü şeyler de.. İşte bu mağara koyu o nedenle okulun tam altındaydı çocuklara bunlarla savaşmayı öğretmek için. Hogwarts'ın önünde de göl olduğu biliniyor ve bundan zerre kadar faydalanılmaması yıllarca Durmstrang halkı için alay konusu olmuştu, Durmstrang çocukları özeldi ve hep öyle kalacaktı.

    Ders dışında buraya gelen nadir olurdu çünkü hem soğuk hem karanlık çoğu kişiyi çeken şeyler değildi, ama Jack burayı hep sevmişti. Dalgaların kıyıya varışını uzaklarda yunusların atlayışlarını... Ve uzaklarda tanıdık bir yunus gördü aynı hafızasındaki gibi sular saçarak atlayan ve omzunda Pavlo'nun elini hissetti "Hadi Jack, atla mıyor muyuz?" Arkadaşı en içten gülümsemesiyle ona bakıyordu, sahi atlamıyorlar mıydı? Yalnızca birkaç ay önce olsa ona aynı gülümsemeyle cevap verirdi ve beraber -her zaman yaptıkları gibi- o yüksek kayalıktan balıklama atlarlardı. Ama şuan nasıl göründüğünü bilmiyordu ama aynı anıdaki olduğu gibi düşünmüyordu. Pavlo yalancının tekiydi, onu kandırmıştı, şuan yüzündeki samimi gülümseme bile iğrenç bir aldatmacaydı. Oğlanın, elini çıplak omzundan çekmesini bekledi ve zorlukla da olsa "İlk sen." dedi. Beklenilen acının gelmesini bekliyordu; hadi! Gel bir darbe daha indir ve her şey bitsin. Hadi. Bu kadar sakinlik fazlaydı. Yoksa, büyünün istediği bu muydu? Eski -şuan gerçek hayatta adını bile duymak istemediği- bir dosta katlanmak. Ne yani, yalnızca bu muydu?

    Kıyıdan seslerin yükseldiğini duydu, kızlar bağrışıyordu, evet şimdi başlıyoruz. diye düşündü kendi kendine ancak her ne kadar hazır olursa olsun duyduğu kelime tüylerinin diken diken olmasına ve gözlerinin telaşla açılmasına neden olmuştu. Kelime şuydu. Gloria, Gloria boğuluyor!

    Olduğu yerde gerinip müthiş bir açıyla balıklama daldı. Kıza doğru yüzmeye çalışıyordu ancak sanki birden dalgalar on misli artmış ve feci bir rüzgar başlamıştı. Mağara da rüzgar? Bu olası değildi. Belki de asıl olası olmayan Gloria'nın boğulmak üzere olmasıydı ama oluyordu işte! Suyun içine daldı, zifiri karnlığın içinde sadece sezilerine güvenerek hızla yüzdü. Arada kızın akıntıyla yer değiştirmiş olma ihtimaline karşılık başını çıkararak kontrol ediyordu. İstemsiz olarak -sanki bir refleks gibi- sürekli aynı tek kelimeyi bağırıp durdu. "GLORİA!"

    Suyun içindeki kötülüğün her zamankinden daha fazla farkındaydı, ancak bu gece yaşadığı şeylerden sonra kendisi için korkacak değildi. Ve inanın, Gloria'yı bir kez daha gözünün önünde yitirmemeye kararlıydı. Demek son oyun buymuş diye düşündü, sevdiğini elinden almak. Ardından suyun içine şimşek düşmüş gibi tuhaf bir his duydu, sanki mağara yıkılıyormuş gibi..

    Evet, mağara cidden çökmeye başlamıştı ve eğer mağara çökerse altında kalacağı tek şey taş tavan olmayacaktı, koca bir okul olacaktı. Ama birilerinin burayı büyüle tılsımlamış olması gerekmez miydi, tüm okulun okyanusa düşme olasılığı bu kadar büyükken hemde?! Sadece rüya Jack dedi kendi kendisine gerçek değil, emin ol okulu senden daha fazla düşünenler vardır.

    Sonunda Gloria kucağındaydı, bu hissi yaşamayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki nasıl hissedeceğini bilemiyordu. Mutlu olmalıydı, üzülmeliydi, şaşırmalıydı.. Ama sadece kızın ıslak kafasını göğsüne bastırdı ve kollarıyla onu sıkıca sardı. Kızın mırıldayan sesi ona güç veriyordu, işte evet, yaşıyordu. Kıyıya kadar öylece yüzdü ve kızı kumsala yatırıp kendisini yanına attı, derin derin nefes alıp veriyordu. Yalnızca bir an gözlerini ayırdıktan sonra Gloria'ya tekrar baktığında yanındakinin o olmadığını farketti. Kız gözler önünde değişmişti sanki.. Yavaşça eğilip normalde siyah olması gereken sarı saçları nazik bir hareketle yüzünden çekti. Gördüğü yüz sonucunda söyleyebildiği tek kelime şaşkın bir fısıltıyla geldi. "Natalia?"

    Her şey tekrar bulanıklaşmaya başlarken ne yapacağını bilmeksizin gözlerini kapadı. Ancak bu sefer açmak sandığı kadar kolay değildi. Tanıdık sesler duyuyordu, yani bir zamanlar duymuş olabileceği tonlar. Çok uzaktan geliyormuş gibiyken artık sanki yanındaymış gibi oldu. Birine bir şeyler soruyorladı, biri bağırıyordu. Anlaşılmaz kelimeler... Sanki bugün yapacağı en zor şeymiş gibi göz kapaklarını açmak için çabaladı. Parmaklarını kıpırdatamıyor ve sırtından rahatsız bir his vücuduna dağılıyordu. Kendi nefes alış veriş sesleri zihninde yankılanırken artık her şeyin bittiğini hissedebiliyordu. Daha fazla acı yoktu. (bknz. no more sorrow yazmasam ölürdüm, belki de ölmezdim neyse) Sadece yorgun hissediyordu. Çabalamaktan vazgeçip kendini gerçek uykunun ellerine bırakabilirdi, merlin biliyor ya buna oldukça ihtiyacı vardı hani.. ama her zaman olduğu gibi merakı onu bakmaya zorladı. Sesler hala anlamsız uğultulardan farklı sayılmazdı ama göz kapaklarının arasından beyaz ışık doluyordu gözüne. Ve sonunda başardı.

    Tanıdığı veya tanıdığını sandığı bir yer değildi. Bulanık insanlar bir kaç saniye içinde gerçek kimliklerine büründüler, gözlerini açtığında ilk gördüğü yer olan kapı kenarında sarışın bir kız vardı belki de iki.. Bakışları yan tarafa kaydı ve daha fazla zorlayamadığı gözleri hafif kalkmış kafası yatağa düşerken tekrar kapandı. Tekrar açtığında net olarak tek bir kişiyi gördü belki de görmeyi sen son beklediği kişi. Tam tepesinde ve o kafayla pek sıfatlandıramadığı mavi bakışlarıyla Xavier Shane Raymond. Gözlerini istemsiz bir şekilde kıstı ancak sinirle buruşan yüzü oldukça istemliydi. Ne kadar saat geçtiğinden emin değildi ama sanki yıllardır konuşmuyormuş gibi güçlükle ve hissedilebilir bir nefretle tek bir kelime söyleyebildi. "Şavia."


*:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Xavier Shane Raymond
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi
Xavier Shane Raymond


Lakap : Xavie. -evet tek bir harf fark ediyo asdf-
Rp Sevgilisi : Alyssha.
Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 05/06/11

Özel
Rp Puanı:
No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Left_bar_bleue98/100No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty_bar_bleue  (98/100)

No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty
MesajKonu: Geri: No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia   No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Icon_minitimePerş. Ağus. 23, 2012 8:38 am

    Hayatta bazı şeyleri engelleyemezsiniz. Mesela; bilgisayarda olduğunuzu düşünelim. Orada öylece otururken siz, babanız gelir ve size kızar. Güya artık bilgisayar yoktu der, haklı olduğunu bilirsiniz... Ama bu tartışmadan o kadar çok yorulmuşsunuzdur ki, kafa sallayıp geçersiniz. Bu olayın yaşamasını engellemek istersiniz, kim istemez ki? İşte, ben böyle, Xavier böyle... Xavier'ın tek derdi ise bir kardeşinin olduğunu engelleyememesi. Tamam, durumu düşünürsek onunki daha ciddi. Yine de ben hala daha gerçeğim! Genç adam gözlerini devirirken bunları düşünmüyordu elbette. Buz mavisi gözleri önünde neredeyse yarı ölü şekilde yatan bedene kilitlenmişti. Ruhu daralıyor gibiydi genç adamın. Yapacak bir şeyler arıyordu, onun daha çabuk uyanmasına yardım edecek. Bu düşünceyle suratını buruşturdu. Ona sahiden yardım etmek istiyor muydu, hem de burada yatmasının tüm suçlusu kendisiyken? Ona yardım etmek istiyordu. Çünkü lanet olası cevaplara ihtiyacı vardı. Ölüyken gereken cevapları veremezdi, değil mi? Uyanmalıydı. Sonra isterse ölebilirdi, umursamazdı bunu Xavier. Yaptığı büyünün işe yarayacağını, yaraması gerektiğini biliyordu. Oysa bunun ne zaman olacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Daha önce kimseye ters etki yaratmamıştı. Onun öfkesi ölümcüldü. Geri dönüşü olmaksızın. Gözlerini yumduğu sırada derin bir nefes aldı Xavier. Kulağına çalınan kısık ses ile irkildi. Natalia. Kaşlarını çattı, gözlerini açtığı sırada. Uyanmıştı, ulu Merlin adına uyanmıştı ve ağzından ilk çıkan kelime; Natalia idi. Onların ne ara böyle yakın olduğunu düşündü o an sanki bu önemliymiş gibi. Bir keresinde Alyssha ile onları beraber görmüşlerdi... Doğru bildiniz, o gün genç adamın Jack'e ölümcül laneti attığı günün ta kendisiydi. Ve hayır, ne kadar öyle görünse de bunun Natalia ile ilgisi yoktu.

    Kendi o durumda olsaydı, söyleyeceği ilk kelimenin ne olduğuna daldı zihni bir kez de. Neden bu kadar alakasız şeylere kafa yorduğunu dahi bilemezken bu soruya cevap vermesi imkansızdı. Alyssha, diyebilirdi belki. Muhtemelen kalbini çalmış olan kızın adını mırıldanırdı çatlamış dudaklarından. Hiçbir zaman orada yatan sen olmayacaksın Xavier. Bu düşünceye sıkı sıkı tutundu zihni. Sonrasında, adamın Durmstrang'taki anılarını canlandıran o isim duyuldu. Şavia. Burada kimse ona öyle demezdi, hiç kimse. Herkes İngiliz aksanı ile onun ismini mırıldanırken, bu lanet çocuk, kardeşi -oh hayır, kardeş kelimesini benimseyemeyecekti adam- ona böyle demekte ısrarcıydı. Bir soluk koyvererek dikelmeye çalışan genç adama baktı. Ona söylemeyecekti mektuptakilerin tek kelimesini bile. Mektuptan haberi yokmuş gibi davranacak, yokluğa karıştıracaktı bu meseleyi. Jack'e Jackie diye hitap eden bir annesi vardı, Merlin biliyordu ya kendisine Xavie diyecek bir annedense ölü biri anneyi tercih ederdi. Onun annesi ölüydü. Onun annesi güçlü bir kadındı, babasından duyduğuna göre. Güzeldi, safkandı. Merlin aşkına! Bu Xavier'ın annesiydi, böyle cici sıfatları kullanmazdı. Onun ölü annesi kusursuzdu. Ölü ama kusursuz. Bu düşünceyi kabullenemeyecekti. İşin doğrusunun bu olmaması gerektiğine kanaat getirdi, mutlaka ama mutlaka bir şeyler çıkmalıydı. Yalanlar sarmalamışken dünyayı bu neden doğru olsundu ki?

    "Yaşayacaksın," derken kelime boğazından zorla alınıyormuş gibi çıkmıştı sesi. Çatık kaşları -az önce yanlışlıkla kaşık yazdım çatık yerine, nasıl bir beceriyse artık (çatık'ın ık'ı kaş'ın kaş'ı, problem solved) - hâlâ aynı şeklini koruyordu. Yatağın yanına çömeldi bedeninin Jack'inkine dokunmamasına özen göstererek. Bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyordu, hele ki kapıda üç kızın varlığını hissederken. Üç mü, dört mü? Artık onları bile şaşırır olmuştu. Alyssha, Xaviera, Krystelle, Natalia. Evet evet, kesinlikle dörttü. Üç sarışın kızın arasında kendi karanlığı ile parıldayan sevgilisine kaydı gözleri. Bakıştılar. Onun desteğine ihtiyacı vardı Xavier'ın, tam da şu anda. Onun yerine konuşmalı, onun yerine mırıldanmalıydı sözlerini. Onlar birdi, ne için Alyssha onun yerine konuşmuyordu ki? Gözlerini ayırmadı ondan genç kız kafasını iki yana sallayıncaya dek. Hafif dargınlık -bu da neydi böyle, darılmak mı? Oh, Xavier kesinlikle psikolojik bunalım yaşıyordu o an- ile kafasını yataktaki adama çevirdi. Ve sözcükler ister istemez birbirini takip etti. "Hayatını kurtardım. Hayatını sana bağışladım, Karenin." Karenin soyadını vurguladı dikkatlice. O asla ama asla bir Raymond değildi, her zaman Karenin kalacaktı. Bu karşılaştırma bile yeterince yanlış değilmiş gibi! "Senin yapman gereken tek şey; canını neredeyse alanın da ben olduğumu unutma. Karşıma çıkma. Anlıyor musun beni? Asla ama asla, karşıma dikileyim deme. Seni öldürürüm. Bilirsin, yaparım." Ayağa kalktı. Ondan uzak kalmak istiyordu. Ondan ve kardeşi oluşu fikrinden tiksiniyordu adeta. Belki de, hep bir kardeşin özlemini çekmişti, bir annenin. Bu düşünceden tiksiniyordu asıl. O ve babası, karanlıkta yetiştirilmiş iki güçlü adam. Onlar yalnızca iki kişiydi. Bu ailede üçüncü ve dördüncü kişilere asla yer olmamıştı. Olmayacaktı da. Jack'e bir bakış attı. Bu bakış, belki de her şeyi özetliyordu. Xavier'ın ne kadar çökmüş olduğu gibi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jack Stepanoviç Karenin
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Jack Stepanoviç Karenin


Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.)
Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu
Mesaj Sayısı : 851
Kayıt tarihi : 14/08/11

Özel
Rp Puanı:
No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Left_bar_bleue97/100No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty_bar_bleue  (97/100)

No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty
MesajKonu: Geri: No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia   No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Icon_minitimeCuma Ağus. 24, 2012 6:37 am

UYARI!!:

    Adını duymasıyla bir genç adamın irkildiğini hayal meyal fark etti Jack. Şavia onun Durmstrang'daki adıydı. O, biraz önce kurtulduğu muhteşem rüyadan da hatırladığı sarışın çocuktu. Bilinçaltında bulduğu yegane insanlardan biri olmasıysa Jack'in büyüyü yapan o olduğu içinden başka cevaba yönlendirmiyordu. Yoksa geçmişten kalma birçok hatırlanası insan vardı, geçmişinde önemli bir yer oynamamış ve geleceğiyle de ilgisi olmayacak bu herifi görüp durmak sadece bu nedenle olabilirdi. Aptal bir lanetin sahibiydi o ve bu oyunun başrolü olarak onu görmemesi ayıp olurdu zaten.

    Jack, onun adını başka türlü demeye de çalışmamıştı hiç. Şavia'ydı o. Durmstrang'daki havalı büyük çocuklardan, ve artık daha da büyüktü ki bu Jack'in pek de umrunda değildi. Sağ elini yavaşça zonklayan başına götürüp bastırırken Xavier'ın yatağın yanına çöktüğünü fark etti. Neden o? Yani cidden neden o, abi? İğrenç bir rüyadan uyanmışım ve karşımda güzel bir surat görmeyi beklerken kaslı bir adam buluyorum. Ayıp lan. Evet, bu hayatın Jack'e yaptığı onca ayıptan sadece bir tanesiydi. Xavier sanki hazımsızlık yaşıyormuş gibi güçlükle çıkan bir sesle "Yaşayacaksın," dedi "Hayatını kurtardım, hayatı bağışl-" ve falan filan zırva kelimeler. 'Ahaha, yok artık. İstersen kalkıp sana teşekkür edeyim.' diye düşündü Jack. 'Cidden, hayatım boyunca sana minnettar kalıcam!!' ardından dışarıdan belki de fark edilmeyecek isterik bir gülüş çıktı dudaklarından, kendi düşüncelerine kendisi bile -tabi ki de- inanmamıştı. Nihayet kaslı herif sustuğunda, Jack tabiri caizse kıçını dönüp yüz üstü yatağın sol tarafına uzandığı yerden yuvarlandı ve sağ eliyle Xavier'a hareket çekti. Belki daha önce Xavier'a kimse böyle bir şey yapmamıştı, belki kabaydı ama kesinlikle ana uyan yegane hamle buydu. Ardından elini indirip dirseğinden güç alarak kafasını hafif yukarda tuttu, dağılmış saçları, kan kokan yastığı ve üstünde olmayan tişörtüne aldırmadan uykulu ve sanki sıkılmış gibi bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Yap hadi. İstiyorsan öldür beni. Sadece uykum var yapacağın hiçbir şey gerçekten umrumda değil yada sen ya-" Sözlerini tamamlayamadı; kelimelerin yerlerini karıştırdığını fark etti ve ana dili Rusça olan biri olarak an itibariyle kelimeleri kullanamaması doğaldı, birden "BU DİLDEN NEFRET EDİYORUM!" diye bağırdı ve yüzünü tam altında duran yastığa bıraktı. Yastık ıslaktı, aynı yatak gibi. Her yer vıcık vıcıktı ve hepsi kendi kanıydı veya teri... Bu keskin koku onu kendisine getirirken arkada söylenen veya fısıldanan hiçbir şeyi duymuyordu, belki de herkes cidden susuyordu. Nerdeydi ki? Kimler vardı? Neden ona bu kadar rahat bir yatak sunmuşlardı? Bu son şey için gerçekten müteşekkirdi ancak yatağın son haline tahmin etmeye çalışınca, kendi ev cinini temizlik için yollamak gibi bir düşünce gelip gitti aklından.

    Fazla değil beş saniye sonra kafasını yatağın aşağısına uzatıp tişörtü için bakındı, gördü de. Ancak yatağın altında irice bir yılanla göz göze gelince 'hım, oldu o zaman dercesine sırıtıp başını geri çekti. Bi yatağının altına yılan koymadıkları kalmıştı zaten, gülsün mü ağlasın mı bilemiyordu aslında, gülmeyi seçti. Tişörtüne gelince, belki sırtındaki -halen ufak hareketlerinde dahi sızlayan ve akşama doğru yeşil bir renk alacak olan- kanlı kırbaç izleri iğrenç bir görüntü oluşturuyordu ama iki kelimeden oluşan -malum gece Alyssha bağırırken, daha doğrusu o geceden sonra onlarca kez aynı anı malum kabuslarında yaşarken öğrendiği- çatal diliyle yılanı kıpırdamaya ikna edemeyeceği kesindi, varsın yılan tişörtüyle aşk yaşasındı, hem büyük ihtimal tişört de lekeden görünmez haldeydi ki çıkarmışlardı. Altındaki açık renkli pantalondaki lekeleri fark edince onu çıkarmadıkları için mutlu oldu. Yo, yo, kim olduklarından emin olmadığı ancak onu tanıdıklarından emin olduğu bir grup insanın arasında boxer'ıyla oturmak hobileri arasında yoktu. Kesinlikle hem de!

    Kendisinden beklenmeyecek çevik bir hareketle sol -Xavier'ın olduğu- tarafa doğruldu ve kalkacakmış gibi bir poziyon aldı. Bunu yaparken canı acıdı mı? Acıdı. Belli etti mi? Rüyanda görürsün. Rahat bir tavırla "En yakın şömine nerde, biliyor musun?" diye sordu. Sanki elinde boş bidonla benzinci soran bir muggle gibi. Xavier ona bir şey demedi, sanki çocuğun bu tuhaf tavrı onu şaşırtmış gibi görünüyordu. Jack kaşlarını havaya kaldırıp gözlerini devirdi. -hı hı- "Au, pardon. Benle konuşmuyordun değil mi? İyi, dur ve sus o zama-" ancak hızını alamamış gibi farklı bir konudan konuşmaya devam etti. Bu kez oldukça ciddiydi ve ses tonu da pek alçak sayılmazdı. Sanki son birkaç saatin acısını çıkarıyormuş gibiydi, bilemiyorum. "Annem beni terk etti. Babam benden nefret ediyor. Kendi ülkem de bile değilim. Ve oldukça eminim ki tanıdığım herkes bensiz de yaşamını sürdürebilir." Bakışları kararmışken dudaklarına sinsi bir gülüş geldi. "Yani beni öldürebilirsin. Korkuyor değilim. Ah, ama bence sen korkmalısın." Burnundan sesli bir nefes verdi ve deminki gülüşü istemsiz olarak büyürken anlatmaya koyuldu. "Eğer beni şimdi öldürürsen, bir hayalet olarak geri dönerim ve sanırım sonsuz hayatımı geçirmek için seçeceğim yer senin evinden başkası olmayacak ve sen beni tekrar öldüremezsin. Tekrar lanetleyemezsin. Ama ben senin torunlarını bile korkutabilirim, inan bana yaparım." Kaşlarıyla bir bakış attıktan sonra bildiğin sesli gülüyordu artık her iki kolunu da genç adamın önünden her iki yana açıp, yaralı zayıf göğsünü sundu. "Tamam, hadi, evet, öldür beni, biliyorum yaparsın!" Ve engel olamadığı kahkahası odayı doldurdu. Neden böyle davrandığını bilmiyordu ancak kendini kontrol edemiyordu ki etmek de istemedi açıkcası.

    Şömine'nin yeri hala söylenmediğine göre eve gidiş yolu henüz olmadığından kendini sırt üstü yatağa bıraktı tekrar. Lakin kapıya doğru yan dönüp sağ elini başının altına aldı. Yalnız değillerdi. Tamam, bunu en başından beri biliyordu ama kim olduklarına bakacak an bir türlü gelmemişti ve şimdi görüyordu ki cidden Slytherin'in tüm güzel kızları kapıdaydı sanki ve en kötüsü, Natalia da ordaydı. Jack'in anlamlandıramadığı bakışlarla ona doğru bakıyordu. Onun burda olmasını istemezdi. Onu bu halde görmesini istemezdi. Tüm o konuşmaları duymasını istemezdi. Bunlar aklından bir bir geçerken yüzündeki gülümseme yavaşça silindi. Tuhaf bir şey oturdu içine, küçük çocukların memnun olmadıklarına bir kenara geçip somurtmaları gibi... Demin -rüyasında veya kabusunda artık ne derseniz- kurtarıp yanına uzandığı ve nefes alışına mutlu olduğu kızdı o, oysa gerçekte kurtarılmaya mahkum görüntü sergileyen kendisiydi, bu kokuşmuş yatakta ezilmiş kedi yavrusu gibi yatan... Demin içinde oluşan şey biraz daha büyüdü bu düşüncelerle. Kendisini üzmeyi nasıl da güzel beceriyordu böyle! Ama hayır, eğer üzülmek istiyorsa, evde bunun için bol bol vakti olacaktı, şimdi yeri değildi.

    Gözlerini hatırlamaya çalışır gibi kısarak diğer sarışın kıza baktı "Xaviera?" dedi emin olmak istercesine "Değil mi?" Kız kafasıyla onayladıktan sonra "Daha önce konuştuğumuz sanmıyorum ama Xavier beni bugün öldürürse onun evinde sık sık karşılaşırız sanırım. Ben Jack." Adını söylemesi ne kadar gereksizse o da bunun o kadar farkındaydı ama laf olsun işte. 'O değil de bu düşünceye iyi alıştım ha, öldürmezse bildiğin hayal kırıklığına uğrucam,' diyecekti ama sadece düşünmekle yetindi, eğer aralarında zihin okuyan biri varsa gelip görebilirdi işte bu da yeterliydi zaten. Ortamdaki gergin hava durmak bilmeyen bir hızla artarken Jack, neden bu kadar eğlendiğini kendine bile açıklayabilmiş değildi. Xaviera'da cevap vermedi zaten, yedinci sınıf değil mi hepsi böyle bunların.

    Alyssha her zamankinden farklı bir haldeydi, belki endişeli diye tanımlanabilecek bir durum. Niçin peki? Jack için mi? Yok artık. Peki Xavier için mi, biricik sev- Sahi, hala çıkıyorlar mıydı? Kıza hitap ederek sordu "Sadece meraktan soruyorum, siz ikiniz hala çıkıyor musunuz? Yani, çünkü o gece biraz- neyse işte. Yine de ben kız olsam onunla çıkmazdım." Suratını istemsiz bir şekilde buruşturdu, onun Xavier'da beğenmedi şeylerin tümüne Alyssha'nın taptığını biliyordu çünkü. "Neyse, sonuç olarak yakışıyorsunuz, devam edin işte, bana neyse zaten.." Bugün belki de en içten olduğu cümle buydu ve söylemek de istemezdi. Her ne kadar Krys'lar Natalia'nın onu sevdiğini söylese de o onun Xavier'ı sevdiğini biliyordu, yani Natalia'nın bulunduğu bir ortamda Xavier ve Alyssha çiftine bunu söylemek en büyük gaftı belki de, yine de o ikisine bakınca aklına -çok değil- yalnızca birkaç ay önceki görüntüsü gelmişti, bu benzerlik onu öylece konuşturan şeydi belki de. Hem içten içe Xavier'ın boş kalmasını istemiyordu veya Natalia ile çıkmasını, belki de en çok bunun için söylemişti o lafı!

    Xavier bir an "Jackie" diye söze başlayacak oldu. Jackie mi?! Ona yalnızca annesi böyle seslenebilirdi ki Jack, Jackie'ye dönüşünce kız ismi gibi oluyordu. O nedenle annesinden başkasının ona öyle demesine asla izin vermezdi Jack, belki de katı olduğu yegane konulardan biriydi bu. "Annemin kafası güzel olabilir, bu da bana koyabilir; ama sen bana Jackie diyemezsin." dedi resmi bir şekilde ve yalnızca ayağa kalktı ve kapıya doğru sanki evindeymiş gibi ilerledi, bakışlarında 'geçebilir miyim?' diyen bir anlatım vardı, aynı zamanda elini cebine sokmuş daha önce yapması gereken şeyi yapıyordu; mektubunu yoklamak. Ve yoktu. Sarı bir baykuşla gelen onca umut, aptal bir hastalık gibi üzerine yapışmış bir lanet yüzünden kaybolmuştu. Dönüp komidinlere baktı kalan son ümit tanesiyle, ancak yoktu. Yalnızca beyazımsı -işe yaramayan- asası oraya bırakılmıştı. Gidip onu aldı ve dönüp mektubu sordu. Doğru cevabı alıp alamayacağını bilmiyordu, cevap alabileceğine bile emin değildi aslında, ama onu yanıtlayan kulağa dürüst gibi gelen sesiyle Krystelle oldu. "Cebine koymamış mıydın? Yok mu?" YOK. TABİ YOK. OLSA SORAR MI? Ceketi de etrafta görünmüyordu. Büyük ihtimal her şeyi nehir kenarındaki o güneşli kafede kalmıştı. Şuan saat kaçtı ki hem. O kadar çok konuştu ki, ne saati ne havayı umursamıştı. Krystelle'ın ruhu kendi bedenine girmiş gibi hissediyordu ki bu durumdan ne Krystelle ne o hoşnut kalmazdı. Bu düşünceyi atlamakla beraber endişe içini yiyordu, ya bir muggle bulursa, tamam tüm o sihirli kavramları kötü bir şaka sanabilir di. Tanrı biliyor ya, muggle'lar anlamadıkları şeylere kılıf uydurmakta uzmandılar. Yine de o onun mektubuydu ve başka birinin eline geçerse ona asla ulaşamazdı. Bu teleş rüzgarı çevresini sarmışken birden her şeyin değiştiğini hissetti. Londra'daki o Cafedeydi. Üstünde yeni giysiler ve havada hala güneş vardı.

    Son birkaç aydır ilk defa on yedi yaşından küçük olduğu için mutlu hissediyordu. On yedi yaşından küçüklerin hisselerinin bazen büyüler kadar işe yarayabildiğini herkes bilirdi. Hatta daha okula başlamamış çocukların annelerinin saçlarını yaktığı falan görülmüştü ve koşarken apayrı bir yere çıktıkları. Bu da öyle bir şeydi işte. Hızla oturdukları masaya yöneldi. Köşeye sıkışmış kağıt parçasının babasından gelen mektup olduğunu biliyordu, aldı ve kasaya diğer mektubu sormak için giderken bunu çöpe attı. Zaten ezberlememiş miydi? Kasaya sordu ve aptal muggle'lar sanki son yüzyıldır mektup lafı duymamış gibi ona baktılar.

    Bildiği tek bir şey vardı, mektubu sonsuza dek kaybetmişti ve Çatlak Kazan'a yürüyüp şömiden eve gitmekten başka işi kalmamıştı. Yolda önüne çıkan bir taşa vurdu. Hayatının en kötü günü olmalıydı bu.



yazarken fark etmedim ama:


En son Jack Stepanoviç Karenin tarafından Salı Ağus. 28, 2012 8:05 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi (Sebep : Celia'nın isteği üzerine malum replik de eklendi.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Natalia Miloslova
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Natalia Miloslova


Lakap : Talia, Russian Girl.
Rp Sevgilisi : Ağaç kakan Woody.
Mesaj Sayısı : 203
Kayıt tarihi : 25/08/11

Özel
Rp Puanı:
No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Left_bar_bleue97/100No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty_bar_bleue  (97/100)

No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty
MesajKonu: Geri: No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia   No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Icon_minitimeCuma Ağus. 24, 2012 8:04 am

    DİKKAT DİKKAT:

    Tamam, tam üzerimde bir destan dururken bu konuşmaya başlamak oldukça şevk kırıcı olabilir. Jack uzun yazabilir. Bu da Natalia'ya koyabilir. Ama Natalia'ya koyan bu olmama- oh, tanrım. Bu muhabbetin sonu nereye gidiyor? Bilmiyorum. Eminim Talia da bilmiyordur. Çünkü o gözleri neredeyse yuvalarından çıkmış bir biçimde Jack'i izlemekle meşgul. Evet, yanlış hatırlamıyorsunuz, belki de hiç hatırlamıyorsunuz ama ben yanlış hatırlamadığınızı varsayıyorum. Az önce, yatağın kenarında neredeyse gözyaşlarına boğulacak olan Natalia, şu an şaşkınlıkla Jack'i izleyen Natalia ile aynı kişi. Rus kızı ki ona böyle seslenmek adet olmuş Betül'ün karakterlerinde. Ve bu da yazı olmaktan iyice çıkıyor. Genç kız, ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu onları öylece izlerken. İçindeki çekinik ses ona oralarına girmelerini haykırıyordu; ama o bunu dinlemedi. Baskın olanıysa; sus ve izle diyordu çünkü. Burada her neler oluyorsa, olanların hiçbiri normal değildi. Tamam, yine de biz olayların başına dönelim. Zira böyle ortadan dalınca Natalia nerede olduğunu bile şaşırıyor.

    Güzel bir günün sabahıydı aslında. Hans ile eve yeni çıkmış sayılırlardı, Hans'ın sandığının aksine genç kız erken kalkıp onlara kahvaltı hazırlayacaktı. Evet, bunu yapacaktı. Krystof'tan mektup gelene kadar. Açıkçası genç adam onu çağırdığında bir saniye bile düşünmemişti evden çıkmak için. Blüzünü bile düzeltmemişti ki, şu an ciddi derecede göğüs şovu yapıyordu muhtemelen. Kafasını hafifçe aşağı kaydırdı. Neyse, göğüsleri güzel ve dolgundu. Ki bu durumda, kimsenin onlara dikkat edeceği de yoktu. Krystof'u Krystelle ile birlikte görmüştü, ta ta tam... Yanındaki de sevgili Jack'ten başkası değildi elbette. Jack Karenin. Bu ismin ona neyi çağrıştırdığını düşünmüştü günlerce. Haftalarca. Belki de aylarca. Gün kavramını yitirmişti genç kız uzun zamandır. Derin bir nefes aldı istemsizce. O bunları düşünürken Jack orada yırtınıyordu. Şimdi sırası değildi onu dinlemenin, genç kız düşünüyordu. Ve bu erkekler hep düşüncelerini bölüyordu! Feminist damarını durdurup kendisini odaklanmaya zorladı. Onu sevdiğini biliyordu, artık. Ona hiçbir zaman kendisi gibi davranamamıştı belki, belki hep odunca tavırlar sergilemişti Krystelle'ın da dediği ya da düşündüğü gibi. Neden konuşmak ve laf sokmak mevzu bahis olunca Krystelle'ın adı geçiyordu bilmiyordu genç kız, yine de buna pek şaşırmıyordu. Merlin'in sarkık donu aşkına, Krystelle'dan bahsediyoruz. Dünyanın gelmiş geçmiş en geveze karakte- insanı! Önüne gelen saçlarını arkaya doğru havalandırdı Natalia. Bu sabah, tüm bunlar olurken ona bakıp gülümsemişti yalnızca. Kullandığı kelimeleri bile hatırlayamayacak kadar odunca konuştuğunu biliyordu. Tıpkı Jack gibi. Yine de onu kaybetmeden onun değerini hiç anlayamamıştı. Xavier... Buraya ilk geldiğinde hayran olduğu yakışıklı, kaslı, güçlü Slytherin çocuğu. Ona tutulduğunu sanmıştı Talia; ama her şey bunu itiraf ettiği çocuğun gelişiyle değişmişti. Belki Xavier kadar güçlü kuvvetli olmayabilirdi Jack. Ama onun kalbini biliyordu Natalia. Önemli olan da bu değil miydi zaten? Suratı oldukça sevimliydi, uzun boylu ve zayıftı tıpkı Talia gibi. Genç kızın ondan uzun olduğuna dair şüpheleri vardı ama bu onu iyice sevimli kılıyordu. Ve eğer kendisini kandırmayı bırakırsa, Jack gerçekten kendine has bir havada fazlasıyla yakışıklıydı. Tıpkı kalbinin de kendine has oluşu gibi.

    Natalia eğer onu daha bulamadan kaybetseydi ne olurdu bilemiyordu. Xavier onu iyileştirmişti, bunun için ona minnet doluydu Natalia. Ne saçmalıyordu böyle? İçindeki bir ses -ya da Jack'in bağırtıları, evet evet her ikisi birden- sıkıyorsa Jack'i öldürmesini söylüyordu. Genç kızın asası elindeydi. Eğer Xavier bunu denerse, ona haddini bildirirdi. Ve Jack o zaman musallat olamazdı. Oh tanrım, o zaman sonsuza dek ölürdü. Eh gerçi, Alyssha'nın da boş duracak hali yoktu ya. Natalia'yı Alyssha öldürdü. Bu düşünceden tiksindi. Asla ama asla böyle olmazdı. Gerekirse önce Aly'i öldürürdü. Krystelle onu severdi diğerlerine göre, yine de öldürebilirdi. Her neyse, neden bu kadar çok ölüm var? Gözlerini Jack'in yılanla bakışmasına dikti genç kız. Bu yılanı severdi, Krystof'un kendi yılanıydı. Onunla sabah uyandığı bile olmuştu Natalia'nın. Yılan bacaklarınıza sarılmış bir şekilde uyandığınızda kendinizi pek iyi hissetmiyorsunuz, bu doğru. Oysa Natalia yılanları severdi. Bu yüzden, sesini dahi çıkartmamıştı yılana. Çataldili de bilmezdi, bıçak dili vardı onun ancak gibi bir espri yapmak isterdi ama bu konu iyice iğrençleşmesin diye yapmadı. Siz yapmadı sayın.

    Şimdi, genç adam karşısında sapasağlamdı işte her şeyden sonra. Çürükleri, yaraları ve izleri ile o kadar bikkin -bitkin yazmak istemiştim aslında- gözükmesine rağmen ayağa kalkmıştı ve bağırıyordu. Önce Xavier'a bağırdı. Xavier hiçbir şey demeden çocuğu izledi. Mektubun içinde yazanları henüz öğrenmemişti Natalia, yine de bir şeylerin önemli olduğunu biliyordu. Ortama düşen sessizlikten, Xavier'ın yıkılmış bakışlarından, Krystelle'ın şaşkınlığından ve Alyssha'nın neredeyse merhametli gözükmesinden bile belliydi her şey. Xavier ile Jack ile ilgiliydi o mektup. Natalia'nın görücü damarlarına bile gerek yoktu bunun için, bunu hissediyordu. Öğrenecekti mutlaka. Çünkü Jack çoktan yanlarına gelmiş, Xaviera ile tanışmış, Alyssha'ya onları yakıştırdığını söylemişti. Ve mektubu sormuştu. Krystelle ile gayet cool bir şekilde omuz silkip yalan söylemişti. Bu da demek oluyordu ki, eğer Natalia'ya anlatmazlarsa, Natalia onların çıralarını yakardı. Bekledi genç kız. Bir an için, Jack'in kendisine dönüp bir şeyler söylemesini bekledi. Onun kendisiyle konuşmasına umutsuzca ihtiyacı vardı. İçinde yanan bir ateş vardı. Yalnızca bu yaralı çocuğun söndürebileceği. Elini ona uzatmak istedi ama geç kaldı. Jack ortadan kaybolduğunda derin bir sessizlik çöktü ortalığa. Gitmişti, ona tek kelime etmeden gitmişti işte. Bunu ona yapamazdı. Bunu Natalia'ya yapmaya hakkı yoktu. Hiçbir şey olmamış gibi, hiçbir şey yaşanmamış gibi ona son bir bakış atıp kaçıp gidemezdi. BUNU YAPAMAZDI. Genç kız titriyordu. Sinirden, belki de sinir krizinden. Bilmiyordu. Tüm bakışların kendisine yöneldiğinden bile haberi yoktu onun o sırada. Ta ki Xavier ile göz göze gelene dek.

    Genç adama baktı. Tek kaşını kaldırdı yavaşça. Yıkılmış haldeydi belki Xavier; ancak Natalia da öyleydi. Doğruyu duyacak ve evine gidecekti. Ona doğru bir adım attı. Mektupta yazanı söylemesini mırıldandı sakince. Genç adam itiraz etmedi. Kafasını salladı yalnızca. "Az önce aklında sağlam bir tahta kaldıysa da kaybeden çocuk, ben lanet olası kardeşim. Ölü annem aslında zır deli ve hala yaşayan kadının tekiymiş. Mutlu musun, Miloslova?" Daha güzel özet olamazdı diye düşündü. Bir adım geriledi istemsizce. Xavier'ın kelimeleri bile ona ait değil gibiydi. "YATAĞIM! ÇOCUK NERE- NE?!" Tahminleri alalım? Evet, gelen yatağını korkunç bir halde bulan Krystof'tan başkası değil. Duyduğu kelimeleri sindirmeye çalışıyordu, tıpkı Natalia gibi. Belki de en yakın arkadaşına acı dolu bir bakış attı Natalia. Ve sonrasına kapıya doğru ilerlemeye başladı. O an, koluna yapışan el ile durdu. Alyssha yeniden çatmıştı kaşlarını, hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde. "Ona söylemeyeceksin," dedi. Onunla uğraşacak hali yoktu. Söylemeyeceğini zaten söylemişti, en azından şimdilik. Kolundan sıyrıldı kızın. Hiçbir şey demeden oradan cisimlendi. Bitirmesi gereken bir işi olduğunu biliyordu ve bu işi ancak Jack ile beraber bitirebilirdi. Onun nerede olacağından da neredeyse emindi.

    Açık hava birdenbire ciğerlerine doldu genç kızın. Yanan ciğerlerine oksijeni çeken Natalia, Londra'nın ortasına öylece cisimlenmesinin yanlış olduğunu biliyordu ama aldırmadı. Kimse onu görmemişti zaten. Ancak, o aradığı kişiyi görmüştü. Jack'in üzerinde t-shirtü bile yoktu. Karın kası mı vardı çocukta ne? Gözlerini kıstı Natalia. Evet evet, birazcık da olsa vardı. Onun garsona bir şeyler soruşunu izledi yavaşça uzaktan. İçinde kıyametler kopuyordu o an. Bir yanı; ona yaşadığı için sarılıp, ondan kocaman bir öpücük çalmak istiyordu. Diğer yanı, onu hiç umursamadığı için küfürler edip onu mümkünse London Bridge'den aşağı yuvarlamak. Hangi yanının baskın çıktığına emin değildi. Kırgındı. Üzgündü. Huzurluydu ya da huzursuzdu. Resmen duygusal karmaşanın dibine vurmuş durumdaydı. Üzeri darmadağındı. Eteği -herhalde etek vardı- neredeyse kalçalarına kadar yükselmişti. Tecavüze uğramış biri gibiydi, saçları bile karışmıştı. Rezil haldeydi. Neyse ki, işe iyimser bakmak gerekirse Jack'ten daha iyi göründüğü kesindi. Ona doğru ilerlemeye başladı topuklu ayakkabıları hala salamken. Oh god, sağlam demek istemiştim. Salam, sucuk, pastırma... Neyse, ne diyorduk? Genç kız Jack oradan uzaklaşmak üzereyken iyice hızlandı. Eliyle genç adamın yaralı sırtına dokundu onun canının yanıp yanmamasını umursamadan. Kendi canı yanıyorsa, onunki de yanacaktı!

    Genç adam irkilerek arkasını döndü. Birbirleriyle bakıştıklarında derin bir nefes aldı Natalia. Evet, odun çiftliğimizin odunluğunun bozulma zamanı. Belki biraz sert... Belki de onlarca muggle seyircinin arasında. Yine de olacaklara hazır olun, çünkü burada yazanlar üzerine bugün klasikleri yıkıyoruz. "Sen, Jack Karenin. Hayatımda tanıdığım, en bencil insansın." Kızgınlıkla söylediği kelimeler adeta genzinden çıkmıştı. Kelimeleri ateş almış gibiydi. Genç adama doğrudan saldırırken işaret parmağını adamın çıplak göğsüne bastırdı. Şaşkın bakışlarla kendisine bakan Jack'i umursamıyordu o an. "Sen orada can çekişirken aptal gibi yanı başında seninle birlikte ölüyordum! Bilmem, hiç düşündün mü bay kendini beğenmiş? Bir an olsun yanında birinin olduğunu düşündün mü orada? Ya da nefret ettiğim insanların arasında neden dikildiğimi? Ya da seninle neden konuşmakta zorlandığımı? Sana bakarken bakışlarımın neden değiştiğini BİR AN OLSUN DÜŞÜNDÜN MÜ?" Aa cidden öyle mi, şeklinde bir troll bakışı görmeyi bekliyordu Natalia. Öyle bir şey oluyorsa da Jack belli etmedi en azından. Hala şaşkınlıkla bakıyordu kendisine. Bu iyiye işaretti. Çünkü Natalia kendisini durduramıyordu. Tıpkı Jack'in az önce geçirdiği kriz, şimdi kendisine geçmişti. "Seni seviyorum Jack. Lanet olsun. Senin yanında kimsenin bir değeri kalmıyor. Ama sen... Ama sen korkunç, korkunçsun. Bana tek kelime etmeden oradan gittin. Her zaman yaptığın gibi. Hayır Aleksey, bu ilişkide cesur olan ben olabilirim... Ama kız olan benim. Senin odunlukların kalbimi daha fazla kıramayacak, anlıyor musun? ASLA! Şimdi, yere düşüp bayılmadan ya da mugglelar ooolamayı kesmeden önce, sana tek bir şans veriyorum. Ya elimi tut ya da git. Ama beni daha fazla üzmekten vazgeç. Dayanacak gücüm kalmadı, seni lanet olası."

    Bu bir aşk itirafı mıydı? Evet, öyleydi. Bunu ne Natalia ne Jack ne onları alkışlayan mugglelar anlayamadı. Ama Jack'in dudakları Natalia'nın dudaklarına kapandığında sonuç tatlıya bağlanmıştı sanki. Jack burada odunca bir şey yapmasın diye, öptü kızı kanımca. Selin dizginleri devreye aldı çünkü Betülle beraber iyice saçmalarken, Natalia'yı reddeden bir Jack olursa Selin onu öldürürdü, valla yapardı, Xavier o asfghj.
    Gözlerinin dolduğunu hissediyordu Natalia. Hayatındaki tüm gerçekleri öylece dışa vurmuştu bir an için. Kendisini güçlü ve bir o kadar güçsüz hissediyordu. Dudakları genç adamınkiyle birleşirken, seni seviyorum dedi içinden. Tüm şapşallığına, tüm bu saçmalıklara rağmen. Seni seviyorum Jack. Ve seveceğim. Ama ağzın kan kokuyor!

    *:

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jack Stepanoviç Karenin
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Jack Stepanoviç Karenin


Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.)
Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu
Mesaj Sayısı : 851
Kayıt tarihi : 14/08/11

Özel
Rp Puanı:
No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Left_bar_bleue97/100No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty_bar_bleue  (97/100)

No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty
MesajKonu: Geri: No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia   No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Icon_minitimeCuma Ağus. 24, 2012 9:46 pm

ve:

    Cafelerle ve hoş görünen ufak mağazalarla dolu bir Muggle sokağıydı yürüdüğü. Her yerde onlarca insan vardı; gülüyorlar, kahkaha atıyorlar veya kahvelerini yudumluyorlardı. Nedense, olan onca şeyden sonra insanların hala aynı olması garibine gitti Jack'in. Vücudu attığı her adımda acırken yüzünde kekremsi bir ifade belirdi. Ufak bir rüzgar yanından koşarak geçerken ceketini tekrar unuttuğunu fark etti. Aslında umrunda da değildi.

    Sabah gördüğü ufak oğlanı gördü tekrar, o yaşlı kadın da şuradaydı. Büyük ihtimal yalnızca iki saat geçmişti ve normal insanlara göre değişen hiçbir şey yoktu. Hayatın en garip yanı da bu zaten diye düşündü, sizin için berbat bir an başkasının en sevdiği olabiliyor veya tam tersi. Şu son cafenin önünden geçerken beyaz tişörtlü bir adamın sigarasını ciğerlerinde hissetti, dumanı yola doğru üfleyen bu adama kızmak gelemedi içinden. Hayatında bir iki kere sigara içmişti, ilki Durmstrang'daydı. Öylesine bir denemeydi belki de, becerememişti de aslında. Ardından -Gloria'nın ölümünden sonra- kendi odasında elinde bu meretle otururken bulmuştu kendisini, ancak annesinin ilk uyarısından sonra bunu bırakmıştı. Annesi... Orada, Xavier'ın karşısında, söylediği şeylere gerçekten ciddi miydi 'Annem beni terk etti' derken. Öylece ağzına gelen bir laftı tüm söyledikleri gibi bağırılmayı bekleyen ama o kadar inanarak çıkmıştı ki ağzından, tekrar düşünmemişti bile. Ancak bu sözler bir nebze sakinliğe eriştiği şu anda içini yakıyordu. Gerçekten öyleyse -ki babasına inanırsa öyleydi- şu an hala annesini, onu umursamadan giden birini, dinlemenin mantığı neydi ki? Hem şuan neredeyse tüm hücreleri onu uyuşturacak belki de meşgul edecek bir şey arıyordu ve sigara bu iş için en masum şey gibi görünüyordu gözüne. O nedenle adama kızmadı ancak böyle hissettiği için kendisine kızdı; annesinin kendisini gerçekten bıraktığına inandığı için ancak o lanet mektup tüm gerçeğiyle gitmişti işte.

    Zaten az miktarda olan taşıdığı tüm Muggle bozuklukları birkaç saat önce geri bulunamaz şekilde döküldüğünden herhangi bir şey alacak parası da yoktu. Yürürken üstündekilere baktı: koyu mavi LaCoste tarzı bir tişört vardı üzerinde, altındaysa açık renkli bir pantalon. Oldukça uyumlu bir kıyafetti aslında, o evdeki halinden sonra oldukça iyiydi hem de. Natalia'nın onu o şekilde görmüş olması hala canını istemsizce sıkıyordu; kız ondan hoşlanmışsa da artık son sürat kaçacak olmalıydı. Ona tek bir kelime etmemişti orda. Hem ne diyebilirdi ki? İçine kaçan Krystelle bir tek o nokta da susmuştu işte ve bu hala bir nebze Jack olduğunun belirtisiydi. Ondan kaçması da iyiydi, sevecek milyonlarca güzel insan varke- Hayır, böyle düşünmeye devam edemedi. İnanmadığı kelimeleri kafasında döndürmek saçmaydı çünkü. Sağ elini istemsiz olarak tekrar başına götürdü ve zonklayan alnına bastırdı, ardından halen ıslak saçlarında gezdirerek geri indirdi. Önünden geçip gittiği vitrinlerden birinde kendisini gördü: saçları da düşündüğü kadar kötü görünmüyordu ve kollarında görünen ufak çizik ve çürükler haricinde iyi sayılırdı. Yolda gitar çalan insanların çevresine toplanan kalabalığı görüyordu. Eve gidince yapacağı ilk şeylerden birinin gitarına sarılmak olacağını fark etti: müzik onu daima rahatlatırdı. Notalar ve tüm o melodiler kendisini ve olanları unutmasını sağlardı az bir süre için bile olsa. Hem evde Pippin de vardı, onu gerçekten özlemişti; en azından birkaç saat önce düşündüğü buydu. Bir Muggle gibi yürümek zorunda olmaktan nefret ediyordu, asası, sevgili işe yaramaz dostu, yanındayken hem de.

    Çatlak Kazan yolu gözünde bitmeyecekmiş gibi bir hal alırken karşı da beklenmedik birini gördü, öyle ki bir an kalakaldı. Natalia, kendinden emin adımlarla yüksek topuklu ayakkabılarının üzerinde ona yürüyordu. Kızgın bakışlarla yanına vardığında işaret pamağını Jack'in göğsüne bastırarak konuştu. Tişörtün altındaki koca 'X' kesiği düşünülünce bu evet, acıttı. Ancak kızın söylediği kelimeler o hayret vericiydi ki acıyı umursamak aptalcaydı. "Sen, Jack Karenin. Hayatımda tanıdığım, en bencil insansın. Sen orada can çekişirken aptal gibi yanı başında seninle birlikte ölüyordum! Bilmem, hiç düşündün mü bay kendini beğenmiş? Bir an olsun yanında birinin olduğunu düşündün mü orada? Ya da nefret ettiğim insanların arasında neden dikildiğimi? Ya da seninle neden konuşmakta zorlandığımı? Sana bakarken bakışlarımın neden değiştiğini BİR AN OLSUN DÜŞÜNDÜN MÜ?" Ansızın karşısına çıkan bu itiraf karşısında sonunda kızın Gryffindor yanının galip geldiğini düşünürken kız konuşmasını sürdürdü, aynı Jack'in demin Xavier'da olduğu gibi susamıyordu sanki ve söylediği her şey daha önce düşünülmemiş şimdi oluşan doğru kelimelerdi belli ki ve Jack söyleyeceği kelimeler birbir dilinin ucuna gelirken sustu ve hayretle kızı dinlemeyi sürdürdü. "Seni seviyorum Jack. Lanet olsun. Senin yanında kimsenin bir değeri kalmıyor. Ama sen... Ama sen korkunç, korkunçsun. Bana tek kelime etmeden oradan gittin. Her zaman yaptığın gibi. Hayır Aleksey, bu ilişkide cesur olan ben olabilirim... Ama kız olan benim. Senin odunlukların kalbimi daha fazla kıramayacak, anlıyor musun? ASLA! Şimdi, yere düşüp bayılmadan ya da mugglelar ooolamayı kesmeden önce, sana tek bir şans veriyorum. Ya elimi tut ya da git. Ama beni daha fazla üzmekten vazgeç. Dayanacak gücüm kalmadı, seni lanet olası."

    Jack ne düşündüğünü görmesini isterdi o an veya ne kadar mutlu olduğunu hissetmesini. Elini tutmaya gelince, böyle bir konuşma öyle bir hareketle sona ererse yazık olurdu. Kızın dolgun pembe dudaklarına doğru eğildi -evet, o daha uzun- ve çevresindeki hiç kimseyi önemsemezsizin kızı öptü. Dudakları onunkiyle buluştuğu anda bunun sıradan bir öpücük olmayacağını anlamıştı. Kalbi sanki yarış yapar gibi hızla çarpıyordu ve Natalia'nınkine hissedebileceği kadar yakındı. Bir süre sonra dudaklarını kızınkinden biraz ayırdığında mırıldandı, "Emin ol, seni sandığından daha fazla düşündüm, Rus kızı." Sanki, son birkaç haftadır sadece bu anı beklemişler gibi sıkıca sarıldılar. Jack odunun tekiydi ve Natalia'da şu pembe çiçekli ağaçlardan olmalıydı. Ama görünen o ki, sonunda aynı bahçeye ait olduklarını fark etmişlerdi.





sanırım giysi konusunda ilham aldığım şey de bu:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jack Stepanoviç Karenin
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Slytherin VI. Sınıf Öğrencisi
Jack Stepanoviç Karenin


Lakap : Hermione, Jackie, Panas, Ash, Aleksey (Herkesin ona seslenişi farklı ama o Jack'i tercih eder. Tabi, Aleksey hariç. O lakabı seviyor çünkü o Natalia'dan.)
Rp Sevgilisi : Rus Kızı vs. Meyve Suyu
Mesaj Sayısı : 851
Kayıt tarihi : 14/08/11

Özel
Rp Puanı:
No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Left_bar_bleue97/100No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty_bar_bleue  (97/100)

No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Empty
MesajKonu: Geri: No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia   No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia Icon_minitimeSalı Ağus. 28, 2012 8:10 pm


~SON~
: ~ :
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
No More Sorrow || Krystof & Jack & Natalia
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» No More Sorrow || Beginning [Everybody]
» No More Sorrow || Xavier & Krystelle
» Just Do It! || Jacques & Krystof
» Krystof Bartoloměj ||
» Lets Have Some Fun!! ;; Adela & Krystof

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: B Ü Y Ü L Ü B Ö L G E L E R :: Malikaneler :: Bartoloměj Malikanesi-
Buraya geçin: